HÜDA PAR’dan Bolu’daki yangına ilişkin açıklama: Sorumlular adalet önünde en ağır şekilde cezalandırılmalı
HÜDA PAR Sözcüsü Yunus Emiroğlu gündemdeki Bolu Kartalkaya’daki otel yangını, Gazze’de başlayan ateşkes, Suriye’deki son durum, alkol kaynaklı ölümler, aileyi hedef alan yayınlar ve 6284 sayılı kanunla ilgili önemli açıklamalarda bulundu.
“İhmali olan sorumlular adalet önünde en ağır şekilde cezalandırılmalı”
Açıklamasının başında Bolu Kartalkaya’daki yangın faciasına ilişkin değerlendirmelerde bulunan Emiroğlu, “Bolu Kartalkaya Kayak Merkezi’nde meydana gelen yangın felaketi hepimizi derinden sarstı. Vefat eden 76 vatandaşımıza Allah’tan rahmet, yaralılarımıza acil şifalar diliyoruz. Acılı ailelerin acısını paylaşıyor ve taziye dileklerimizi iletiyoruz. Hâlihazırda bu üzücü olayla ilgili devam eden soruşturma kapsamında 9 kişi gözaltında, biz de süreci hassasiyetle takip ediyoruz.” dedi.
76 vatandaşın hayatını kaybettiği facia ile ilgili iddiaların üzerine ciddiyetle gidilmesi gerektiğini belirten Emiroğlu, “Olayın bütün yönleriyle aydınlatılması için soruşturma titizlikle yürütülmeli ve ihmali olan sorumlular adalet önünde en ağır şekilde cezalandırılmalıdır. Bu tür olayların bir daha yaşanmaması için de denetimlerin titizlikle yapılması ve gerekli önlemlerin alınması gerekir.” ifadelerini kullandı.
“Siyonist terör rejim Filistin direnişini yok etmeyi başaramamıştır”
Siyonist rejimin katliamlarının ardından Gazze’de başlayan ateş sürecine ilişkin değerlendirmelerde bulunan Emiroğlu, “Gazze’de 15 aydır devam eden soykırımın ardından, siyonist terör rejiminin ateşkesi kabul ettiğini duyurması, Gazze halkının ve direnişin zaferidir. Siyonist terör rejimi, sözde 'savaş hedefi' olarak ilan ettiği hiçbir hedefe ulaşamamış ve Filistin direnişini yok etmeyi başaramamıştır. Ancak ateşkes ilanının hemen ardından Gazze’ye yönelik ağır saldırıların sürdürülmesi ve işgal rejiminin gerçek dışı iddialarla anlaşmayı sabote etmeye çalışması, ateşkesin aşamalarıyla ilgili kaygılara yol açmaktadır.” şeklinde konuştu.
“Soykırım sürecinde Gazze halkının yanında fiili olarak yer almayan, kınama açıklamaları dışında herhangi bir adım atmayan bölge ülkeleri, ateşkes sürecinde Filistin halkının garantörlüğünü üstlenmeli, işgal rejiminin sabotaj girişimlerine müdahale etmelidir.” diyen Emiroğlu, konuşmasına şöyle devam etti:
“Siyonist işgal medyası tarafından duyurulan, 'Netanyahu’nun ortaklarına esir takasının tamamlanmasının ardından savaşa geri dönüleceğine ilişkin garanti verdiği' iddiası ve sözde siyonist yetkililerin, işgal ordusunun Philadelphia Koridoru'nda kalmaya devam edeceğine yönelik beyanları son derece endişe vericidir.”
“ABD’ye bel bağlamak, İslam ülkeleri için acizlikten öte bir ihanettir”
İslam ülkelerinin ortak askeri güç kuruması gerektiğini belirten HÜDA PAR Sözcüsü Emiroğlu, “Bu bağlamda, Filistin halkının haklarını savunmak yerine, onları 'cehennemi yaşatmakla' tehdit eden ABD’ye bel bağlamak, İslam ülkeleri için acizlikten öte bir ihanettir. Sadece Filistin’de değil Suriye ve Lübnan’a kadar yayılan işgalciler kalıcı olarak Gazze’den çıkarılmalı ve anlaşma ihlaline karşı ortak bir askeri güç oluşturulmalıdır. Bölgeye insanî yardım girişinde terör rejiminin ambargo girişimleri bertaraf edilmeli, Gazze’nin yeniden ayağa kalkması için seferberlik ilan edilmelidir.” dedi.
“Terör rejimi ve finansörleri bu savaşta kaybetmiştir”
İşgal rejiminin hedeflerine ulaşamadığına ve Filistin halkının zafer kazandığına değinen Emiroğlu, “15 aydır gelişmiş tüm imkânlara sahip, milyarlarca dolarlık askeri harcamaya ve Batılı ortaklarının tüm desteğine rağmen Gazze halkına ve direnişine diz çöktüremeyen terör rejimi ve finansörleri bu savaşta kaybetmiştir. Gazze halkının, siyonistlere boyun eğdiren iradesini ve zaferini tebrik ediyor, bu yolda katledilen tüm şehitleri rahmetle yâd ediyoruz. 7 Ekim’den bu yana yaşananlar, dünyanın bir siyonist vahşet tehdidi ile karşı karşıya olduğu hakikatini bir kez daha net olarak ortaya koymuştur. İnsanlık, bu tehlikeyi bertaraf etmediği müddetçe dünyaya huzur ve barışın gelmesi bir hayalden öteye geçmeyecektir.” ifadelerini kullandı.
“Amerika Suriye’de DEAŞ’I bahane ediyor”
Suriye’deki devrimden sonra ABD’nin sinsi planlarına dikkat çeken Emiroğlu, “Suriye’de yönetim değişikliğinden sonra istikrar için adımlar atılması beklenirken ABD’nin DEAŞ’ı bahane ederek askerlerini çekmeyeceğini açıklaması, amacının işgal olduğunu ve bunu siyonist rejim başta olmak üzere bölgesel bazı unsurları kullanarak yapmak istediğini bir kez daha ortaya koymuştur. Herkes, ABD’nin siyonist işgal rejimi ve kendi emperyalist çıkarlarından başka bir değer dünyasına sahip olmadığını ve kullandığı işbirlikçilerini, çıkarlarını tehlikede gördüğünde çekinmeden satacağını bilmelidir.” dedi.
“Bölge halklarının huzurunu kaçıracak adımlar atmaktan kaçınılmalı”
HÜDA PAR Sözcüsü Emiroğlu, ABD’nin Kıbrıs ve Ege adalarına askeri üsler kurmasının da dikkatlerden kaçmaması gerektiğini belirtti. Emiroğlu, “Türkiye ve diğer bölge ülkeleri sorunlarının çözümünü istiyorlarsa ABD’yi araya sokmadan ikili görüşmeler gerçekleştirmeli; geçici siyasi çıkarlar uğruna, bölge halklarının huzurunu kaçıracak adımlar atmaktan kaçınmalıdırlar.” şeklinde konuştu.
“Kadına yönelik şiddetin yüzde 70’i alkole bağlı sebeplerle gerçekleşiyor”
Gündem değerlendirmesinde son günlerde sahte alkol nedeniyle yaşanan can kayıplarına değinen Emiroğlu, “Türkiye’de alkol tüketimi ve buna bağlı suçlar gündemden düşmüyor. Geçen hafta sahte alkolden dolayı onlarca kişinin ölmesi, durumun vahametini bir kez daha gözler önüne serdi. Sahtesi ya da gerçeği fark etmeksizin alkol tüketimi, toplumsal bir felakettir. Son zamanlarda herkes sahte alkole odaklanmışken gerçek alkolün yol açtığı felaketler gündeme bile gelmiyor. Oysa Yeşilay’ın DSÖ verilerine dayandırdığı istatistiklere göre cinayetlerin yüzde 85’i, tecavüzlerin yüzde 50’si, şiddet olaylarının yüzde 50’si, trafik kazalarının yüzde 60’ı ve kadına yönelik şiddetin yüzde 70’i alkole bağlı sebeplerle gerçekleşmektedir.” diye belirtti.
“Alkol kullanımı, CHP tipi Kemalistliğin alamet-i farikası haline getirilmiştir”
“Sahte alkol, içeni öldürür; gerçek alkol ise toplumu öldürür.” diyen Emiroğlu, konuşmasına şöyle devam etti: “Sahte alkolün yol açtığı ölümler için kesinlikle önlemler alınmalı ve zehir tacirleri engellenmelidir. Ancak sahte alkol, toplumu büyük ölçüde etkileyen 'normal' alkolle mücadeleyi gölgelememelidir. Alkol tüketiminin şiddet ve toplumsal ifsada yol açtığı bilinmeli ve bu soruna karşı caydırıcı önlemler alınmalıdır.”
CHP’nin alkolü bir kimlik inşası için kullandığını belirten Emiroğlu, “Daha yakın zamanda, CHP liderinin mitingde rakıya indirim vaadinde bulunması, toplumun nasıl bir felakete sürüklenmeye çalışıldığını açıkça göstermiştir. Alkol, bu ülkede CHP tipi dayatmacı laikliğin sembolü olarak değer görmüş ve hep teşvik edilmiştir. Alkol kullanımı, CHP tipi Kemalistliğin alamet-i farikası haline getirilmiştir. Alkole; CHP tipi ideolojik nesil yetiştirmenin mayası olarak hep kıymet biçilmiştir. Geçen yıllarda halka açık alanlarda alkol satışının sınırlandırılması yönünde yapılan bazı uygulamalara karşı CHP’nin verdiği reaksiyon ve rakının sözde 'milli içecek' olarak lanse edilmesi, CHP nazarında alkolizmin 'kimlik inşası'ndaki rolünün vardığı tehlikeli boyutları ortaya koymuştur.” dedi.
“CHP’nin alkol dayatmacılığına sessiz kalmak bugünkü yöneticiler için ayıpların en büyüğüdür”
CHP’nin alkolü toplumu değerinden uzaklaştırmak için bir araç olarak kullandığına değinen Emiroğlu, “'Kimlik inşası' adına teşvik edilen alkol ise toplumsal değerlerimizin tümünün köküne dökülecek kibrit suyu olarak CHP ve 'Beyaz Türk' elitizmi nezdinde kabul görmüştür. Nitekim bazı illerde valilik kararlarıyla umuma açık yerlerde alkol satışı ve tüketimine getirilen sınırlamalar, bizzat CHP ve yedeğindeki sözde seçkinlerin girişimleriyle engellenmiş, kısıtlamalar kaldırılmıştır. Anayasa ve ilgili kanunlar, gençlik ve ailenin korunmasını zorunlu kılmaktadır. CHP ve yedeğindeki sözde seçkinlerin alkol dayatması aynı zamanda bir halk sağlığı sorunu teşkil etmektedir. Alkol dayatması bu anlamda bariz bir suçtur ve alkolün yol açtığı suç istatistiklerine yansıdığı şekliyle CHP bu yönde toplumsal bir suçu alenen işlemektedir. CHP’nin alkol dayatmacılığına karşı önlem almamak, hatta sessiz kalmak bugünkü yöneticiler için ayıpların en büyüğüdür. Bu ayıptan bir an önce kurtulmaları hem kendileri hem de toplum için yararlı olacaktır.” şeklinde konuştu.
Suçu sıradanlaştıran gündüz kuşağı programları yasaklanmalı
Aile kurumuna karşı adeta savaş açan gündüz kuşağı programlarının yasaklanması gerektiğini ifade eden Emiroğlu, “Gündüz kuşağı programlarında terk edilen çocuklar, evden kaçan anneler ve gençler, şiddet uygulayanlar ve mağdurları, istismara uğrayanlar ve istismarcılar, aile içi dolandırıcılık yapanlar, gayrı meşru ilişki sonucu hamile kalanlar ve katillerin ekranlara çıkartılması; söz konusu suç ve ahlaksızlıkların normalleşmesine ve suç oranlarının artmasına neden olmaktadır. Aile kurumu korunmak isteniyorsa, aile mahremiyetini ortadan kaldıran, aileyi ayakta tutan ahlaki değerleri ve özellikle güven duygusunu tahrip eden, aile ortamını topluma tehlikeli bir alan gibi gösteren bu programlar acilen yasaklamalıdır.” diye konuştu.
6284 sayılı kanun ne aileyi koruyor ne de şiddeti önlüyor
Yürürlüğe girdiği tarihten itibaren aile kurumunda büyük tahribatlar oluşturan 6284 sayılı kanun hakkında da değerlendirmelerde bulunan Emiroğlu, kanunda yer alan şiddet tanımının belirsiz ve ucu açık olduğunu belirtti. Emiroğlu, “Basit anlaşmazlıkların ağır şiddet vakalarıyla eş değer tutulup erkeğin 1 ila 6 ay arası evden uzaklaştırılması, onun hem çocukları hem de toplum nazarındaki itibarını kaybetmesine neden olmakta ve bu durum nefreti ve şiddeti körüklemektedir.” dedi.
Avrupa ülkelerinde bile olmayan bazı uygulamaların ailenin yapısına zarar verdiğini ifade eden Emiroğlu, sözlerini şöyle noktaladı:
“Dünyanın hiçbir yerinde benzeri olmayan bu kanun, bizim ülkemizde uygulanırken Hollanda, Belçika, Fransa ve İspanya gibi Avrupa ülkelerinde uzaklaştırma süresi 3 ila 7 gün arasında tutulmakta, tarafların teskin edilmesi hedeflenmekte, iki tarafa da psikolojik destek sağlanmaktadır. Adalet Bakanlığı’nın yayımladığı verilere göre 2019 yılında 553 bin 463 erkek evden uzaklaştırılmıştır. Aileyi koruma hedefine hizmet etmeyen aksine aileyi dağıtan ve kadını ağır şiddet vakalarında asla koruyamayan 6284 sayılı kanun, uygulanmaya başlandığından bu yana boşanma ve şiddet oranlarının artmasından başka bir işe yaramamıştır. Bu nedenle söz konusu kanun, iki tarafın da hakkını koruyacak ve aile bütünlüğünü muhafaza edecek şekilde yeniden düzenlenmelidir.”
Kaynak:İLKHA
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.