26 yıldır dinmeyen acı: Başbağlar Katliamı
PKK'nın yaptığı vahşi katliamlarından biri olan Başbağlar Katliamının acısı, 26'ıncı yıldönümünde yüreklerdeki tazeliğini koruyor.
Takvim yaprakları 5 Temmuz 1993’ü gösterdiğinde Türkiye'de tarihin en karanlık günlerinden biri olan Başbağlar Katliamı yaşandı. Cumhuriyet tarihinin en büyük sivil katliamlarından biri olan başbağlar katliamının üzerinden tam 26 yıl geçti.
5 Temmuz pazartesi akşamı 20.00'de başlayan katliam saat 22.00'ye kadar sürdü. köyün giriş çıkışları tutuldu, telefonlar kesildi. Gece 01.00 sularında Başpınar Jandarma Karakolu'na haber verildiği halde, ihbara itibar edilmedi.
Sabah 05.00 sıralarında komşu köye sığınan bir vatandaşın İstanbul'daki oğlunu, oğlunun da Kemaliye kaymakamını aramasıyla devlet olaydan haberdar oldu.
Köylülerin kendi imkânları ile yaptırdığı okul, cami, köy odaları, imam evi, mahalle odaları, öğretmen lojmanı, yüzlerce hayvan, 5 araç ve 191 ev lav silahları, el bombaları, dinamit ve yanıcı kimyasallarla yakıldı.
33 kişinin şehadetiyle sonuçlanan Başbağlar katliamını isim isim kimin yaptığı belirlenmese de katliamı yapan zihniyet belliydi ve 2 Temmuz'da Madımak'a misillemede bulunulduğu son derece aşikârdı. Çünkü köylüleri meydanda toplayıp 1,5 saat propaganda yapan ve halkı kurşuna dizen katiller, “Sivas’ın intikamı alındı” diyorlardı.
Dönemin valisi olaydan haberdar olduktan sonra olayın failleri yakalandı. Ancak olayın failleri bu kez yargı tarafından serbest bırakıldı. Başbağlar katliamı ile ilgili açılan dava önce sulandırıldı. Sonra dava dosyası İzmir’e alındı. 24 duruşma sonra bu davalardan da bir sonuç çıkmadı.
İşin en ilginç yanı Sivas Davası’nda olaylara karışmadıkları halde ölen 33 kişinin kısası alınır gibi 33 masum insan şehit edildi.
2 Temmuz 1993'te yaşanan Sivas Madımak katliamından üç gün sonra Başbağlar köyünde 28 kişiyi kurşuna dizilmiş, evlerinde bulunan Nazife Baltacı ve 13 yaşındaki oğlu İbrahim Baltacı ile Nurettin Aydın, Şakir Aydınlı ve Süleyman Orhan yakılarak katledilmişti.
Mağdurların kanının yerde kalması ise mazlum ailelerin acısını ikiye katladı… Yakınlarını kaybeden ve katliamdan sağ kurtulmayı başaran köylüler, adalet istediklerini belirterek, şehitlerinin kanının hâlâ yerde olduğunu dile getiriyor.
Katliamın acısının ilk günkü gibi taze olduğu köyde, şehit edilenler her yıl olayın yıl dönümünde törenle anılıyor.
Özellikle yaz aylarında köylerine gelen vatandaşlar şehitlik anıtında dua edip müzeyi ziyaret etmeyi ihmal etmiyor.
Katliam günü ABD helikopteri Başbağlar semalarında görüldü
Katliama ilişkin en çarpıcı bilgi ise 26 yıl sonra o köyün dernek başkanından geldi. Başbağlar Köyü Derneği Başkanı Mehmet Ali Dikkaya, katliamın yaşandığı 5 Temmuz 1993 günü OHAL kapsamında olmadığı halde Başbağlar semalarında ABD helikopterlerinin uçtuğunu söyledi.
Dikkaya, soruşturmanın Cumhurbaşkanlığı'na bağlı Devlet Denetleme Kurulu (DDK) tarafından yeniden açılması gerektiğini belirterek, "Sivas ve Başbağlar olaylarının birlikte planladığını düşünüyoruz. Alevive Sünni çatışması çıkartılmak istendi. Cenazelerimizin üzerine üç bildiri bırakıldı. Bildirilerde; 'Sivas ve Dersim'in intikamı alındı' ifadeleri yer aldı. 5 Temmuz 1993'te ABD'nin oluşturduğu Çekiç Güç'ün, Başbağlar semalarında ne işi vardı? Başbağlar OHAL dışında bir köy olmasına rağmen Çekiç Güç helikopteri olay günü Başbağlar semalarındaydı." diye konuştu.
Katliamı gerçekleştirenler köyü iyi biliyorlardı
Baskın sıradan bir baskın değil. Sanki katliamı gerçekleştirenler daha önce köye birkaç defa gelmişlerdi. Öyle ki köyün tüm mahallelerini ve köyde yaşayanları biliyor, ne tesadüf ki İstanbul’dan köye tatil için gelen misafirlerin bile bulundukları evler tespit edilebiliyor. Ve siz İstanbul Karagümrükten geldiniz ifadesini kullanabiliyorlar.
Katliamın görgü tanıkları anlatıyor
Katliamın görgü tanığı olan köy sakinlerinde biri o meşum akşamı şöyle anlatmıştı: "Akşam namazına duracaktık ki torunum geldi. Anarşistlerin köyü bastığını söyledi. Ben de hemen kapıyı kapattım. Kapıyı kapatırken, beni gördüler. Gelip kapıyı açmamı istediler. Ama ben kapıyı açmadım. Dönüp gittiler. Biz namazımızı kılıp dua etmeye başladık. Pencereden baktım ki komşunun kapısını kırıp evdeki erkeği dışarı çıkardılar. Bir adamı başına diktiler. Tüfeği dayadılar ve beklemeye başladılar. Birkaç kişi geldi, bizim kapıyı kırıp içeri girdiler ve evde erkek olup olmadığını sordular. Erkeklerin evde olmadığını söyleyince evin içine girdiler. O sırada yanımda bulunan parayı onlara doğru uzattım, belki parayı alır da bir şey yapmadan çekip giderler diye. Parayı aldılar, tüfeğin ucuyla beni, gelinimi, torunumu iterek dışarı çıkmamızı istediler. Çıkarken geri döndüm ki odaya bomba koyuyorlar. Dışarı çıktıktan sonra evi ateşe verdiler. Beni götürürlerken itip kaktılar. Hasta ve yaşlı olduğumu söyledimse de beni sürüklediler. Kadınların toplandığı yere götürdüler. Etrafımıza bomba koydular. Bir taraftan da evleri ve arabaları yaktılar."
Köyde bulunan kadınlardan F.P. yaşadıklarını şöyle anlattı: "Militanlar, kapının önünden ismen çağırıyorlardı köyün insanlarını. Selim Pato, sen gel dediler. Görümcemin oğluna, Recep sen de gel, dediler. Doğru camiye dediler. Ben içeride pencerenin önünde oturmuş dinliyordum. Birkaç militan sokaklara dizildi. A.C’yi çağırdı. Bu adam yanımızdaki ilçenin köyünde oturuyordu. Bizde tırpan yapıyordu. Onu görünce hayrete düştüm. Daha sonradan biz kadın ve çocukları da topladılar. Derenin yanında toplandık. Başımıza bir kız, bir erkek militan koydular. Erkekleri de öbür tarafa topladılar."
Köy sakinlerinden G.D ise "Biz kadınları topladıkları yerde havaya uçuracaklarmış, Allah kurtardı bizi, dereye topladıklarında yanımıza bir şey koydular. Biz telsiz var sanıyoruz. Ne konuştuğumuzu dinlemek için telsiz koydular sanıyoruz. Aramızda sessiz sessiz konuşuyoruz. Meğer bombaymış. Dereden çıkmışız, bomba patlamış.” Köyün erkekleri öte tarafta kurşuna dizilirken, kadınlar ve çocuklar dere kenarında, yanlarına konan bombadan habersiz, militanlar köyü terk ettikten sonra dereden ayrılıyorlar. Ayrılmasalar, köydeki erkeklerin akıbetine kadın ve çocuklar da uğrayacaktı. Militanlar, sloganlar atarak kanlı eylemlerini gerçekleştirdiler. Kadınların ve çocukların ağlaşmaları ve köyün tamamen yanması onlara adeta büyük bir zevk veriyordu." sözleriyle o gece yaşananları anlattı.
PKK'nin katliamı Başbağlarla sınırlı değil
PKK tarihi boyuncun yaptığı katliamlarla sivil ve masum insanların kanını döktü ve dökmeye devam ediyor. İşte PKK'nin katliamlarından bazıları:
"20 Haziran 1987 Pınarcık Katliamı: 16'sı çocuk 6'sı kadın toplamında 30 kişi katledildi. 10 Haziran 1990 Çevrimli Katliamı: 12'si çocuk 7'si kadın 27 kişi katledildi. 26 Haziran 1992 Susa Katliamı: 10 Müslüman Cami içerisinde kurşuna dizilerek şehid edildi. 11 Haziran 1992'de Tatvan Katliamı: PKK, durdurduğu yolcu minibüsünde 13 kişiyi katledildi. 18 Temmuz 1993 Sündüz Katliamı: 14'ü çocuk 24 kişi katledildi. 1 Ocak 1994 Savur Katliamı: 11'i çocuk 21 kişi katledildi. 6-7 Ekim 2014 ve devamındaki saldırılar: 8 kişi katledildi. 17 Mayıs 2016 Dürümlü Katliamı: 16 kişi katledildi." (İLKHA)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.