'IŞİD'le mücadelede yeni bir model uygulanmalı'

'IŞİD'le mücadelede yeni bir model uygulanmalı'
Prof. Dr. Hilmi Demir, Türkiye'nin son dönemde IŞİD ve Suriye'yle ilgili hamleleri ile Rusya ve İsrail'le ilişkilerin yumuşatılması için attığı adımların, IŞİD'in Atatürk Havalimanı'na düzenlediği saldırıyı tetiklediğini ifade etti.

IŞİD'le mücadelede yeni bir paradigmaya geçilmesi gerektiğini ifade ederek, "Hem Türkiye'nin hem de Avrupa'nın güvenlik paradigmalarında yeni değişikliklere gitmesi lazım. Bu tür terör örgütleriyle bu zamana kadar kinetik dediğimiz askeri ve polisiye tedbirlerle mücadele ediliyor. 

Demir, Sputnik'e yaptığı açıklamada "Hem Türkiye'nin hem de Avrupa'nın güvenlik paradigmalarında yeni değişikliklere gitmesi lazım. Bu tür terör örgütleriyle bu zamana kadar kinetik dediğimiz askeri ve polisiye tedbirlerle mücadele ediliyor. Oysa bu mücadele yapısı, kinetik olmayan, sivil unsurlarla desteklenmeli. Politik ve kültürel unsurlarla desteklenmeli. O açıdan genelde dünyada yeni bir paradigmaya ihtiyaç var" dedi.

Atatürk Havalimanı'nda dün akşam saatlerinde üç canlı bombanın gerçekleştirdiği terör saldırısında 41 kişi yaşamını yitirdi. Saldırının, IŞİD tarafından gerçekleştirildiği belirtiliyor.

‘SURİYE'DE SIKIŞTIKTAN SONRA IŞİD DAHA GEVŞEK HÜCRE MODELİNE GEÇTİ'

Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim üyesi Prof. Dr. Hilmi Demir, IŞİD'in Türkiye'deki yapısı konusunda net bir bilginin bulunmadığını, IŞİD'in Türkiye'deki hiçbir saldırısını da üstlenmediğini ifade ederek, "IŞİD özellikle Türkiye gibi Müslüman ülkelerdeki birçok eylemini hiyerarşik yapı içerisinde gerçekleştirmiyor. Özellikle son zamanlarda Suriye meselesinde sıkıştıktan sonra IŞİD hücrelerinin çok daha gevşek ve esnek hücreler olduklarını düşünüyorum. Dolayısıyla bu eylemleri IŞİD'in üstlenmemesi bu hiyerarşik ilişki açısından çok da sorun oluşturmuyor" dedi.

IŞİD'in El Kaide'nin yaptığı gibi merkezden gelen direktiflerle belirli hücrelerin harekete geçmesiyle eylem yapmadığına dikkat çeken Demir, "Çok gevşek hücreler, yapılar, şebekeler var. Bu gevşek şebekeler merkezden bağımsız şekilde eylem koyabiliyorlar. Tabii bu eylemlere geçme süreçleri de farklı unsurlar tarafından çok rahatlıkla mobilize edilebilir hale geldi. Dolayısıyla eylemin karakteri ve niteliği açısından böyle bir farklılık var Türkiye'de" dedi.

‘TÜRKİYE'NİN DIŞ POLİTİKASINDAKİ YENİ SÜREÇ IŞİD TARAFINDAN HOŞ KARŞILANMADI'

Eylemin neden gerçekleştiğini de değerlendiren Demir, şöyle konuştu: "Benim kanaatim şu: Türkiye son zamanlarda IŞİD'le ilgili ve Suriye konusunda yeni hamleler geliştirdi. Sayın Başbakan'ın ‘Dostları arttırmak, düşmanları azaltmak' şeklinde ifade ettiği bir yeni konsepte doğru geçiyor Türkiye. Bu konuda hem İsrail, hem Rusya ile ilgili ilişkilerini düzeltme yoluna gidiyor. Benim kanaatim, bu süreç özellikle IŞİD ve benzeri aktörler tarafından çok olumlu karşılanmadı. Buna ilişkin sosyal medya üzerinden çok sert eleştiriler gelmeye başlamıştı. Sadece Suriye'deki muhalifler tarafından hoş karşılanmaması önemli bir gerekçe ama tek başına yeterli değil. Muhtemelen Türkiye'nin bu yeni hamleleri farklı devletler tarafından da çok doğru karşılanmıyor, ya da onlar açısından da tehlike olarak görülmeye başlandı. Dolayısıyla bu iki faktörün birlikte hareket etmesiyle bu tür bir eylemin oluştuğu kanaatindeyim."

‘IŞİD'LE MÜCADELE POLİTİK VE KÜLTÜREL UNSURLARLA DESTEKLENMELİ'

IŞİD'le mücadelede yeni bir strateji izlenmesi gerektiğini vurgulayan Demir, sözlerini şöyle sürdürdü. "Bu sadece Türkiye için değil, Avrupa için de geçerli, bütün dünya için geçerli. Terör örgütleri son dönemlerde IŞİD'le birlikte farklı bir düzeye geldi. Şu anki süreç farklı bir sürece doğru gidiyor. IŞİD'in El Kaide'den daha komplike, daha hibrid bir yapısı var. Dolayısıyla bu tür yapılarla geleneksel, bildiğimiz klasik dönemdeki El Kaide ile mücadele edildiği şekliyle mücadele etmek çok zor. O yüzden hem Türkiye'nin hem de Avrupa'nın güvenlik paradigmalarında yeni değişikliklere gitmesi lazım. Bu tür terör örgütleriyle bu zamana kadar kinetik dediğimiz askeri ve polisiye tedbirlerle mücadele ediliyor. Oysa bu mücadele yapısı, kinetik olmayan, sivil unsurlarla desteklenmeli. Politik ve kültürel unsurlarla desteklenmeli. O açıdan genelde dünyada yeni bir paradigmaya ihtiyaç var. Zaten Batı'da yaptığımız tartışmalarda bunu görüyoruz. Türkiye'nin de buna ihtiyacı var."

IŞİD ve benzeri örgütlerin nasıl militan bulduğu konusunun tartışılması gerektiğini ifade eden Demir, "Bizim şu sorunun cevabını ciddi anlamda düşünüp tartışmamız lazım. Müslüman gençler IŞİD ve benzeri örgütlere nasıl kanalize oluyorlar, bu kanallar neler? Bu kanallarda eğitimden tutun da sosyal medyaya kadar dini, teolojik dilin, kültürel dilin, siyaset dilinin ne kadar etkisi var? Dolayısıyla bütün bunları oturup tartışmamız lazım, bunlar üzerine konuşmamız lazım ve bunları tartışarak da çözüm yolları bulmamız lazım" dedi.

‘IŞİD'E KARŞI ANTİ PROPAGANDA YÖNTEMİ GELİŞTİRMEMİZ LAZIM'

Son zamanlarda IŞİD ve benzeri yapılara katılanların radikalleşme süreçlerinin çok hızlandığını ifade eden Demir, "Bununla şunu da kastetmiyorum, bunlar çok iyi din eğitimi aldıkları için, dini bilgiye sahip oldukları için filan katılmıyorlar. Din burada birinci derecede bir faktör de olmayabilir. Fransa'da, Belçika'da gördüğümüz gibi sonradan İslam'ı seçmiş gençlerin de bunlara katıldığını görüyoruz. Fakat sonuçta dini söylem, dini ideoloji harekete geçirici ve orada insanların kendi canlarını feda edici araçsal bir işlev görüyor. Dolayısıyla bizim bu araçsal işleve karşı da bir anti propaganda, bir mücadele yöntemi geliştirmemiz lazım. Dolayısıyla kinetik olmayan yöntemler derken bunu da kastediyorum. Yani sadece emniyet tedbirleriyle bu tür yapılarla mücadele edemeyiz. Yeni bir dile, yeni bir bakış açısına, bu konularda yeni bir teolojik dile ihtiyacımız var" diye konuştu.

‘YENİ BİR DİLE İHTİYACIMIZ VAR'

İslam dünyasında radikalleşmeyi harekete geçiren iki unsurun bulunduğunu ifade eden Demir, "Bunlardan bir tanesi Şiilik; çünkü Şii politikanın bölgedeki yayılması Sünni coğrafyayı mobilize ediyor. Bir diğeri de Selefi dediğimiz ideolojiler. Dolayısıyla bu iki ideolojinin çatışma alanını azaltacak, bu iki ideolojinin çatışmasını orta bir yolla çatışmasızlığa dönüştürebilecek yeni bir dile ihtiyacımız var ki ben bunun için İslam geleneği içinde Hanefi ve Maturidi geleneğin çok önemli olduğunu düşünüyorum" dedi.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.