“Endülüs’te başardık, yeniden başarabiliriz”

“Endülüs’te başardık, yeniden başarabiliriz”
Uluslararası Dini Araştırmalar ve Küresel Barış Sempozyumu’nun üçüncüsü 17 – 22 Mayıs tarihleri arasında İspanya’da Endülüs özerk bölgesinin merkezi ve en büyük şehri olan Sevilla’da düzenlendi.

İnsanı maddi ve manevi dünyasıyla bir bütün olarak kavrayan dinlerin en önemli amacı olan insan huzur ve mutluluğunu küresel düzeyde gerçekleştirmek için düzenlenen Uluslararası Dini Araştırmalar ve Küresel Barış Sempozyumu’nun üçüncüsü 17 – 22 Mayıs tarihleri arasında İspanya’da Endülüs özerk bölgesinin merkezi ve en büyük şehri olan Sevilla’da düzenlendi. Sempozyum süresince toplam 18 oturumda ulusal ve uluslararası 72 akademisyen hem Doğu’ya hem Batı’ya seslendi.

 

Türkiye İmam Hatipliler Vakfı (TİMAV) önderliğinde düzenlenen sempozyumda sonuç bildirgesini açıklayan ve değerlendirmede bulunan TİMAV Genel Başkanı Başkanı Ecevit Öksüz; bu buluşmanın bir çok medeniyete ev sahipliği yapmış ve farklı kültürlerin bir arada yaşamasına dair bir çok güzel örneğe sahip olan Endülüs’ün merkezinde, Sevilla şehrinde yapılmasından büyük mutluluk duyduklarını belirterek; “Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın önderliğinde başlatılan Medeniyetler İttifakı girişimi de yine bu bölgede harekete geçmişti. İnsanlığın birlikte yaşaması ve medeniyet inşası yolunda bir çok değerin tahrip edildiği bir dönemde hem Batı hem İslam Medeniyeti’nin eserlerini barındıran bir bölgeden insanlığa seslenmek istedik. Nasıl Endülüs Medeniyeti gemileri yakan bir sevgi, cesaret ve inanmışlığın üzerinde inşa edilmişse; insanlığın ortak iyiliği için yeniden gemileri yakacak, yeni bir medeniyet tasavvuru ile toplumlara iyiliği yaşatacak bir yaklaşıma duyduğumuz ihtiyaç aşikardır” dedi.

 

Öksüz; bildirilerle ilgili olarak ise “Sonuç olarak, günümüzde bir yanda Batı dünyasında İslamofobi, zenofobi (yabancı düşmanlığı), ırkçılığın gittikçe artması ve bunun bir sonucu olarak ortaya çıkan asimilasyon politikaları diğer yanda İslam dünyasındaki radikal oluşumların birbirini karşılıklı tetikleyerek birlikte yaşama imkanını ortadan kaldırdığı endişesi yaşanmaktadır. Bu bağlamda geçmişte yaşanan olumlu ve olumsuz tecrübeler ışığında insanlığın medeniyet tasavvurunun yeniden inşası elzemdir. Bu sempozyumda sunulan bildirilerle söz konusu inşa sürecine mütevazı bir katkı sağlanmıştır” açıklamasında bulundu.

 

Farklılıkların; eşitlik ve barış paydasında buluşarak bir arada yaşayabilmelerinin günümüz dünyasının en temel sorunlarından biri haline geldiğinden yola çıkarak düzenlenen sempozyum kapsamında; insanlığın geçmiş tecrübelerinden de yola çıkılarak söz konusu sorunlara ilişkin disiplinler arası uygulanabilir çözüm önerileri sunulması hedeflendi.

 

Bu doğrultuda yayınlanan 3. Uluslararası Dini Araştırmalar ve Küresel Barış Sempozyumu’nda bildirilere göre aşağıdaki sonuçlara ulaşıldı:

 

Günümüz dünyasında ekonomik, siyasal, kültürel ve din temelli çatışmaların ve buna bağlı olarak ortaya çıkan göçlerin tüm insanlığı etkileyen boyuta ulaştığı bir gerçektir.
Birlikte yaşamak; herkesin kimliklerine saygı gösteren, onların temel hak ve özgürlük taleplerini ciddiye alan bir felsefeye sahip olmakla ve bunu uygulamakla mümkün olabilecektir.
Modern hukuk sistemlerinde birlikte yaşamaya ilişkin pek çok düzenleme dikkati çekmektedir. Ancak aklı önceleyen söz konusu hukuk düzenlemelerinin ahlak ve din kurallarından bağımsız olarak birlikte yaşamayı tek başına sağlaması olası değildir. Salt hukuk kuralları ile oluşturulan Avrupa Birliği’nin sadece bu kurallarla devamı mümkün görülmemektedir. Bu sebeple hukuk kurallarının yanı sıra bir arada yaşama; din, ahlak, örf adet ve görgü kuralları gibi diğer sosyal düzen kuralları ile birlikte gerçekleştirilmelidir.
İslam düşünce tasavvurunda esas olan “hakikat” olmuştur. Hakikati kendinin dışında var olanları ötekileştirmeden bir gerçeklik olarak görmüş onları yok saymamıştır.
İslam hukukunda yer alan “ehli kitap”, “zimmi” ve “müste’men” kavramları bu anlayışın pratikte yerleşmesine vesile olmuştur. Böylece farklılık ve çoğulculuk toplumsal yaşamın bir parçası haline gelmiştir.
İslam hukukunun geçerli olduğu coğrafyalarda İslam dışındaki dinlere hukuki bir statü verilerek temel hak ve özgürlükleri güvence altına alınmaya çalışılmıştır. Bunun en iyi örneklerinin İslam’ın ilk dönemindeki Medine Sözleşmesi ve devam eden süreçte Endülüs, Sicilya ve Osmanlı tecrübesinde net bir şekilde görebiliyoruz.
Osmanlı Devleti örneği birlikte yaşama tecrübesinin Kuzey Afrika, Avrupa ve Anadolu’daki pek çok farklı din, dil ve kültürü olduğu gibi muhafaza etmesi ve asimile etmemesi, tarihte birlikte yaşamanın en güzel uygulamalarındandır. Buna mukabil kolonileştirme sürecinde birçok Batı Avrupa ülkesinin işgal ettiği ülkelerde kısa süre içerisinde o toplumların kültürlerini ve dillerini nasıl değiştirdiğine tarih şahitlik etmiştir. Diğer yandan Batıda da olumlu örneklerin yaşandığına şahitlik edilmiştir. Örneğin Endülüs trajedisi yaşanırken diğer yanda Sicilya, ötekinin kıymetinin bilindiği ölçüde karşılıklı kazanımların ortaya çıktığı bir başka deneyimdir.
Tarih boyunca birlikte yaşama tecrübesi kültürel ve sanatsal anlamda da etkilerini göstermiş, başta ibadethaneler olmak üzere estetik anlamda yüksek tipli sanat eserlerinin ortaya çıkmasına da zemin hazırlamıştır.

Kaynak:HÜR24 Haber

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.