HÜDA PAR’dan gündeme dair açıklamalar!
HÜDA PAR Genel Merkezi tarafından yayımlanan gündem değerlendirmesinde ülke ve dünya gündemi içinde öne çıkan önemli konulara değinildi.
Okulların açılmasıyla beraber yeniden gündeme gelen ve her yıl yapılan pansuman tedbirlerle adeta sorunlara yumağı haline getirilen “Devletin Eğitim Politikası”na öncelikli olarak yer verilen açıklamada, New York'ta yapılan 71’inci Genel Kurul Toplantısı ve BM’nin, özellikle de Güvenlik Konseyi’nin yapısı, ABD'nin siyonist rejime 38 milyar dolarlık askeri yardım paketini kongreden geçirmesi ve sonrasında yaşanan gelişmeler, Suriye deki Halep katliamı ile PKK'nin Suriye’deki siyasi kolu PYD'nin Suriye Kürdistanı'nda faaliyet gösteren Kürt siyasetçilere ve partilere yönelik sert tutumu hakkında çarpıcı açıklamalarda bulunuldu.
Açıklamada, yaşanan sorunlara karşı alınması gereken tedbirler hakkında da önemli tespitlere yer verildi.
HÜDA PAR Genel Merkezi tarafından yapılan açıklama şöyle:
Devletin eğitim politikası
Bu coğrafyada eğitim alanındaki çalışmaların yönünün Batı'ya çevrilmesinin üzerinden tam 189 yıl geçti. II. Mahmut'un 1827'de Tıbbiye'nin açılış fermanında eğitim dilini Fransızca olarak belirlemesi ile başlayan, 3 Mart 1924'te Tevhid-i Tedrisat Kanunu uyarınca medreselerin kapatılması ve "tek tip eğitim"e geçilmesi ile devam eden süreç, 1 Kasım 1928 alfabe değişikliği kanunu ile Batılılaşmada son aşamaya gelmiştir.
Batı, kendine has eğitim sistemi ile kendi insanından ilk zamanlarda insan kafatasından sergi açacak kadar barbar bir lider kadrosu; sonraları ise devlet nizamında "Terör Dönemi" kavramını üreten burjuvaları ve dünyanın başına bela olan Hitler, Stalin ve Mussolini'leri yetiştirmiştir.
Batılı eğitim sistemi modern batılı insanın maddi/teknolojik anlamda mesafeler kat etmesini sağlamış ise de; manen çökmüş, ruhsuz, çıkarcı, şehvetperest, doyumsuz ve tatminsiz nesiller yetiştirmektedir. Mevcut haliyle Batılı eğitim sistemi ne Doğu ne Batı Avrupa, ne de Amerika veya dünyanın başka bir yerinde kendisi ile barışık, iyi ve ahlaklı bir insan yetiştirememiştir.
Durum böyle olduğu halde bizdeki Batıcı elit grupların tahammülsüz yapıları, katı-ideolojik saplantıları sistemin sorgulanmasını engellemiştir. Bu süreç içerisinde insanımız "Müslüman bir birey" olarak maalesef kendisine yabancılaşmış ve değerlerinden hızla uzaklaşmıştır. Geldiğimiz aşamada çoğu okulda mescit olmaması da doğrudan bu mesele ile alakalıdır.
15 Temmuz darbe girişimi sonrası oluşan darbe karşıtı cephe, en önemli hesaplaşmasını bu yönde yapmalı ve eğitim sisteminin inanç ve değerler eksenindeki özüne bir an önce kavuşturmasına odaklanmalıdır. Bakanlık, mescidi olmayan okullara acilen mescid açılması yönünde talimat vermeli, genç nesillerimizi manen diri tutacak bu mekânlara en az laboratuvarlar kadar özen gösterilmesini sağlamalıdır.
Birleşmiş Milletlerin mevcut yapısı
New York'ta yapılan 71. Genel Kurulu Toplantısı vesilesiyle BM’nin ve özellikle Güvenlik Konseyi’nin yapısı bir kez daha gündeme geldi. Mevcut yapısı ile kurul, küresel güç haline gelmiş devletlerin ve daimi üyelerin çıkarlarını korumaktan başka bir işe yaramamaktadır.
Parti Programımızda da belirttiğimiz gibi BM’nin ve özelliklede güvenlik konseyinin mevcut yapısı ile dünya barışına küresel adalet ve huzura hizmet etmesi mümkün değildir.
Coğrafi anlamda Afrika ve Güney Amerika’nın, kültür ve inanç anlamında İslam dünyasının temsil edilmemesi ve daimi üyelere tek başına karar alınmasını önleme (veto) yetkisi ve gücünün verilmesi adil değildir. Adil olmayan böyle bir karar alma mekanizması alınan karar ne olursa olsun adalet duygusunun zedelenmesine neden olmaktadır. Mevcut yapı bu nedenle devam etmemelidir. Dünya’da huzur, barış ve refahın yayılması bu yapının değişmesiyle mümkün olabilecektir.
Daimi üyelik sıfatının tamamen kaldırılması, güvenlik konseyinin tüm üyelerinin belli bir süre için seçilmesi, her kıtanın ve inancın nüfus yoğunluğuna göre nisbi bir şekilde temsil edilmesi, hiçbir üyenin veto yetkisinin olmaması, kararların çoğunlukla alınması, adalet ve hakkaniyete en uygun çözümdür. Mevcut yapıdan şikâyetçi ve rahatsız olanlar güç birliği yapmalı, kendi aralarında ittifak ve birlikler oluşturmalı, var olanlara adalet ve hakkaniyet temelinde işlerlik kazandırmalıdır.
Siyonist rejimin silahlanması ve ABD'nin askeri yardımları
Kurulduğu günden bu yana sadece Müslümanların değil, dünyanın başına bela olan siyonist-işgalci rejim, kitle imha silahlarına sahip olma bakımından insanlık için ciddi bir tehdit haline gelmiştir. Siyonist rejimin mevcut yapısı, Ortadoğu ve dünya barışının önündeki en büyük engeldir. İslam Dünyası'nın iç karışıklıklarından istifade ederek bir taraftan hızla silahlanan Siyonist rejim, diğer taraftan Süleyman Mabedi inşa etme bahanesi ile Mescid-i Aksa'nın altını oymaya ve ilk kıblegahımızı ortadan kaldırmaya çalışmaktadır.
İslam ülkeleri ve irili ufaklı onlarca İslami grubun silahlarını birbirine doğrulttuğu bir vasatta bu hayasızca girişimlere karşı durmaya çalışan bir avuç Gazzeli, Filistinli mücahid de her gün siyonist bombalar, ağır ambargo koşulları ve abluka altında ölüm-kalım mücadelesi vermektedir.
Son olarak, ABD'nin siyonist rejime 38 milyar dolarlık askeri yardım paketini kongreden geçirmesinin Müslümanları uyanışa, kendi aralarındaki çatışma ve ihtilafları bir kenara koyarak Mescid-i Aksa etrafında oluşacak bir vahdet şuuruna sevk etmeye vesile olmasını Yüce Rabbimizden niyaz ediyoruz.
Halep'e yönelik rejim saldırıları
Suriye'deki iç savaşın sonuçları süreç uzadıkça her geçen gün biraz daha ağırlaşıyor. Çıkarları uğruna dünyayı ateşe vermekten çekinmeyen emperyalist ülkelerin sözde ateşkes kararlarına rağmen bombardımanlar hiç eksik olmuyor. Bazen rejim, bazen Amerika bazen de Rus uçakları ölüm kusmakta ve mazlum halka adeta cehennemi yaşatmaktadır.
Rejim güçlerinin Halep'e yönelik son saldırısında da yine bebek ve çocuklar başta olmak üzere onlarca masum sivil hayatını kaybetti, çok daha fazlası da ölümcül darbelerle yaralandı. Suriye'deki mevcut durumun nasıl bir sonuç doğuracağını bugün için bilen kimse yok ama Suriye'nin bu hale geleceği henüz 2011'de rahatlıkla görünüyordu.
Sahada hem birbirleriyle hem de rejimle savaşan gruplar ve bölge ülkeleri birbirlerini geriletmeye odaklanmışken, küresel güçler savaşı bitirmek yerine kendi lehlerine olacak şekilde daha da şiddetlendirmektedirler. Bu gerçekten hareketle Suriye'de taraf olan bütün İslami kesimler, talep veya iddialarında yüzde yüz haklı olsalar dahi şurayı veya burayı elde etmenin çözüm olmadığını bilmek zorundadırlar.
Çözüm, emperyalizmin elindeki araçları ellerinden alacak bir plan ortaya koymak, Suriye Müslümanlarını etnik ve mezhep farkı gözetmeksizin buna inandırmak, sonrasında ise bu farklılıkları dışlamadan adalet temelinde herkese hak ve hukuklarını vermektir.
PKK-PYD'nin Suriye Kürdistanı'nda muhaliflere yönelik tutumu
PKK'nin Suriye’deki siyasi kolu PYD'nin Suriye Kürdistanı'nda faaliyet gösteren Kürt siyasetçiler ve partilere yönelik sert tutumu her geçen gün artarak devam etmektedir.
Şimdiye kadar sırf zulümlerine boyun eğmediği için onlarca Kürt siyasetçiyi/gazeteciyi katleden, yüzlercesini hapse atan ve binlercesini de göçe zorlayan PYD, Suriye Kürdistanı'nda "Kürtlerin en büyük sorunu" haline gelmiştir. Cezaevlerindeki yakınlarının akıbetinden endişelenen insanların son çare olarak açlık grevine girme kararı karşısında PYD yönetimi, grev kararı alanları tutuklamakla tehdit etmekte ve bu konuda terör estirmektedir.
Saflarına katılmayı reddeden gençleri bu kararlarından vazgeçirmek için onların yakınlarını kaçırarak, siyasetçi ve gazetecilere şiddet uygulayarak varlığını korumaya çalışan PYD'nin bu faşizan baskıları ve tahammülsüzlüğü, Kürt halkının dikkatinden kaçmamış ve tarihsel hafızasına kaydedilmiştir. Benzer bir gerekçe ile Kürdistan İslami Birlik Partisi’nin Süleymaniye yetkililerinden Adil Hasan'ın Irak Kürdistan'ında silahlı güçlerce kaçırılarak şiddete maruz bırakılmasını da kabul edilemez buluyor ve kınıyoruz.
Kaynak:HÜR24 Haber
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.