FETÖ kumpası tüm davalar raftan indirilmelidir
Yazar Nihat Nasır, FETÖ tarafından mağdur edilen insanların haklarının iadesine ilişkin önemli değerlendirmelerde bulundu.
Nasır, İLKHA’ya yaptığı değerlendirmede FETÖ mağdurlarının en haklı talepleri olan affı istemediklerini, yeniden yargılanma istediklerini, bu talep doğrultusunda ise muhakkak surette FETÖ mensuplarının tezgâhından geçmiş menfi-müspet bütün davaların yeniden raftan indirilmesi gerektiğini vurguladı.
“Yapılanmaları Türkiye’nin NATO’ya girişiyle birlikte başladı”
Öncelikle 15 Temmuz ABD destekli darbe girişimi sonrası deşifre olan FETÖ/PDY örgütlenmesinin yapısı hakkında da önemli bilgiler paylaşan Nasır, FETÖ’nün Türkiye'de yapılandırılması kararının NATO'ya girilmesiyle birlikte olduğunu söyledi. Nasır, o zaman özel kuvvetler ya da Özel Hareket Dairesi diye bir birliğin NATO'ya bağlı olduğunu ve direkt NATO'dan maaş alan bir ekip olduğunu dile getirdi.
Yapılanmanın bu ekiple başladığını ifade eden Nasır, sözlerine şöyle devam etti: “Bu yapının asıl amacı Türkiye'de sağlıklı İslami yapılanmayı engellemekti. Birinci ve asıl amaç ülkenin idaresini ele geçirmek. Kemalist sistemde bu mantalite üzerine kurulduğu için örtüştü. Kemalist sisteminin bütün amacı kendini buraya nöbetçi diken efendilerinin arzularına uygun bir sistem üretmekti. Bizim Kürt sorununun kaynağında da bu vardı. Bütün sorunlarımızın kaynağında bu vardı.”
“Ümmetin en dindar topluluğu olan Kürtler içerisinde PKK gibi dinsiz, ateist yapılanma yükselttiler”
Nasır, “Kürtlerin dindarlık talebini geriye çekerek daha çok etnisiteyi ilgilendiren konularda öne çıkmalarını sağladılar. Tıpkı bunun gibi İslamizasyon konusunun gereği olarak adamlar 50 - 100 senelik projeksiyon yapıyorlar. Bu projeksiyon içindeki gördükleri şu ülkenin ve bu coğrafyanın kaderi olan İslam’ı yadsımak, kabul etmemek, yerine bu gerçeği kabullenerek kendi İslam anlayışının nasıl üretebilir bunun hesabını yaptılar.” diye belirtti.
“Baskınlar düzenleyerek kendi elleriyle koydukları belgeler buldular”
FETÖ’nün kendilerine tehdit olabilecek bütün İslami grupların müntesiplerini fişlemeye başladığını belirten Nasır, önce bunun alt yapısını oluşturduklarını söyleyerek, “Bunlarla alakalı provokatif, manipülatif eylemler düzenlediler. Sonra baskınlar düzenleyerek elleriyle koydukları belgeler buldular. Mutfak dolabının üstünde aha buldum deyip bir şeyler çıkarıyorlardı.” şeklinde konuştu.
“Irak savaşında Amerika ve İsrail’in yanında yer aldılar”
Yazılarında FETÖ’nün ihanet noktasında olduğunu 1991’den itibaren ifade ettiğini belirten Nasır, “Ondan önce kuşkular vardı. Daha sonra tam kanaatim oluştu. 1991’deki Irak savaşı ile birlikte direkt Amerikan ve İsrail'in yanında yer almaları benim açımdan meselenin anlaşılması için yeterli olmuştu. O zamanlar FETÖ’cü polislerin işkencelerini anlatan Akdoğuş, Akzuhur gibi dergiler bende halen duruyor. Amaç bütün kendilerine tehdit oluşturabilecek örgütleri, grupları böylelikle pasif hale getirmek. Hatta onları mücrim konumuna düşürmek. Nitekim yaptılar. Bugün 300’e yakın mahkûm söz konusu ve birçoğu müebbet hapisle içerde yatıyor.” dedi.
“İnsanlar halen işin vahametinin farkında değiller”
Tahmin edilemeyecek kadar korkunç, insanlık dışı, hukuk dışı bir süreç yaşandığını vurgulayan Nasır, “Bu memlekette insanlar hâlâ bu vahametin farkında değiller. Bugün insanlar 28 Şubat ve FETÖ mağdurları denildiğinde şöyle bir bakıp geçiyor. Meselenin ciddiyetinin farkında değiller. Geçmişte tıpkı FETÖ'nün böyle dehşetengiz bir örgüt olduğunu; İslam’a, ümmete ve bu memlekete böyle bir ihanet kalkışması gerçekleştirebileceğine dair en küçük bir ihtimal verilmemesi gibi.” diye konuştu.
“Menfi, müspet bütün davalar yeniden raftan indirilmelidir”
Asıl meselenin FETÖ mağdurlarının haklarının iade edilmesi olduğunu vurgulayan Nasır, “Bunlardan bir tanesi belki de birincisi 28 Şubat mağdurlarının hâlâ hapiste yatıyor olmalarıdır. Asıl mesele bu bütün mağdurların, İslami yapıları ile bilinen bu insanların en önemli talebi ‘Biz af istemiyoruz yeniden yargılanma istiyoruz’ demeleridir. Bizim söylediğimiz de budur. Muhakkak surette bu adamların tezgâhından geçmiş menfi, müspet bütün davalar yeniden raftan indirilmelidir.” ifadelerini kullandı.
“Ahmet Altan’ın oğlu Kerem Altan’ın zanlı olduğu dava neden ışık hızıyla kapatıldı!”
Nasır, “Örneğin Kerem Altan, Ahmet Altan'ın oğludur. Bu adamın evinde Defne Joy Foster diye biri, gayrimüslim bir kızcağız ölü bulundu. Ve bu dava ışık hızıyla kapatıldı. Ben Kerem Altan öldürdü demem ama Kerem Altan zanlıdır. Kerem Altan'la ilgili dosya neden kapatıldı! Hukuk Türkiye'de bu kadar hızlı çalışmaz. Ben buna benzer davaların da masaya konmasının gerektiğine inanıyorum.” dedi.
“Ortada iftiralarla üretilmiş bir ‘suç’ var”
28 Şubat ve FETÖ tarafından mağdur edilenlerin masum olduğuna inandığını ifade eden Nasır, şöyle konuştu:
“Zaten ortada iletilmiş bir suç var. İftiralarla, kumpaslarla üretilmiş belgelerle, bilgilerle üretilen bir mağduriyetten söz ediyoruz. Yakup Köse, Halil Kantarcı gibi hayatının önemini yıllarını cezaevine geçirmiş isimler var. Bunların dışında yüzlerce masum insan var şu anda cezaevlerinde. Emniyet yetkililerinin, MİT’in ya da Adalet Bakanlığı’nın doğrudan bu meseleyle bizatihi kendisinin ilgilenmesi lazım. Biz diyoruz ki kardeşim ortada bir mağduriyet var, zulüm var, insanlık dışı bir durum var. 15 yılını vermiş olanlar var. Öyle az bir süre değil.”
“FETÖ’nün mağdur ettikleri tahliye olsa bile sabıkalı kalıyor, bu da kabul edilir şey değil”
Mağduriyetlerin giderilmesi gerektiğinin altını çizen Nasır, şunu ifade etti: “Bir de mesela adam sabıkalı olmuş. Beraat etse bile tahliye olsa bile sabıkası arkasında kalıyor. Adam onu da istemiyor, ‘ben sabıkalı değilim, çünkü ben suç işlemedim’ diyor. Yani dolayısıyla muhakkak surette bu mağduriyetin giderilmesi gerekiyor. Adalet geç de olsa tecelli etmelidir. Bizim beklentimiz, kamuoyunun beklentisi budur.”
“Hayvana bile yapılan zulme vicdanımız itiraz ediyorsa eşref-i mahlukat bir kardeşimize yapılmış zulme nasıl sessiz kalabiliriz.” diyen Nasır, “Muhakkak surette bunu gündemimize alıp tartışmamız gerekiyor.” dedi.
“JİTEM ve Ergenekon boş bir dava değildi”
JİTEM ve Ergenekon hakkında da konuşan Nasır, “Ben JİTEM’in ve Ergenekon’un boş bir dava olduğunu düşünmüyorum, çünkü yaşadık. Biz 28 Şubat'ı yaşadık ve ondan sonraki süreci de yaşadık. Ben JİTEM'i de biliyorum faili meçhulleri de biliyorum. Biliyoruz yani sonuç itibariyle nasıl bir bela başımızda vardı. Bunları gündeme getiren bir medya vardı. Bizim böyle bir medyamız yok. Veya varsa bile kimsenin umurunda değil. Bir sürü irili ufaklı televizyonlar, haber ajansları var. Bu durumu bir hafta boyunca gündeme getirerek, televizyon programlarında bunu gündem yapabilirler. Halkın gündemine girsin, kamuoyu bundan haberdar olsun.” ifadelerini kullandı.
Nasır, “Bizim medyamızın bu konudaki zaafı, eksikliği kesinlikle birinci amildir. Bence o Ergenekoncular ve diğerlerini kurtaran medyadır. Hürriyet'i başta olmak üzere adeta bombardıman yaparcasına konuyu gündeme taşımaları olmuştur. Mağduriyetinin giderilmesinin en önemli yollarından bir tanesi medyamızın teyakkuza geçmesi, bunu kamuoyuna çok iyi anlatması ve kamuoyunda bir bilincin oluşmasıdır.” diye belirtti.
Böyle bir konuyu hassasiyet gösterip gündemine alan İLKHA’ya da teşekkür eden Nasır, diğer ajanslara, diğer medya gruplarına da bu vesileyle seslenerek, şunalrı söyledi: “Allah rızası için, bu bir vebaldir. Bu vebalden kurtulmanın en önemli yollarından bir tanesi de mesai harcamaktır. Allah rızası için bu mağdur insanlara sahip çıkmaktır.” (İLKHA)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.