HÜDA PAR: "Kandil'in atadığı kayyumlar yerine kayyum atandı"

HÜDA PAR: "Kandil'in atadığı kayyumlar yerine kayyum atandı"
HÜDA PAR Genel Merkezi tarafından yayımlanan gündem değerlendirmesinde, belediyelere kayyum atanması, PKK-HDP yetkililerinin kaos çağrıları ve KHK ile açığa almalar konularında önemli mesajlar verildi.

HÜDA PAR Genel Merkezi tarafından haftalık olarak yayımlanan Gündem Değerlendirmesinde son günlerde yaşanan önemli gelişmeler hakkında çarpıcı açıklamalarda bulunuldu.

HDP’li belediyelere kayyum atanması, PKK/ HDP yetkililerinin toplum huzurunu bozmaya yönelik çağrıları, KHK’lar üzerinden yürütülen soruşturmalar ve açığa alma çalışmaları, Adnan Menderes’in katledilmesinin yıldönümü ve darbe anlayışı, Sabra ve Şatilla katliamları ile ABD ve Rusya arasında yaşanan son gelişmelerin konu alındığı değerlendirmede çarpıcı tespitlere yer verildi.

BELEDİYELERE KAYYUM ATANMASI

Belediyeler kayyum atanmasının atılmış yanlış bir adım olduğu vurgulanan açıklamada, örgütün kayyum atamaları üzerinden bir mağduriyet psikolojisi üreterek bunun üzerinden istismar yoluna gideceği vurgulandı.

HDP'li belediyelerin halka hizmet yerine belediye imkânlarını örgüt lehine kullandığı bilinmesine rağmen, hükümetin buna yıllarca göz yumduğu belirtilen açıklamada; “Bahse konu belediye yöneticilerinin bu uygulamaları ve karıştıkları yolsuzluk vakalarına yönelik hiçbir işlem yapılmamıştır. Suça bulaşan belediye başkanları veya personelleri hakkında yasal olarak yapılması gereken işlemler belli olduğu halde yasal prosedür yerine belediyelere toplu halde kayyum atanması yanlıştır. Bu uygulama, mağduriyetleri istismar sonucunu da doğuracaktır. Yapılan işlem bir yönüyle Kandil'in atadığı kayyumların yerine kayyum atanmasıdır.” ifadelerini yer verildi.

PKK-HDP YETKİLİLERİNİN KAOS ÇAĞRILARI

15 Temmuz darbe girişimi sonrası PKK ve siyasi uzantısı HDP’nin yaptığı kaos çağrılarına da değinilen açıklamada “15 Temmuz darbe girişiminin akamete uğraması sonrası silahlı ve bombalı saldırılarını iyice artıran örgütün halkı sokağa dökmeye yönelik çağrılarına halkımız itibar etmemiş ve etmemektedir.” denildi.

Örgütün açık tehditlerine, sivil yaşam alanlarına yönelik tonlarca patlayıcı yüklü araçlarla saldırmasına ve siyasi suikastlerine rağmen halkın korku siyasetine esir olmayı reddettiği, barış ve huzur istediği ve bu tavrını da lisan-ı haliyle ortaya koyduğu belirtilen açıklamada şöyle denildi:

“Silahlı örgüt yetkilileri ve sözcüleri halkı sokağa dökmekte aciz kalınca devreye siyasi uzantıların girmesi de gecikmedi. HDP yetkililerinin örgüt sözcülerinin neredeyse kopyası durumundaki açıklamaları, gerginliği tırmandırma amaçlıdır. İnancımız odur ki barıştan ve huzurdan yana irade beyanında bulunan mazlum halkımız, sokak çağrılarına itibar etmediği gibi ölüm, kan, kin kokan bu siyasetlere de itibar etmeyecek ve ilk seçimde bu zihniyet sahiplerine gereken dersi verecektir.”

KHK İLE AÇIĞA ALMALAR VE MESLEKTEN İHRAÇ ETMELER

15 Temmuz darbe girişimi sonrası ilan edilen 3 aylık OHAL (Olağanüstü Hal) dönemi uygulamalara ve KHK’lara da değinilen açıklamada, çeşitli kamu kurum ve kuruluşlarından KHK'larla açığa alınan veya meslekten ihraç edilen memur sayısında artış yaşanmasına paralel olarak haksızlıkların yaşandığının artık en üst mercilerce de dile getirildiği belirtildi.

Görevden uzaklaştırılan öğretmenlerin durumuna da değinilen açıklamada, “Özellikle okulların açıldığı bugünlerde öğretmenlerin ciddi bir soruşturmaya tabi tutulmadan açığa alınmaları, büyük mağduriyetler doğuracaktır. FETÖ veya PKK gibi örgütlerle bağlantılı asıl kadroların kendilerini gizleme adına birçok sahte e-mail veya ihbar mektubu yoluyla at izini it izine karıştırmaya çalıştıkları ortaya çıkmıştır. Tunceli'de açığa alınan 504 öğretmenden 419'unun çok kısa bir süre sonra göreve iade edilmesi bu konudaki şüpheleri daha da arttırmıştır.” ifadelerine yer verildi.

Açıklamada, “HÜDA PAR olarak bu konuda hükümeti adil olmaya ve hem Başbakanlık hem de valilikler bünyesinde oluşturduğu komisyon ve kurulların aldıkları kararların hukuka uygunluğunu sıkı bir şekilde denetlemeye davet ediyoruz.” denildi.

ADNAN MENDERES VE ARKADAŞLARININ İDAM YILDÖNÜMÜ

1960 darbesi sonrası yaşanan vahşet ve işlenen cinayetlere de değinilen açıklamada, darbe sonrası taraflı, hak ve hukuktan yoksun, cunta güdümlü askeri mahkemenin verdiği kararla dönemin başbakanı Adnan Menderes ve üç kabine üyesinin 17 Eylül1961'de idam edildiği ifade edildi.

Darbeyi gerçekleştiren 27 Mayıs askeri cuntasının, bu idamlarla millete göz dağı verdiği belirtilen açıklamada; “Batıcı rejimin bazı yasaklarını kaldırıp halkın değerlerine sahip çıkmaya nasıl bir ceza vereceğini açıkça ilan ediyordu. 15 Temmuz'da benzer ancak çok daha kanlı bir senaryoyu hayata geçirmeye çalışan FETÖ'cü cunta da milleti ve milletin değerlerini hedef almıştı.” denildi.

27 Mayıs'la küresel güç odakları adına halkın iradesine ipotek koyan ve vesayet kurumları ihdas eden cuntacılarla 15 Temmuz'da harekete geçen cunta arasında zihniyet yönünden hiçbir fark olmadığı belirtilen açıklamada devamla; “Böyle olduğu halde 27 Mayıs 1960 darbesini "devrim" olarak nitelendiren zihniyet mensuplarının 15 Temmuz darbe girişimine karşı olduklarını beyan ederek ekranlarda boy göstermeleri ve FETÖ şahsında İslami STK ve cemaatleri hedef tahtasına oturtmaları devrim hırsızlığından başka bir şey  değildir. HÜDA PAR olarak halka ve halkın temsil ettiği değerlere karşı yapılan bütün darbeleri ve darbecileri lanetliyor, idam edilişlerinin 55. yıldönümünde Adnan Menderes ve arkadaşlarını rahmetle anıyoruz.” İfadelerine yer verildi.

SABRA VE ŞATİLLA KATLİAMI'NIN YILDÖNÜMÜ

16 Eylül 1982'de Beyrut'ta Siyonist ve Hıristiyan Falanjistlerin işbirliği ile Sabra ve Şatilla Filistin mülteci kamplarında yaşanan vahşete de değinilen açıklamada, Siyonistlerin himayesinde kamplara saldıran Falanjist çetelerin, çoğu kadın ve çocuk binlerce Filistinli mülteciyi vahşice katlettiği belirtildi.

Açıklamada, “Siyonist işgalci israil, uluslararası anlaşmalara imza atıp mültecileri koruyacağını taahhüt etmesine rağmen, Ariel Şaron komutasındaki ordu birlikleri, ırkçı Hıristiyan Falanjistlerin kamplara saldırmalarına göz yummakla kalmamış, onları teşvik ederek azmettirmiştir. Dünya kamuoyunun tepkisinden çekinen siyonist rejim, "Beyrut Kasabı" ünvanını alan Ariel Şaron hakkında göstermelik bir soruşturma yapmış; 2001 yılında ise bu katliamdaki başarısından dolayı ödüllendirerek "Başbakan" koltuğuna oturtmuştur.” denildi.

Yaşanan bu vahşice katliamın siyonist işgalcinin hiçbir anlaşma veya taahhüdüne uymayacağının sayısız örneklerinden sadece biri olduğu belirtilen açıklamada; “siyonist işgalci rejimle anlaşma yaparak iyi geçinmeye çalışan bütün İslam ülkeleri veya Müslüman grupların bundan ders çıkarmaları gerekmektedir. Bu münasebetle bir kez daha Sabra ve Şatilla kamplarında vahşice şehid edilen mazlum Filistinli kardeşlerimizi rahmetle yad ediyor, onların katillerini şiddetle ve nefretle lanetliyoruz. Yeryüzünün doğusu ve batısındaki bütün Müslümanları dikkat ve çabalarını Kuds-ü Şerif ve Mescid-i Aksa'nın özgürlüğüne yoğunlaştırmaya davet ediyoruz.” ifadelerine yer verildi.

ABD VE RUSYA ARASINDA VARILAN SURİYE ANLAŞMASI

Suriye Meselesi'nde İslam Ülkelerinin inisiyatif alarak artık söz sahibi olması gerektiği belirtilen açıklamada, İslam ülkelerinin Suriye Meselesini "İç Meseleleleri" olarak görmedikleri müddetçe yapılacak hiçbir anlaşmanın kalıcı olmayacağı uyarısında bulunuldu.

Emperyalist ülkelerin bölge üzerindeki emellerine de vurgu yapılan açıklama da; “Ekonomilerinin önemli bir kısmı silah ticaretine dayanan; Suriye'nin doğusunda veya batısında yeni üsler, kazanma peşindeki emperyalist devletlerin Suriye'deki iç savaşı bitireceğine ve Suriye halkının iyiliğini isteyeceklerine inanmak, saflığın ötesinde bir yaklaşımdır. Bu ülkelerin dahil olduğu hiçbir anlaşma bölge ülkelerinin çıkarına olmayacaktır.” denildi.

“Bundan hareketle İslam ülkeleri özellikle de Suriye sahasında birbirleriyle savaşan grupların bu emperyalist oyunları görüp kendi aralarında anlaşma yollarını zorlamaları gerekir.” denilen açıklamada,  hem ateşkese hem de kalıcı bir çözüme herkesten çok ihtiyacı olanların İslâm coğrafyası ve Suriye halkı olduğu ifade edildi.

Ne kadar uzun sürerse sürsün, her savaşın er ya da geç bir barışla neticeleneceği vurgulanan açıklamada, “Suriye iç savaşı da mutlaka barışla neticelenecektir. Bu konuda söz sahibi herkesin barışa giden süreci hızlandırma noktasında katkı sunması hem dünyevi hem de uhrevi bir görevdir.” ifadelerine yer verildi.

değerlendirmesinde son günlerde yaşanan gelişmeler hakkında önemli açıklamalarda bulunuldu.

 

Kaynak:HÜR24 Haber

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.