Erdoğan: Kut'ül Amare Zaferi'nin 100. Yılı töreninde konuştu
Selmanı Pak ve Kut çarpışmaları başta olmak üzere 1. Dünya Savaşı'nın tüm cephelerinde kahramanca mücadele eden şehit ve gazi olan tüm askerleri rahmetle ve minnetle yad eden Erdoğan, bu toprakları vatan kılmak için Malazgirt'ten beri kesintisiz bir şekilde sürdürülen mücadelelerin her bir aşamasında şehit ve gazi olan ecdadı aynı şekilde rahmetle ve hürmetle andığını söyledi.
Erdoğan, Kurtuluş Savaşını kazanarak Türkiye Cumhuriyetini armağan eden Gazi Mustafa Kemal başta olmak üzere kurucu meclisin ve ordunun tüm mensuplarını anarak, Mithat Cemal Kuntay'ın "Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır / Toprak, eğer uğrunda ölen varsa vatandır" dizelerini okudu. Cumhurbaşkanı Erdoğan, milletin, bu coğrafyadaki bin yıllık varlığı boyunca Anadolu'nun bozkırlarını Ege'nin, Trakya'nın ve Akdeniz'in bereketli ovalarını, Karadeniz'in yeşil tepelerini, Doğu Anadolu'nun görkemli dağlarını, bugün bir kısmı sınırlarımız dışında bulunsa da insanlığın Fırat ve Dicle etrafındaki kadim yerleşimlerini tüm renkleriyle Balkanları ve vatanın her karışını kanıyla yoğurarak bayrağı dalgalandırdığını kaydetti.
Bu vatanın kimsenin inayeti olmadığını vurgulayan Erdoğan, şunları kaydetti:
"Bu coğrafya millet olarak bedelini halen, her gün ödediğimiz, bize anamızın ak sütü kadar helal olan asli vatanımızdır. Terörle mücadelede şehit olan tüm askerlerimize, polislerimize, korucularımıza Allah'tan rahmet, gazilerimize şifa diliyorum. Geniş bir coğrafyada 2 bin 200 yılı aşkın süredir kesintisiz devam eden devlet geleneğimiz boyunca yüreğimizle ve bileğimizle, hakkını vermediğimiz hiçbir zaferimiz yoktur. 1400 yıllık İslam tarihinin bilhassa son 1000 yılında bizim içinde olmadığımız hiçbir büyük mücadeleye rastlamak neredeyse mümkün değildir. Tüm medeniyetlerin, tüm milletlerin göz bebeği Anadolu'yu bunca yıldır vatanımız olarak muhafaza edebilmemizin gerisinde işte böyle büyük bir birikim vardır. Batı medeniyetinde Türk, belli bir kavmin adı değil tüm Müslümanları ifade eden bir isimdir. Dünyada 200 milyonun üzerinde bir varlığa sahip Türkçe konuşan toplumlar denince de akla önce bizim milletimiz gelir. Millet olarak temsil ettiğimiz bu geniş algının gerisindeki büyük mücadeleyi ve fedakarlıkları çok iyi görmek, çok iyi değerlendirmek ve idrak etmek mecburiyetindeyiz. Ülkemizde maalesef, nesillere bu büyük fotoğrafı gösterecek bir tarih anlayışı mevcut değil."
"DERS KİTAPLARINDAKİ TARİH EKSİK"
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, birtakım iyi niyetli ve başarılı çalışmaların olduğunu ama bunların özellikle batı ülkelerinin benzer çalışmaları yanında çok sönük kaldığını, ders kitaplarındaki tarih anlatımında ise eksikliğin dışında adeta tam tersi bir çabanın söz konusu olduğunu vurguladı.
"Milletimizin, medeniyetimizin binlerce yıllık tarihini, neredeyse 1919 yılından başlatan bir tarih anlayışını reddediyorum. Her kim ki zaferleriyle ve yenilgileriyle son 200 yılımızı, hatta son 600 yılımızı soyutlayıp eski Türk tarihinden Cumhuriyete atlıyorsa biliniz ki o kişi milletimizin de devletimizin de hasmıdır." diyen Erdoğan, Balkan Savaşı'nın, Gazi Mustafa Kemal'in Çanakkale'de askerlerine hucum emri verdiği ifadesiyle "Balkan utancını bir daha yaşamaktansa ölmeyi tercih ederim" dediği bir hezimet olduğunu söyledi.
Osmanlı ordusunun Balkan hezimetinden aldığı derslerle 1 yıl gibi kısa sürede kendisi yenilediğini dile getiren Erdoğan, bu sayede 1. Dünya Savaşı'nda 1 milyonu dahi bulmayan bir güçle, 1,5 milyon İngiliz, 1 milyon Rus, çeyrek milyon Fransız ve bir o kadar da Ermenilerin başı çektiği çeşitli azınlık çeteleriyle mücadele edebilmeyi başardığını aktardı.
Osmanlı ordusunun bu dönemdeki başarısının bir başka ülkeden gelen az sayıdaki askeri danışmanın değil, milletin ordusuyla birlikte varlığını korumak için başlattığı kıyamın ürünü olduğunu belirten Erdoğan, "Tüm cepheleriyle 1. Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı milletimizin kıyamıdır, yani ayağa kalkışı, şahlanışıdır." dedi.
"BİZİM ORDUMUZ SADECE MUVAZZAF DEĞİLDİR, MOBİLDİR"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, tarih kitaplarında milletimiz için "asker millet" veya "ordu millet" denildiğini dile getirerek, gerektiğinde tüm fertleriyle, inancı, vatanı, bayrağı, devleti uğruna savaşabilen, bunu göze alabilen bir millet olduğumuzu söyledi. Ordunun sadece muvazzaf olmadığını vurgulayan Erdoğan, ayrıca mobil ordunun bulunduğunu, bunun da millet olduğunu ifade etti.
Tokat türküsündeki "Hey Onbeşli" hitabının lise çağlarında olup da askere giden gençleri ifade ettiğini, 1. Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı yıllarında ülkedeki pek çok lisenin mezun veremediğini anımsatan Erdoğan, bu okullardakilerin cepheye gidip şehadet şerbetini içtikleri için geri dönüp eğitimlerini devam ettiremediklerini anlattı.
Erdoğan, Yahya Kemal Beyatlı'nın "Süleymaniye'de Bayram Sabahı" şiirinden dizeler okuyarak, "Böyle bir milletin tarihindeki zenginlikleri anlatmaya değil kitaplar kütüphaneler bile yetmez. Bunu böyle görüyoruz. Ama biz ne yapmışız? Kendi tarihimizin üzerine adeta kara bir örtü örtmeye çalışmışız. Kendi tarihimi gömmeye çalışmışız. Kendimize ait olan pek çok başarıyı sanki bizimle ilgisi yokmuş gibi kısaca anlatıp geçenler veya hiç değinmeyenler hem ecdadımıza saygısızlık, hem de gelecek nesillere çok büyük kötülük yapmışlardır. Kut'ül Amare Zaferi bunun en çarpıcı örneğidir." diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, okullardaki tarih kitaplarında Çanakkale Savaşı'nın biraz işlendiğini, bunun dışındaki diğer zaferlerin ise ya hiç olmadığını, ya da bir kaç cümleyle geçiştirildiğini söyledi.
Daha yakın zamanda lise 2'nci sınıflara okutulan tarih kitaplarında Kut'ül Amare'nin, çok kısa bir şekilde anlatıldığını, İngilizleri kimin yendiğinin dahi yer almadığını ifade eden Erdoğan, İngilizler'in 1918'de İstanbul'u işgal ettiklerinde şehirde kendilerine ait tüm bürolara, üzerinde "Kut'u hatırla" yazan tabelalar astıklarını, yenilen tarafın bu savaşı asker ve sivil tüm vatandaşlarına bir ibret vesikası olarak hatırlatırken, bizde ise kendi zaferimizin unutturulmaya çalışıldığını kaydetti.
Erdoğan, aynı dönemde İngiliz Dışişleri Bakanının İstanbul'daki İngiliz yüksek komiserine "Mısır ve Hindistan'daki Müslüman uyruklarımızın Türklerin tamamen yenildiklerini anlamalarını özellikle istiyoruz. Bu İslamcılığa, Turancılığa ve genel olarak İslamın siyasi gücüne öldürücü bir darbe indirecektir." talimatını gönderdiğini dile getirerek, "Maalesef biz tarihimizi yıllarca tam da İngilizlerin istediği gibi düzenledik." diye konuştu.
1. Dünya Savaşı'nın her cephesinde başta İngilizler olmak üzere düşmanların öfkeyle, dostların da ümitle, tüm dünyanın şaşkınlıkla takip ettiği bir mücadele ortaya konulduğunu vurgulayan Erdoğan, ateşkes anlaşması imzalandığında Osmanlı ordusunun tüm cephelerde savaşmaya devam ettiğini, ortada çökmüş, bitmiş, teslim olmuş bir ordu ve devlet olmadığını vurguladı.
Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Bizim bu dönemde başımızı yakan, klasik sorunumuz olan cephede kazanıp masada kaybetme işidir. Yani diplomasi eksikliğidir. Bununla birlikte şu gerçeği hep birlikte teslim etmemiz gerekiyor. Bizim için savaşın başladığı dönemde taşınan niyetlerle, savaşın bitiminde ortaya çıkan manzara çok farklıdır. Tümüyle yakılıp külleri havaya savrulmak istendiğimiz bir durumdan yeni bir Kurtuluş Savaşını başlatıp başarıyla sonuçlandıracak morale, tecrübeye, azme kavuştuk. Geçtiğimiz 13 yılın siyasi sorumluluğunu üstlenen bir kişi olarak, tarihimizi yeni nesillere bu yönüyle anlatma konusunda yeterli mesafeyi katedemediğimizi bir öz eleştiri olarak burada ifade ediyorum. Demokrasiye ve kalkınmaya dair önceliklerimiz bizi öylesine kuşatmıştı ki özellikle eğitimde, kültürde, sanatta arzu ettiğimiz değişimi gerçekleştirecek adımları atmakta maalesef yavaş davrandık, eksiğimiz var ama aşacağız. İnşallah bizim bu çabalarımızı hükümetimiz bir adım öteye götürecek, eksiklikleri tamamlayacaktır. Yaşadığımız son gelişmeler, bu değişimin bizim için en az diğer alanlarda sağladığımız başarı kadar önemli olduğunu gösterdi."
"GÖNÜL SINIRLARIMIZ AYRILMADI"
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bugün Irak'a, Suriye'ye, Balkanlar'a, Kırım'a, Orta Asya'ya tarihin ayrılmaz birer parçası olan yerlere, "sanki başka bir gezegenden söz ediyormuş" gibi bakan vatandaşlar bulunduğunu dile getirdi.
Şairin Kut'ül Amare Savaşı'nın asıl hedefi olan Bağdat için "Ve haberci diyor ki ne oldu Bağdat / Nerede onu koruyan sur ve perde / İnsan ki yaşar eserde / İnsan nerede ve eser nerede / Devrilen her taş benim taşım / Yıkılan her ev benim / Benden yıkılıyor hepsi /Ben yıkılıyorum, yıkılan benim / Her zerrede ölen benim / Ölen Bağdat benim / Ve diyor ki haberci /Yanan ay, sönen gün benim / Çöken akşam, gelen geceyim ben / Neden anlamadın bütün bunları sen / Ey Bağdat'ın altın anahtarını küle çeviren" dediğini aktaran Erdoğan, şunları kaydetti:
"İşte 1. Dünya Savaşı yıllarında uğruna on binlerce, yüz binlerce evladımızı feda ettiğimiz Bağdat, Basra, Hicaz, tüm o bölge, bizim için dün böyle bir anlama sahipti. Bugün de aynı hissiyat içindeyiz. Yahya Kemal de doğum yeri olan Üsküp'ü anlattığı Kaybolan Şehir şiirinde şöyle diyor: Üsküp ki Şar Dağı'nda devamıydı Bursa'nın / Bir lale bahçesiydi dökülmüş temiz kanın. Evet, daha bir asır önce bizim için Bursa ile Üsküp'ün hiçbir farkı yoktu. Tıpkı Bağdat'ın, Musul'un, Şam'ın, Batum'un, Selanik'in, Kırcaali'nin farkı olmadığı gibi. Mesela Musul, İngilizler tarafından dahi Irak'ın değil, Anadolu'nun bir parçası olarak kabul ediliyordu. Ama coğrafyaların petrol kaynaklarına göre cetvelle çizildiği, siyasi oyunlar ve Osmanlı'nın çoğulcu yapısını zaafa dönüştüren politik fitneler, bizi ayrılmaz birer parçamız olarak gördüğümüz bu topraklardan kopardı. Fiziki sınırlarımız ayrılmış olabilir ama gönül sınırlarımız hiçbir zaman ayrılmadı."
Erdoğan, Kut'ül Amare'nin, resmi tarih söyleminin bir başka önemli arızası olan "1. Dünya Savaşı'nda Araplar bizi arkamızdan vurdu" yalanını ortaya koyan en bariz örnek olduğunu belirterek, kuşatma boyunca Kut halkının adeta Osmanlı ordusunun bir parçası gibi hareket ettiğini, bu uğurda pek çok şehit verdiğini anlattı.
Köklü bir Arap ailesinin mensubu olan Uceymi Paşa'nın Kut Savaşı'nda İngilizlerin kuşatması altında kalan bir birliği yanındaki adamlarıyla kuşatmayı yararak kurtardığını aktaran Erdoğan, "Anadolu'da olduğu gibi o bölgede de elbette İngilizlerin ve diğer güçlerin oyunlarına, rüşvetlerine, vaatlerine kananlar vardı ama bu durum asla, nasıl Anadolu'da yaşananlar, tüm Anadolu insanını izam etmezse, o bölgede de tüm Arap kardeşlerimizin itham altında bırakılmasını haklı göstermez." dedi.
Erdoğan, Kut'ül Amare Zaferi'nin 100. yılı dolayısıyla düzenlenen anma programında Kut valisinin ve Kut'tan misafirlerin yer aldığını dile getirerek, "Kardeşlerimize, Cumhurbaşkanı sıfatıyla şahsım, ülkem, milletim adına 'Hoşgeldiniz' diyorum" ifadesini kullandı.
Büyük önem arz eden 3 fitneden ilkini "mezhepçilik" olarak açıklayan Erdoğan, hassas olmak gerektiğini vurguladı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Şiilik, Sünnilik... Bizi bu anlamda İslam dünyası içerisinde parçalamaya, yıkmaya çalışıyorlar. Bizim Şiilik diye bir dinimiz yok. Bizim Sünnilik diye de bir dinimiz yok. Bizim bu noktada tek dinimiz İslam'dır. Bizi birleştiren yapı odur. Kim ki İslam'ı bir kenara koyarak, Şia taassubu içerisindeyse, Sünnilik taassubu içerisindeyse, o, Müslümanlara ihanet içerisindedir. Şu anda DAİŞ terör örgütü, Şebab, bunun yanında El Kaide, sayabildiğiniz kadar sayın. Bunlar öldürürken ne diye öldürüyor? Kilis'e atarken roketlerini ne diye atıyor? 'Allahuekber' diyerek atıyor. Peki şehit olanlar kim, ölenler kim? Onlar da 'Allahuekber' diyerek ölen benim kardeşim. Bunu neyle izah edebilirler? Hiçbir şeyle izahı mümkün değil" diye konuştu.
İkinci fitnenin "ırkçılık" olduğunu belirten Erdoğan, İslam'da ne Arabın Arap olmayana ne Arap olmayanın Araba üstünlüğü bulunduğunu, üstünlüğün ancak takva ile olduğunu anlattı.
Erdoğan, "Bunlar ne yazık ki bizi böldüler, parçaladılar. Ülkemde, Türkü, Kürdü, Lazı, Çerkezi, Gürcüsü, Abazası, Romanı, Boşnağı, bizim aramızda üstünlük olabilir mi? Biz yaratılanı yaratandan ötürü sevmeyi anlamış, bunu yürüten bir milletiz. Asla ırkçılık taassubu içerisinde de olamayız" dedi.
Üçüncü fitnenin "terör" olduğuna işaret eden Erdoğan, Türkiye'nin şu anda terörle mücadele ettiğini, askerden, polisten, koruculardan şehitler olduğunu hatırlattı.
Recep Tayyip Erdoğan, salonda askerler bulunduğu ve aralarında geleceğin asker adayı öğrenciler olduğunu da dile getirerek, şöyle devam etti:
"Yarının Mehmetlerine de bugünün Mehmetlerine de şöyle sesleniyorum; Sizler, kutsal peygamber ocağının mensuplarısınız. Dünyada hiçbir ülkede askerine 'Mehmetçik' diyen bir başka ülke yoktur. Bu küçük Muhammed anlamında Mehmetçik'tir. Şehadet sıradan bir olay değildir, peygamberlik makamından sonra en yüce makamdır. Birileri bunu speküle edebilir ama ben inanıyorum ki benim askerim, benim asker, polis kardeşim, korucum, bu yola çıkarken, bu aşkla, bu inançla çıkmıştır. Annelerimiz, babalarımız 'Kınalı kuzu'yu kime derdi? Kınalı kuzu, askere gidene... Ona kınayı yakarlar ve kınalı kuzusuna 'Git oğlum git, ya gazi ol ya şehit' derdi. Bir de kınayı nerede yakardık? Düğünden önceki kına gecesinde adaya yani gelinimize yakardık. Bizde anlayış bu. Böyle çıkmışız bu yola, böyle yürüyoruz. 'Ey şehit oğlu şehit, isteme benden makber / Sana ağuşunu açmış duruyor Peygamber'. Böyle bir tablo. Malum yoğun şekilde yapılan operasyonlar var. Kardeşlerim, bu operasyonların muzaffer ordusu, muzaffer komutası sizlersiniz. Hiç bundan endişeniz olmasın. Er veya geç bu operasyonlardan zaferle çıkacak ve bu vatan topraklarında biz hainlere operasyon yaptırmayacağız. İnşallah Bağdat'ın da Şam'ın da kadim tarihi ilişkilerle kardeşlik duygularıyla bağlı olduğumuz diğer beldelerin de yeniden barışa, huzura kavuştuğu, yeniden ilimde, fende edebiyatta, dünyanın sembol şehirleri haline geldiği günleri hep birlikte inşa edeceğiz."
Cumhurbaşkanı Erdoğan, organizasyonda emeği geçen Kültür ve Turizm Bakanlığına ile tüm ekibe teşekkür ederek, Kut'ül Amare'yi ve unutturulmaya çalışılan tüm zaferleri millete, özellikle de yeni nesillere anlatmaya yönelik her çabayı takdirle karşıladığını, desteklediğini belirtti.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.