Hamilelikte diyabet ve Canan Karatay a yanıt
Hamilelikte diyabetle ilgili son günlerde oldukça yoğun tartışmalar yaşanıyor. Anne adaylarının kafası bu tartışmalardan karışmış durumda. Üst üste yapılan açıklamaları korku ve endişe içinde izliyorlar. Anne adayları bir taraftan hata yapmaktan ve geç kalmaktan, diğer taraftan bebeğin ve kendi sağlığını riske etmekten korkuyor. Bu tartışmaların bir tarafında bu konuda yıllarını vermiş uzmanlar, diğer tarafında Canan Karatay Hoca var. Bugün bu konuyu tüm yönleriyle değerlendireceğiz.
HİÇBİR BELİRTİ VERMEZ
Gebelik diyabeti, her 5-6 gebeden birinde görülen hamilelik sırasında kan şekerinde yükselme ve aşırı kilo almayla ortaya çıkan ve doğumdan sonra düzelen bir diyabet tipi. Hamilelik süresince genellikle hiçbir belirti vermez ve tahlil yapılarak araştırılmazsa hastalık farkına varılmaz.
ERKEN TANI ÖNEMLİ
Hamilelik diyabetinin erken farkına varılmaz ve tedavi edilmezse bebekte doğumsal anomaliler, hızlı büyüme ve iri bebek, doğum travması, hatta bebeğin kaybı gibi birçok ciddi sorunlar oluşabilir. Annede ise aşırı kilo alma, kan şekerinde yükselme, düşük tehlikesi, erken doğum olabilir. Bu nedenle erken tanı çok önemli. Buraya kadar bir tartışma yok. Farklı iki görüşün ana kaynağı, anne adayında gebelik diyabet tanısının nasıl konulacağı konusunda. Önce konuyla ilgili uzmanlar ne diyor, Canan Hoca ne diyor? Bunları gözden geçirelim.
SONUÇ OLARAK
Anne adaylarına tavsiyem, doktorunun önerilerinden şaşmamaları. Emin olsunlar ki Hipokrat yemini etmiş her hekim, hastasının sağlığının korunmasını ve güvenliğini öncelikli bir ilke olarak alır. Bilim insanlarına önerim, artık gebelik diyabeti üzerine yapılan tartışmalara bir son verilmesi. Bu tartışmalar birçok anne adayında korku ve endişe oluşturuyor, tedavileri aksıyor. Bu tartışmaların asıl yeri, ister aynı ister karşı görüşte olsun konunun uzmanı bilim insanlarının bir araya geldiği ve elindeki literatürleri, kanıtları ve bulguları masa üstüne koyup görüşlerini aktardığı bilimsel platformlar olmalıdır.
TANI NASIL KONUR?
Uzman kuruluşlar gebelik diyabet tanısını üç aşamada belirliyorlar. Önce anne adayların risk grubu içinde olup olmadığı belirlenir. Sonra risk grubunda olan anne adaylarından açlık ve tokluk kan şekeri istenir. Eğer açlık kan şekeri 92 mg/dl’nin veya tokluk kan şekeri 180 mg/ dl’nin üzerindeyse o anne adayı diyabetik gebe olarak kabul edilir ve koruma altına alınır.
Kan şekerleri düzeyi bu değerlerin altında ise karışık diyetle yükleme veya glikoz yükleme testi yapılır. Ancak karışık diyetle yükleme testini standardize etmek güç.
Bu nedenle bilim adamları kesin tanı için altın standart olarak 75 gr. glikoz yükleme testini kabul ediyor. Bu testte açlık 92 mg/dl, 1. saat 180 mg/ dl, 2. saat 153 mg/dl ölçümlerinden herhangi birisi yüksek bulunursa gebelik diyabeti tanısı konur. Bu görüş Amerika, Kanada, Avrupa tanı rehberlerinde önerilmekte ve desteklenmekte.
Ancak Prof. Dr. Canan Karatay, “Yükleme testinde 600 gr’lık bir bebeğe vücudunun altıda biri kadar şeker veriliyor, çocuğa zararlıdır” diyor. “Hamileler karbonhidratlardan uzak durmalıdır” diyor. “Hamilelik diyabetinde başka bir yöntemle kanda insülin, trigliserid ölçülerek ya da D vitamini tayiniyle teşhis konulabilir” diyor.
Öncelikle hocanın “Yükleme testinde bebeğe vücudunun altıda biri kadar glikoz veriliyor” yorumunu doğru bulmuyorum. Yükleme testinde glikoz bebeğe değil anneye verilir. Hamile bir anne, bir bardak (200 gr) su içtiği zaman “karnındaki bebeğe vücudunun üçte biri kadar su yükleniyor” ya da anne 150 gr. meyve yediğinde “bebeğe vücudunun dörtte biri kadar fruktoz yükleniyor” diye yorumlamak nasıl doğru değilse bu örnek de doğru değil.
Ağızdan alınan glikoz ya da diğer karbonhidratlı gıdalar (meyve, ekmek, pilav vb.) bağırsaklarda sindirime uğradıktan sonra karaciğere gelir. Karaciğerden filtre edilir ve aşama aşama kana verilir. Örnek vermek gerekirse, normal bir insana ağızdan ne kadar glikoz ya da karbonhidrat verilirse verilsin kandaki şeker düzeyi 140 mg/dl’yi aşmaz.
Daha sonraki aşamada kandaki glikoz, insülin hormonu yardımıyla hücreye girer. Bebek enerji için ihtiyacını annenin kanındaki bu glikozdan alır. Glikoz, vücudun biyo-yakıtı ve ana enerji kaynağıdır. Glikoz olmazsa yaşam olmaz. Yükleme testindeki amaç, annenin vücudundaki glikoza karşı karaciğer ve pankreastan salgılanan insülin cevabında bozukluk olup olmadığının araştırılmasıdır.
İkinci olarak, “hamile annelerin karbonhidrattan uzak durması” gerektiği gibi bir öneriye de katılmıyorum. Gebeler, vücudun ihtiyacı kadar karbonhidratlı gıdalar almalı. Bir anne adayı yeterli miktarda karbonhidrat almazsa, hücreye glikoz girmezse, hücre yaşamı sürdürmek için yağları yakmaya başlar. Bunun sonucunda vücutta keton cisimleri artar ve ketojenik tablo oluşur. Bu durum annenin ve bebeğin hayatını tehlikeye atar. Ancak alınan karbonhidratların, glisemik indeksi yüksek ve hızlı emilen karbonhidrat ve şekerlerden seçilmemesi gerekli.
Canan Hoca’nın gebelik diyabetinin teşhisi için önerdiği “kandaki insülin düzeyi veya trigliserit ya da D vitamini ölçümüyle tanı konulması” önerisine katılmıyorum. Açlıkta insülin düzeyi ya da trigliserit düzeyi normal çıkan ama gebelik diyabeti olan birçok hasta var. Bu testlere dayanarak teşhis konulursa gebelik diyabeti olan binlerce anne adayının atlanması riski olabilir, bunu tıbbi olarak göze almak mümkün değil.
D vitamini düzeyine göre de hamilelik diyabeti tanısı konulmaz. Ülkemizde kadınların yarısından fazlasında D vitamini eksikliği var. Bu durumda gebelik diyabeti olmayan binlerce gebeye yanlış yere hamilelik diyabeti var diye teşhis konulma ihtimali ortaya çıkar.
Kaynak:Habertürk
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.