İslam Dünyasında Kurumların Yenilenme Zorunluluğu

İslam Dünyasında Kurumların Yenilenme Zorunluluğu
Gazeteci Osman Gülebak'ın, "İslam Dünyasında Kurumların Yenilenme Zorunluluğu" adlı analizini istifadenize sunuyoruz...

Gazeteci Osman Gülebak'ın İslam Dünyası'nın içinde bulunduğu durumu analiz eden "İslam Dünyasında Kurumların Yenilenme Zorunluluğu" adlı yazısı:

Bugün İslam dünyasındaki kurumların en büyük problemlerinden biri de araştırma ve geliştirme yapacak birimlerinin olmaması ya da bu birimlerin yeterli donanımlara sahip elemanlarla desteklenmemesidir. Bu problem aynı zamanda önümüze ‘yenilenememe sorununu’ çıkarıyor. Bu da güncelliğini yitiren bu kurumların, zamanla cevap veremediği toplumdan uzaklaşmasına sebep oluyor. İşin daha vahim olanı ise belki de bu alanın önemi ile ilgili gerekli bir bilince sahip olamayışımızdır.

AR-GE (Araştırma ve Geliştirme) çalışmaları, kurumların dünyada meydana gelen gelişmelerden istifade edilmesine imkân sağladığı gibi yeni projeler aracılığıyla beraberinde bir değişimi de getirir. Kısacası AR-GE çalışmalarının merkezinde iki konu var: Gelişmelerden istifade etme ve yenilenme… Bu iki çabanın birincisi; ‘Hikmet, müminin yitiğidir, onu nerede bulsa alır’ hadisinde, ikincisi ise; kâinatta var olan eşyanın sürekli bir değişim içerisinde olmasıdır.

İslam dünyasının AR-GE konusuna gerekli önemi vermediğinden yakınan Katarlı aydın Casim Sultan, Hz. Peygamberin hayatından örnekler sunarak şunları söylemektedir:

“Araştırma ve Geliştirme (AR-GE) her ne kadar sonradan İslami alana girdiği düşünülse de hakikat öyle değildir. Allah’ın Resulü Medine’ye hicret ettiğinde yapılan araştırmayla okuma-yazma bilenlerin sayısını almış ve bu bilgiye binaen daha sonra Bedir Savaşı sonrası esirleri, ancak Müslümanlara okuma-yazma öğretme karşılığı serbest bırakmıştır. Bu da Resulullah’ın o dönemde sayısal verilerden faydalandığını gösteriyor. Yine Resulullah, Bedir savaşı daha henüz olmamışken yakalanan bir esire savaşçı sayısını sorar. Esir sayıyı tam bilmediğini söyleyince bu sefer günde kaç deve kestiklerini sorar. Günlük kesilen deve sayısının kaç olduğunu öğrenince asker sayısını da tespit etmiştir. Yani burada istatikî bir bilgi kullanılarak bilinen bir veriden bilinmeyen bir veriye ulaşmıştır. Bize ne oluyor ki bilim çağında olduğumuz halde bu metodu gözden kaçırıyoruz?”

Gelişen dünyada yaşanan değişime ayak uydurabilmek, insanlığın ürettiği yeniliklerden istifade etmek ve mesajını topluma verebilmek için mutlaka bu alana ihtiyaç vardır. Bu alana gerekli yatırımı yapmayan kurumlar, toplumun arkasında kalıp yok olmaya mahkûmdur. Çünkü hayatın kendisinde değişim ve dönüşüm vardır ki biz buna ilahi kanun diyoruz. Hatta İslam’ın bu değişim yasası kapsamında içtihat kapısını açık bırakmasına bu açıdan bakabiliriz.

Dünyada yaşanan değişimleri iyi okumanın gerekliliği üzerine güncel bir örnek vermek istiyorum. Hepiniz malumudur; cep telefonları ‘akıllı telefon’ denilen sisteme geçmediği dönemlerde cep telefonu piyasasının tek hâkimi şüphesiz NOKIA denilen telefon markasıydı. Gün geldi gelişen teknoloji akıllı telefon sistemini üretti. NOKIA bu gelişmeyi iyi okuyamadığı için piyasasını çok kısa sürede birçok farklı markaya kaptırdı. Ve şu an piyasada neredeyse NOKIA cep telefonu yok gibidir. Bu firmanın CEO’su çıktığı bir programda, gözyaşları içerisinde yaşanan değişimi iyi okuyamadıklarını itiraf etti. İşte, durum budur; toplum yaşanan değişimlere ayak uyduramayanlara sırtını dönerek yeni alternatiflere yönelmektedir.

Kâinatta hiçbir şey donuk değildir. Hayat değişimdir, durağanlık ise ölümdür.  Bir yerde hayat varsa bilinmeli ki orada değişim yani bir döngü vardır. Ve değişim de aynı zamanda hareket demektir. Yüce Allah, Kur’an’da ‘Biz bugünleri (zafer ve yenilgi) kullarımız arasında değiştiririz.’ Buyurarak bu değişime dikkat çekmiştir. Gecelerin gündüze, kışların bahara, sağlığın hastalığa, zenginliğin fakirliğe, gençliğin ihtiyarlığa tebdil etmesi de bu değişime bir örnektir.

Madem hiçbir şey, durağan olmayıp ilahi bir döngü içerisinde hareket edip bir halden başka bir hale geçmekte o zaman bizler de Yüce Allah’ın bu kanunundan dersimizi almak zorundayız. Bunu yapmadığımız zaman yani bu ilahi kanuna ters düştüğümüz zaman kaybederiz.

İslam’ın doğduğu yıllar olan Ortaçağ’da Batı dünyası kilisenin yani skolastik denilen düşüncenin esiriydi. Bu dönemde akıl devre dışı bırakılmış, yeni olan her şeye kapılar kapatılmıştı. Bilimsel çalışmalar yasaklandığı gibi bu alanda çalışma yürüten bilim adamları, çarmıha geriliyordu.

Batının hayatı adeta dondurduğu o dönemde İslam, insanlara düşünmeyi, sorgulamayı, araştırmayı emrediyor. Arap yarımadasındaki insanların ellerinden tutarak onları fezalarda gezintiye çıkarıyordu.

Fakat bu Batı, zaman içerisinde Rönesans benzeri çabalarla aklı felç eden kiliseyi devre dışı bırakarak büyük bir değişimin içerisine girdi. Allah’ın verdiği akıl nimetini kullanarak gün geçtikçe ilerleme kaydettiler. Ve bugün gelinen noktada dünyaya yön verebilecek bir seviyeye geldiler. İslam dünyası ise Ortaçağ gibi bir zaman diliminde kendisini fezalarda gezdiren Kur’an’dan yüzünü çevirip tembel tembel oturdu. Batı dünyası ilerlerken biz gerilerde kaldık. Ve buna şaşırmıyoruz çünkü bu, Kur’an’da geçen ‘Herkese ancak çalıştığının karşılığı vardır’ ilahi bir kanunun bir sonucuydu.

Bugün de biz Müslümanlar olarak bu ilahi kanunun gereğini yerine getirerek; çalışmaya, araştırmaya, sorgulamaya, insanlık âlemi içerisinde gelişen olaylarda istifade edip projeler üretmeye önem vermezsek başarı bizim için ancak hayal olarak kalacaktır. Hele ilahi bir sorumluluğu omuzlarına almış bir ümmetin buna kesinlikle hakkı yoktur. Bu yüzden bizler, bu alana önem vermekle birlikte bu alanda çalışabilecek insanları istihdam etmeliyiz. Vizyoner, proje üreten, araştıran ve geliştiren gençlere sahip çıkmalıyız. Kurum yöneticilerimizin böyle bir bakışa sahip insanlar arasından seçmeli yâda onları böyle olmasını sağlamalıyız.

Günümüz dünyasında birçok kurum, araştırma ve geliştirmeye o kadar çok değer veriyor ki; bu alan içerisinde görevi; sadece yeni bir şeyler üretmek için düşünen insanlar istihdam ediliyor. Yani anlayacağınız sadece düşünmek için maaş alan insanlar… Bize çok komik geliyor ama inanın durum bu.

Gazetelerimiz, televizyonlarımız, derneklerimiz, dergilerimiz, müzik ajansımız, kısacası; her kurum bu konuda mutlaka ama mutlaka yeni projeler üreterek topluma ulaşabilmenin yolunu bulmalıdır. Yoksa hayat, bırakın durağanlığı, statikliği yani tekdüzeliği bile kabul etmez. Hep aynı şeyler belli bir süre sonra insanları sıkmaya başlar. İnsanlar fıtri olarak değişimi isterler. Televizyonlarımız her yıl aynı programları yapıyorsa, gazetelerimiz, dergilerimiz hep aynı mizanpaj, sayfa şekli ve konularla çıkıyorsa, müzik alanında sanatçılarımız dünyadaki farklı müziklerden yararlanıp yeni bir şey üretmiyorsa bu konuda oturup muhasebe yapmamız gerekmektedir. Hatta bizler, topluma yönelik yaptığımız programlarda hâlâ eski yol ve yöntemlerimizi kullanmada ısrar ediyorsak demek ki ters giden bir şeyler var. Çünkü toplum artık eski toplum değildir. Değişen bir topluma eski yöntemle ulaşmaya çalışmak havanda su dövmekten başka bir şey olmayacaktır.

Son söz olarak şunu bilmemiz gerekir ki; kâinatta ilahi yasalar vardır ve bu yasalara ters düşen hiçbir şey başarılı olamaz.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.