Dr. Öğr. Üyesi İbrahim Dağılma: Bir dilin yaşaması, bir toplumun yaşamasıdır
Dr. Öğr. Üyesi İbrahim Dağılma, her yıl 21 Şubat’ta kutlanan Dünya Ana Dil Günü kapsamında, ana dilin korunması ve yaşatılmasıyla ilgili önemli açıklamalarda bulundu.
Ana dile dair farkındalık oluşturmanın önemli olduğunu vurgulayan Dağılma, bu bilincin yalnızca bir güne sığdırılmaması gerektiğine dikkat çekti.
“Bir dilin yaşaması, bir toplumun yaşaması demektir” diyen Dağılma, Kurmanci ve Zazaca’nın eğitim alanında daha fazla yer bulabilmesi için toplum olarak harekete geçilmesi gerektiğini belirtti.
“Her ana dilin kıymetli olduğunu bilmeliyiz”
"Her ana dilin kıymetli olduğunu bilmeliyiz, ona gereken değeri vermeliyiz." diyen Dağılma, “Malumunuz 21 Şubat, her yıl Dünya Ana Dil Günü olarak kutlanıyor. Elbette bir konuyu önemsemek açısından, bir konuyu değerlendirmek, o konu için bir gün bellemek önemlidir. Günde o konuya dair güzel çalışmalar, güzel etkinlikler yapmak önemlidir. Ama biz istiyoruz ki ana dil ile ilgili hassasiyetler, endişeler yalnızca bir güne yayılmasın. Yani hangi dil olursa olsun, isterse konuşanlar birkaç kişi olsun, isterse birkaç bin kişi veya milyonlar olsun fark etmez. Her ana dilin kıymetli olduğunu bilmeliyiz, ona gereken değeri vermeliyiz. O dili konuşanları, aldığı destek az diye veya farklı bazı kendince üretilmiş gerekçelerle kimse o dili konuşmaktan mahrum edemez, mağdur edemez. O ana dile yönelik eğitim çabalarını, öğretim çabalarını ve yayın çabalarını inkâr edemez, engelleyemez. Bunun önüne geçmek için farklı, kendince meşru sayılmış ama aslında meşru olmayan gerekçeler arkasına saklanmamalıdır.” dedi.
“Dillerin kaybolmaması için çaba sergilenmelidir”
UNESCO’nun Zazaca’yı tehlike altındaki diller kategorisine aldığını hatırlatan Dağılma, “Bugün dünyada kaç ana dil vardır diye düşündüğümüzde, birçok dil bilimci binlerce, hatta 5 bin civarında bir sayı zikretmektedir. Ama malumunuz ki bu ana dillerin hepsi aktif bir şekilde, yoğun bir şekilde ve yeterli bir şekilde konuşulmakta mıdır? Ne yazık ki hayır. Ancak her bir dil insanlık için güzel bir renktir. Nasıl ki bazı bitki ve hayvan türlerinin bir tane bile olsa kaybolmaması için büyük ve önemli bilimsel çalışmalar yapılıyorsa ve çok ciddi ekonomik bütçeler ayrılıyorsa, aynı şekilde dillerin kaybolmaması için de bu noktada bir endişe olmalı ve bir çaba sergilenmelidir. İşte Zazaca da maalesef UNESCO’nun yaptığı değerlendirmeler sonucunda ölmeye yüz tutan diller arasında olduğu görülmüş, zikredilmiş ve bu noktada tehlike altındaki diller kategorisine girmiştir.” ifadelerini kullandı.
Dillerin korunması için en temel unsurun günlük hayatta konuşulması olduğunu belirten Dağılma, “İnsanlar evde, sokakta, pazarda ve çarşıda bu dili kullanıyorsa, yeni nesiller de ailelerinden ve çevrelerinden duyarak, kelimelerin anlamlarını ve zevkini hissederek öğrenirler. Bu doğal aktarım, dilin yaşamasını sağlar. Bununla beraber eğitim, dilin korunması için önemli bir adımdır. Ancak sadece eğitimle yetinilmemeli, aynı zamanda bu eğitimin kurumsal olarak desteklenmesi gerekmektedir. Devletin, ana dili bağlamında eğitim olanakları sunması önemlidir. Bir birey Türkçe, İngilizce veya Almanca eğitim alabildiği gibi kendi ana diliyle de eğitim alabilmelidir. Böylece Zazaca gibi dillerde kimya, biyoloji, tarih veya roman ve hikaye gibi eserler okunabilir, araştırmalar yapılabilir ve bilimsel çalışmalar sürdürülebilir. Kendi dilinde yazma pratiği de bu sayede gelişecektir. Günümüzde sosyal medya, dilin korunmasında önemli bir mecradır. İnternet ortamındaki paylaşımlar, Twitter, Facebook, TikTok, YouTube gibi platformlarda yapılan içerikler dilin yaşaması için büyük bir fırsattır. Sinema ve müzik de bu bağlamda kültürel devamlılığı sağlayan önemli unsurlardır.” İfadelerine yer verdi.
“Türkçe dışındaki dillere üvey evlat muamelesi yapıldığını biliyoruz”
Türkiye’de Cumhuriyet’in kuruluşundan itibaren Türkçe dışındaki dillere yeterince destek verilmediğini dile getiren Dağılma, “Bununla beraber, Uluslararası Ana Dil Günü, yani 21 Şubat'ı değerlendirdiğimiz zaman, biz şunu söyleyebiliriz: Evet, özellikle Türkiye'deki Cumhuriyet'in kurulmasıyla birlikte, Türkçe dışındaki dillere üvey evlat muamelesi yapıldığını biliyoruz. Hatta bu dillerin inkâr edildiğini, yasaklandığını, konuşulmasının ve öğrenilmesinin ciddi yasal engellerle karşılaştığını da biliyoruz. Bu süreçte baskılar, sürgünler, zindanlar ve hatta ölümlerle sonuçlanan bazı gerçekler yaşanmıştır. Fakat maalesef Zazaca ve Kurmanci'nin geleceği açısından verilen dersler yeterli değildir. Küçümsenecek ya da azımsanacak bir gelişme olmasa da bu dillerin yaşatılması noktasında daha fazlasının yapılması gerekmektedir. Çünkü bir dilin yaşaması, bir toplumun yaşaması demektir. Bu noktada Kurmanci gibi dillerin yaşaması, toplumların kendi maddi ve manevi miraslarını gelecek nesillere aktarabilmesi anlamına gelir. Dilin korunması, konuşulması ve konuşanların eğitim almasının sağlanması önemlidir. Bu çabalara öncülük etmek ve destek olmak, bir hegemonyadan kurtulmak anlamına geldiği gibi, Allah'ın ayetlerinden birine sahip çıkmak anlamına da gelir. Çünkü Rum Suresi'nde belirtildiği gibi, dillerin ve renklerin farklılığı Allah’ın varlık delillerindendir.” şeklinde konuştu.
“Bir insanın bir dille eğitim alması ya da yazması, başka bir dilde eğitim almasını veya yazmasını engellemez”
Ana dili öğrenmenin yalnızca eğitimle değil, günlük yaşamda aktif olarak kullanılmasıyla mümkün olduğunu ifade eden Dağılma, “Diğer bir noktada, Kurmanci ve Zazaca'nın eğitim alanlarında daha fazla yer bulabilmesi için toplum olarak atmamız gereken adımlar var. Bu adımların en önemlilerinden biri, özellikle Zazalar arasında, 40-50 yaş üzerindeki bireylerde dil ile ilgili önemli kayıpların oluşmasını engellemektir. Bu dille ilgili yetimler oluşmadan, onlara ulaşıp kendi yaşamlarından, tecrübelerinden ve kültürel bağlamdaki anlatılardan, folklorik ögelerden istifade etmemiz gerekiyor. Bununla birlikte, bir insanın bir dille eğitim alması ya da yazması, başka bir dilde eğitim almasını veya yazmasını engellemez. Günümüzde birçok insanın birden fazla dil konuştuğunu biliyoruz. Son yıllarda, özellikle beyin ve dil gelişimi üzerine yapılan bilimsel çalışmalar, insan beyninin ne kadar çok dil ve bilgi ile etkileşime girerse o kadar güçlü kaldığını göstermektedir. Bu nedenle, toplum olarak anadilimizi konuşmamız gerekir. Özellikle evlerde, Zaza ve Kurmanc ailelerin çocuklarına 6-7 yaşına kadar kesinlikle anadillerinde hitap etmeleri gerekir. Çocuk, zaten okula gittiğinde Türkçeyi de hatta isterse İngilizceyi veya Almancayı da öğrenebilir. Ancak eğer bir çocuk evde Zazaca veya Kurmanci öğrenmezse, ona sadece ortaokulda seçmeli bir ders olarak sunulması bu dili öğrenmesi için yeterli olmaz. Nitekim, yıllardır Türkiye’de İngilizce eğitimi verildiği halde, haftada 9-10 saat ders almasına rağmen öğrencilerin İngilizceyi etkin şekilde öğrenemediğini görüyoruz. Çünkü dil sadece ders ortamında değil, günlük hayatta konuşarak ve aktif şekilde kullanarak öğrenilir.” dedi.
Kaynak:İLKHA
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.