Dr. Dağılma: Medresetü'z Zehra gerçekleşseydi bugünkü kimlik ve dil temelli ayrışmaların büyük kısmı yaşanmayabilirdi

Dr. Dağılma: Medresetü'z Zehra gerçekleşseydi bugünkü kimlik ve dil temelli ayrışmaların büyük kısmı yaşanmayabilirdi
Bingöl Üniversitesi Zaza Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı Başkanı Dr. İbrahim Dağılma, "Kürt Meselesine insani Çözüm Çalıştayı"ndaki sunumunda " Medresetü'z Zehra projesi, gerçekleşmiş olsaydı, bugün İslam dünyasının birçok bölgesinde yaşanan kimlik, dil ve kültür temelli ayrışmaların büyük kısmı yaşanmayabilirdi. Çünkü Medresetü'z Zehra, milliyetleri ayırmak için değil; ilim, ahlâk ve iman potasında birleştirmek için doğmuş bir fikirdi." dedi.

HÜDA PAR İnsan Hakları ve Hukuk İşleri Başkanlığı tarafından Van’daki bir otelin konferans salonunda “Kürt Meselesine İnsani Çözüm Çalıştayı" gerçekleştirildi.

Çalıştayın açılış ve selamlama konuşmalarının ardından "Kürt Meselesi Bağlamında Kürt Uleması ve Medrese Geleneği" başlıklı ilk oturuma geçildi.

Oturum Başkanı Siirt Üniversitesi Öğr. Gör. Mehmet Şah Gültekin, sunumlar öncesi bir açılış konuşması gerçekleştirdi.

Gültekin, "Bugün burada yıllardır konuşulan ama hala tam olarak çözülemeyen bir meseleyi yani Kürt meselesini bir kez daha gündeme alıyoruz. Ancak biz bu meseleyi sadece siyasetin güvenliğin veya kimlik tartışmalarının dar penceresinden değil insanın onurunu, adaletin gereği ve kardeşliğin çağrısı üzerinden konuşmak istiyoruz. Çünkü bu mesele bir halkın değil, hepimizin meselesidir. Çünkü acı kimlik sormaz, adalet de merhamet de eşitlik de sadece bir kesim için değil herkes için gereklidir. Bizler inanıyoruz ki bu topraklarda Türk'üyle, Kürd'üyle, Arab'ıyla, Çerkezi'yle hep birlikte bir milletin evlatlarıyız. Birinin onuru zedelenirse diğerinin huzuru da eksilir. Birinin dili, kültürü, kimliği baskı görürse aslında hepimizin vicdanı yara alır." dedi.

Gültekin, "Bugün burada aradığımız şey suçlu değil, çözüm… Kazananı olmayan bir çatışma değil, herkesin kazandığı bir barış. Adaletin, hakkaniyetin, karşılıklı saygı ve anlayışın hâkim olduğu bir düzen mümkündür. Yeter ki meseleye insan merkezli bakalım. Yeter ki önyargıların yerine empatiyi, inkarın yerine tanımayı, uzaklaşmanın yerine kucaklaşmayı koyalım. Rabbim bu çalıştayda dile gelen her sözden bir hayır doğursun, her fikir, her öneri bu topraklarda kalıcı kardeşliğin ve gerçek barışın inşasına katkı sunsun. Hepinize katılımlarınız ve emeğiniz için teşekkür ediyorum." diye ekledi.

"Bediüzzaman, menfi milliyetçiliğin yol açtığı geri kalmışlığı iman, kardeşlik bağlamının doğru, eşit ve adil işletilmesi yoluyla çözülebileceğine inanmıştır"

Ardından sunumlara geçildi. Oturumda ilk olarak Bingöl Üniversitesi Zaza Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı Başkanı Dr. İbrahim Dağılma, "Medresetü’z-Zehra Projesi ve Kürt Meselesi" başlıklı bir sunum gerçekleştirdi.

Dağılma, Osmanlı İmparatorluğu'nun son dönemlerinden itibaren Kürt Meselesi olarak tanımlanan sosyo-politik sorunun; etnik, kültürel ve ekonomik boyutlarıyla günümüze kadar süregeldiğini söyledi.

Etnik, kültürel ve siyasi yönleri bulunan bu meseleye çözüm arayışlarının hem devlet hem de aydınlar tarafından farklı perspektiflerle gündeme getirildiğini belirten Dağılma, "Milliyetçilik hareketlerinin yükselişiyle birlikte, Osmanlı coğrafyasındaki farklı unsurlar, kardeşlik ve birlik duyguları zayıflamaya başlamıştır. Aynı coğrafyada yaşayan insanlar daha önceden farklı inançlarda olan –Ermeniler gibi- topluluklarla komşuluk ve insani ilişkiler sürdürebilirken, biri diğerinin tavuğuna dahi 'kışt' demezken ulusçuluk ve menfi milliyetçilik ithali ve tazyikiyle aynı inancı paylaşan İslam ümmetinin farklı kimlik ve dillerinin birbirine diş bilemesi, üstünlük yarışına girmesi, güç ve iktidar olanların azınlık ve iktidarı olmayanları 'inanç, dil ve kimlik' gibi en temel haklarından mahrum bırakması günümüze kadar gelen birçok problemin başat nedenleri olmuştur. Böylesi bir ortamda Bediüzzaman Said Nursi, Şeyh Said ve başka birçok dertli, endişeli alim, münevver ve politik kişi, Kürdistan coğrafyasında yanlış uygulamalar, haksızlıklar, Batılılaşma, ulusçuluk ve menfi milliyetçiliğin yol açtığı geri kalmışlığı, cehaleti ve iç ihtilaflarını görmüş ve bu durumun ancak ilim, iman, kardeşlik, dil ve kimlik bağlamının doğru, eşit ve adil işletilmesi yoluyla çözülebileceğine inanmıştır." dedi.

Bediüzzaman Said Nursi'nin iman hakikatlerinin kalbe yerleşmesi ve neşv-u nema bulmasından sonra hayatı boyunca üzerinde durduğu en önemli meselelerden birinin doğru, adil, lüzum, meşru ve yerinde eğitim olduğunu ifade eden Dağılma, "Bu bağlamda Bediüzzaman, 1907'de Sultan Abdulhamit döneminde Doğu'da Medresetü'z Zehra adıyla bir üniversite açılması amacıyla İstanbul'a gelir. O, bu eğitim kurumunun tesisiyle Türk, Arap, Kürt, Çerkez, Zaza ve diğer unsurların birlik ve beraberliğini sağlamayı amaçladığı gibi Osmanlı'nın parçalanmasını önlemek, ümmetin vahdetini tesis etmek, cehaletin önünü almak ve ülke insanının Batı'nın habis ve rezil emellerine alet olmasının önünü almak hedefiyle hareket eder." ifadelerini kulllandı.

"Medresetü'z Zehra, toplumsal barışı, halkların huzurunu tesis etmeye yönelik ciddi, önemli ve uygulanabilir bir girişim"

Dağılma, "Bediüzzaman Said Nursi'nin bu düşüncesi, Medresetü'z Zehra adını verdiği bir eğitim ve medeniyet projesinde somutlaşmıştır. Bu proje, yalnızca bir eğitim modeli değil; aynı zamanda toplumsal barışı, halkların huzurunu ve İslam kardeşliğini tesis etmeye yönelik ciddi, önemli ve uygulanabilir bir girişim olarak dikkat çekmektedir. Kırk yılı aşan kanlı ve çatışmalı bir sürecin sonrası gelinen noktada ciddi anlamda oluşan bir çözüm iradesinin bu makul ve makbul projeden bağımsız yürütülmemesi gerekir. Yüz yıl öncesinden düşünülen, tasarlanan ve uygulanması adına ciddi çabaların sergilendiği Medresetü'z Zehra Projesi günümüze uygulanabilirliğini tüm kapsamı, realitesi ile korumaktadır. Bu çalışma, Bediüzzaman Said Nursi'nin Medresetü'z Zehra adlı projesinin arka planı, tasarımı, uygulanma çabaları, hedefleri, çözüm önerileri ve günümüze uygulanabilirlik durumunu inceleme, değerlendirme ve gösterme amaçlı bir çalışmadır. Bu vizyon, yalnızca bir dönemin değil, bugün de İslam dünyasının ihtiyacı olan manevi ve kültürel bir dirilişin anahtarıdır." diye konuştu.

Sonuç olarak, Medresetü'z Zehra'nın bir okuldan ziyade bir medeniyet projesi olduğunu vurgulayan Dağılma, "Bediüzzaman Said Nursi'nin hedefi, Kürt, Türk, Arap ve ümmetin diğer halklarını ilim, iman ve kardeşlik potasında birleştirmekti. Bu vizyon, yalnızca bir dönemin değil, bugün de İslam dünyasının ihtiyacı olan manevi ve kültürel bir dirilişin anahtarıdır. Medresetü'z Zehra, proje olarak sadece düne has olmayıp modern çağın insanına da ilim, iman, ahlâk ve kardeşlik bir araya gelmedikçe hakiki terakkinin mümkün olamayacağını da söylemektedir." diye ekledi.

Medresetü'z Zehra'nın, yalnızca bir okul projesi değil, aynı zamanda Kürt meselesine yönelik önleyici bir strateji olarak değerlendirilebileceğini ifade eden Dağılma, şöyle devam etti:

"Eğer bu proje hayata geçirilmiş olsaydı Kürt, Zaza, Çerkez ve diğer halkların toplumsal hayata katılımı, kültürel haklarının korunması ve eğitim yoluyla modernleşmeleri daha sağlıklı bir zeminde gerçekleşebilirdi. Bu açıdan, Bediüzzaman'ın yaklaşımı günümüzde de 'Kürt Meselesi' tartışmalarına ışık tutabilecek önemli bir perspektif sunmaktadır.

Kürt Meselesi, yalnızca siyasi bir sorun değil, aynı zamanda kültürel, sosyal ve eğitsel boyutları olan bir meseledir. Said Nursi'nin Medresetü'z Zehra projesi, bu çok boyutlu sorunlara İslam kardeşliği, ilim ve adalet ekseninde bir çözüm önerisi getirmiştir. Günümüzde de etnik kimliklerin çatışmadan değil, ilim ve kardeşlik temelinde bir arada yaşaması gerektiğini hatırlatması bakımından, Medresetü'z Zehra vizyonu hâlâ geçerliliğini korumaktadır.

Eğer Medresetü'z Zehra projesi tahakkuk etseydi, Kürdistan yalnızca bir bölge değil, İslam ahlâkının, hikmetin ve bilimin kalbi hâline gelirdi. Van Gölü kıyısında kurulması planlanan o mektep, Kürdistan'ın ve Orta Doğu'nun istikbalini karanlıktan ilimle aydınlatacak; cehaletin, fakirliğin ve ihtilafın yerine iman, marifet ve kardeşlik kültürünü yerleştirecekti."

"Bediüzzaman'ın tahayyül ettiği bu ilim merkezi, hem medeniyetin ahlâkî temellerini koruyan bir kalp hem de bilimin yükseldiği bir akıl merkezi olacaktı." diyen Dr. İbrahim Dağılma, "Türk, Kürt ve Zaza gençleri, bir yandan kendi dillerinde öğrenirken aynı zamanda Arapça, Türkçe ve diğer dillerle İslam dünyasının ortak bilgi havuzuna katılacaklardı. Böylece Kürdistan, hem İslami ilimlerin neşv-u nemâ bulduğu, hem de modern bilimin imanla barıştığı bir merkez hâline gelecekti. Bu proje, gerçekleşmiş olsaydı, bugün İslam dünyasının birçok bölgesinde yaşanan kimlik, dil ve kültür temelli ayrışmaların büyük kısmı yaşanmayabilirdi. Çünkü Medresetü'z Zehra, milliyetleri ayırmak için değil; ilim, ahlâk ve iman potasında birleştirmek için doğmuş bir fikirdi. Ve belki de bugün, Doğu'nun kalbinde yükselen bir ilim şehri, bütün İslam âleminin yönünü yeniden doğuya, yani Risale-i nur üzerinden nurun özü olan Kur'an ve sünnet membaına çevirmiş olacaktı." şeklinde konuştu.

Dr. Dağılma: Medresetü'z Zehra gerçekleşseydi bugünkü kimlik ve dil temelli ayrışmaların büyük kısmı yaşanmayabilirdi

Dr. Dağılma: Medresetü'z Zehra gerçekleşseydi bugünkü kimlik ve dil temelli ayrışmaların büyük kısmı yaşanmayabilirdi

Kaynak:İLKHA

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.