HÜDA PAR: Kâbe özerk bir idari yapıya kavuşturulsun
Suudi Arabistan’ın, muhaliflerinin ve siyasi rakiplerinin hac ibadetlerini engelleme girişimlerine tepki gösteren HÜDA PAR, İslam ülkelerine seslenerek "Harameyn-i Şerifeyn’in özerk bir idari yapıya kavuşturulmasını ve bütün dünya Müslümanlarını temsil edecek bir meclis tarafından idaresini teklif ediyoruz." dedi.
HÜDA PAR Genel Merkezi tarafından yapılan haftalık iç ve dış gündem değerlendirmesinde; Türkiye’de uyuşturucu kullanımı ile ilgili mücadelenin yetersizliği, İtalya’nın mülteci politikası, Irak Kürdistan Bölgesi Yönetimi seçimleri ve Suudi Arabistan’ın, muhaliflerinin ve siyasi rakiplerinin hac ibadetlerini engelleme girişimleri başlıklarında önemli değerlendirmelerde bulundu.
"Uyuşturucu kullanımıyla mücadele çok yetersiz"
Türkiye’de giderek artış gösteren uyuşturucu kullanımına ve mücadelesine ilişkin, toplumsal yaşantıyı tehdit eden uygulamalardan vazgeçilmesi gerektiğini ifade eden HÜDA PAR, Türkiye’nin karşı karşıya olduğu büyük tehdide dikkat çekti.
Değerlendirmede, "2019 Avrupa uyuşturucu raporunda yer alan istatiksel verilere göre Türkiye’de uyuşturucu kullanımı büyük bir toplumsal tehdit haline gelmiştir. Bir yılda ele geçirilen eroin miktarının Avrupa Birliği ülkelerinde ele geçirilen miktarın çok üzerinde bulunması, genç nüfus olarak tanımlanan 15-34 yaş grubunun en çok uyuşturucu kullananlar arasında olması, Türkiye’nin karşı karşıya olduğu tehlikeyi gözler önüne sermektedir. Ayrıca Adalet Bakanlığının uyuşturucu kullanımı ile ilgili istatiksel verilerine göre 2011 yılında uyuşturucu kullanımından ötürü 105 kişi hayatını kaybetmişken, 2017 yılında yaş ortalaması 32 olan 941 kişi bu illetten hayatını kaybetmiştir. Ayrıca 2017 yılında Türkiye’deki uyuşturucu madde suçlarındaki artış bir önceki yıla göre yüzde 45 oranında artmıştır." denildi.
"Türkiye’de uyuşturucu ile mücadele sokakla sınırlı kalmış, bataklığın kaynağına inilmemiştir"
Uyuşturucu ile mücadelenin yetersiz olduğuna dikkat çekilen değerlendirmede, "Araştırmalar sonucu elde edilen veriler uyuşturucu ile mücadele konusunda kapsamlı ve kalıcı çözümlerin ortaya konulmasını zorunlu hale getirmektedir. Son dönemlerde uyuşturucu ile mücadele kapsamında yapılan operasyonlar önemli olmakla beraber sorunun çözümü için yeterli olmadığının bilinmesi gerekmektedir. Hep ifade ettik; Türkiye’de uyuşturucu ile mücadele konsepti sonuçlar üzerine bina edilmiştir. Tedbirler, sokakla sınırlı kalmış, bataklığın kaynağına inilmemiştir." ifadeleri kullanıldı.
"Uyuşturucu kullanımına yönelme çok kapsamlı ele alınması gereken bir sorundur." denilen değerlendirmede şu önerilerde bulunuldu:
"Özellikle uyuşturucu ile mücadelede kısa, orta ve uzun vadede kalıcı politikaların geliştirilmesi gerekmektedir. Ayrıca toplumsal yapımızı ve aile yaşantımızı tehdit eden uygulamalardan biran önce vazgeçilmelidir. Yapılan araştırmalarda boşanma sonucu parçalanan ve sağlıklı iletişime sahip olmayan aile üyelerinde uyuşturucuya yönelme riskinin çok daha fazla olduğu görülmektedir. Bu nedenle aile yapısını güçlendirecek, bireyi manevi anlamda besleyecek ve gençler için istihdamı artıracak projelerin artırılması önem arz etmektedir."
İtalya’nın mülteci politikası
İtalya’nın mülteci politikasına değinilen değerlendirmede, "İtalya hükümeti, tekneleri batan mültecilerin kurtarılmasını yasaklamıştı. Hükümet şimdi de sivil toplum örgütlerine, sahil güvenlik ekiplerinin talimatlarına uymayarak denizden kurtardıkları her göçmen için para cezası kesmeye hazırlanıyor. Mart 2018 seçiminden bu yana ülkede aşırı sağ kanadın hâkimiyeti, göçmenlerle ilgili politikaların sertleşmesine neden olmuş, kaçakçılığı önlemek bahanesiyle hukuki ve insani olmayan birçok yaptırımın uygulanması yolunu açmıştır. Limanların kurtarma gemilerine kapatılmasının yanı sıra güvenlik paketi kapsamında barınma merkezinde kalanlara yönelik yeni prosedür ve insani koruma statüsünün iptali, ülkede barınan bir çok göçmeni ‘yasa dışı’ statüsüne sokarak insani bir kriz doğurmuştu. 2014’ten bu yana yaklaşık 17 bin göçmenin yaşamını yitirdiği Akdeniz sularında, göçmenleri kurtarmaya yönelik faaliyet yürüten sivil toplum örgütlerine yönelik ceza tehdidi bu ölümlerin daha da artmasına sebebiyet verecektir." hatırlatmasında bulunuldu.
Göçmenlere yönelik saldırılarının sonlandırılması için uluslararası toplumun artık sorumluluk alması gerektiğinin altı çizilen değerlendirmede şöyle devam edildi:
"Ortadoğu ve Afrika’da siyasi ve ekonomik tahakkümlerini kuran güçler, iç çatışmaları körükleyerek kaotik bir ortam oluşturmak suretiyle o bölgelerde büyük insan göçlerinin önünü açtılar. Bu güçlerin, ölüm pahasına memleketlerinden kaçarak kendilerine sığınan insanlara yönelik bu muameleleri şaşırtıcı değildir. Göçmen krizinin çözümünde, özellikle Avrupa ülkelerinin mültecilere karşı sertleşen politikalara paralel olarak göçmenlere yönelik ırkçı saldırıların sona erdirilmesi için uluslararası toplum artık sorumluluk almalıdır. Mülteci barındıran ülkelerde ırkçı söylem ve eylemlerin bizzat devlet yaptırımlarıyla engellenmesi gerekir. Ölümle neticelenen göç hareketlerinin sona erdirilmesinin tek yolu ise kaotik bölgelerde istikrarın sağlanması, sosyal ve ekonomik şartların iyileştirilmesidir."
Dünya ülkelerine çağrıda bulunulan değerlendirmede, "BM ve diğer uluslararası birlikteliklerin mülteci haklarını korumaya yönelik mevzuatları, mültecilere yönelik insani yaşam koşullarını oluşturmaktan çok uzaktır. Mültecilerin uluslararası etkin bir korumaya alınması ve İtalya gibi mültecilere insanlık dışı muamele yapan ülkelere yönelik ciddi yaptırımların getirilmesi için başta Birleşmiş Milletler olmak üzere dünya ülkelerini harekete geçmeye davete diyoruz." denildi.
Irak Kürdistan Bölgesi Yönetimi seçimleri
Neçirvan Barzani’nin başkan seçilmesi ve oluşan tabloya değinilen değerlendirmede, "Irak Kürdistan Bölgesi Yönetimi başkanlığına seçilen Neçirvan Barzani, yemin ederek göreve başladı. Yemin törenine dünya ülkelerinden yüzlerce konuğun yanısıra Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu da katıldı. Bu adım, bağımsızlık referandumundan bu yana Türkiye ile gerilen ilişkilerin onarılması için büyük bir anlam ifade ediyor. Irak Kürdistan Bölgesi Yönetimi ile yeniden güçlendirilmesi hedeflenen ilişkilerin özellikle ülke içerisinde Kürd toplumuna yönelik politikalarda olumlu etki oluşturacağını temenni ediyoruz." ifadeleri kullanıldı.
"Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un Irak Kürdistan Bölgesi Yönetimi için ‘Bize sırtınızı dayayabilirsiniz’ şeklindeki açıklaması Fransa’nın yeni süreçte Bölgede daha aktif hareket edeceğini ortaya koymaktadır." denilen değerlendirmede "Irak Kürdistan Bölgesi Yönetiminin komşu ülkelerden ziyade batılı ülkeler ile ilişkilerini geliştirmesi, Kürd bölgesinin ve komşu ülkelerinin menfaatine değildir. Dört parçaya bölünmüş Kürt coğrafyasının sorunlarının küresel güçler tarafından kasıtlı olarak çözülmediği, bir realite olarak önümüzde durmaktadır." ifadelerine yer verildi.
IKBY’nin düşman olarak görülmesinin hiçbir ülkenin menfaatine olmadığına dikkat çekilen değerlendirmede, "Kürdistan Bölgesi Yönetiminin, komşu ülkeler tarafından batılı ülkelere mecbur bırakılması, Kürdistan’a komşu ülkelerin büyük bir handikabıdır. Kürdistan bölgesinin düşman görülmesi, bu coğrafyada yaşayan hiçbir ülkenin ve hiçbir halkın menfaatine değildir. Ortada bir realite vardır; bu coğrafyada yaşayan halklar, birlikte barış içinde yaşamak mecburiyetindedirler. Komşuluk veya birliktelik, asla çekişme, kin ve düşmanlık gerekçesi değildir. Bilakis; kardeşlik, dostluk, yardımlaşma ve dayanışmayı zorunlu hale getirmektedir. Fransa, Amerika veya Rusya gibi uzaktan gelen ülkelerin bizim kardeşlik ve birlikteliğimizi istemesi mümkün değildir. Zira bizim birlikteliğimiz, onların siyasi ve iktisadi çıkarlarının aleyhinedir. Onların çıkarları, bizim ihtilaflarımız ve düşmanlıklarımız üzerine kurulmuştur.
Bu gerçeğe bir kez daha dikkatleri çektikten sonra; Neçirvan Barzani’nin başkanlığını tebrik ediyor, bu yeni görevin başta Kürt toplumu olmak üzere bütün bölge ülkeleri için hayırlara vesile olmasını diliyoruz." ifadelerine yer verildi.
Kabe statüsü
Suudi'nin politik gerilim yaşadığı Katar vatandaşları başta olmak üzere muhaliflerinin ve siyasi rakiplerinin hac ibadetlerini engelleme girişimlerine ilişkin yapılan değerlendirmede, "Suudi Arabistan'ın ‘hacı adaylarına yönelik engellemeleri’, Belçika'nın başkenti Brüksel'de kurulan Kâbe maketi etrafında yapılan temsili tavaf ile protesto edildi. Geçtiğimiz yıl, 1 milyon sözde siyonist terör rejimi vatandaşı Filistinliye hac ve umre yasağı getiren Suudi Arabistan, politik gerilim yaşadığı Katar vatandaşları ve o ülkede ikamet edenlerin hac ibadetlerini yerine getirmelerini de 3 yıldan beri engellemektedir. Haremeyn’in yönetim yetkisini elinde bulunduran Suudi Arabistan, elinde tuttuğu bu yetkiyle muhaliflerinin ve siyasi rakiplerinin hac farizasını yerine getirmelerine engel olmaktadır. İşgal rejiminin ibadeti engellemeye yönelik Mescid-i Aksa baskınlarından farksız olan bu tutum, tüm sivil toplum kuruluşları ve İslam ülkelerin yönetimleri tarafından kınanmalıdır." denildi.
ABD ve siyonistlerle ittifaklar kuran Suudi yönetiminin, kutsal beldeleri yönetme meşruiyetini yitirdiğine vurgu yapılan değerlendirmede, "Mekke şehri ve Kâbe, bütün Müslümanların ortak değeridir. Yönetimin Suudi’de olması, bu hakikati asla değiştirmemektedir. Suudi Arabistan’ın ibadet özgürlüğünü engelleyici politikaları, kutsal topraklarda tüm Müslüman devletlerin katılımıyla oluşturulacak uluslararası bir komisyonun idaresini zaruri kılmaktadır. Özellikle son yıllarda ABD ve siyonistlerle İslam ümmetinin ve Müslüman ülkelerin aleyhine ittifaklar kuran Suudi Arabistan yönetimi, bu politikaları nedeniyle bize göre kutsal beldeleri yönetme meşruiyetini yitirmiştir." diye kaydedildi.
"Harameyn-i Şerifeyn’in özerk bir idari yapıya kavuşturulmasını teklif ediyoruz"
Son olarak İslam ülkeleri ve uluslararası kuruluşlara çağrıda bulunan HÜDA PAR, "Başta İslam İşbirliği Teşkilatı olmak üzere, İslam ülkelerinin oluşturduğu uluslararası kuruluşları, İslam alimlerini ve oluşturdukları kurumları ile sivil toplum kuruluşlarını hac ibadeti ile ilgili engellemeleri ortadan kaldırmak için inisiyatif almaya davet ediyoruz. HÜDA PAR olarak; Harameyn-i Şerifeyn’in özerk bir idari yapıya kavuşturulmasını ve bütün dünya Müslümanlarını temsil edecek bir meclis tarafından idaresini teklif ediyoruz." ifadelerini kullandı. (İLKHA)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.