'Milyonlarca Müslüman bizim bir parçamız'
Sağ popülist parti Almanya için Alternatif'in (AfD) önde gelen isimlerinin İslam’ın Alman anayasası ile bağdaşmayan bir ideoloji olduğunu savunması gazetelerin yorum sütunlarında ele alınan konuların başında geliyor.
Frankfurter Allgemeine Zeitung'daki yorumda şu satırlar dikkati çekiyor:
“Kim, bu ülkede yasalara sadık yaşayan milyonlarca vatandaşın kendini ait hissettiği bir dünya dininin anayasa ile bağdaşmadığını söylerse, o kişinin kendisinin anayasa ile bir sorunu vardır. Bu kişi, ne hükmetme hatta ne de siyaset yapma konusunda yetkindir... Doğru olan şu: Milyonlarca Müslüman bizim bir parçamız. Yüz binlerce Müslüman, İslam’ın adını kullanan terörün kurbanı oldu. Bu insanlar, inançları ile kabul edilmeli ve köktendincilere karşı verilen mücadelede kendilerini güçlü hissetmeliler. Laik ve Batılı değerleri benimseyen Müslümanların sayısı hiç de az değil. Kim onları genelleme yaparak dışlarsa, ülkeyi ve toplumu bölmüş ve böylelikle de teröristlerin ekmeğine yağ sürmüş olur.”
Stuttgarter Zeitung’daki yorumda da benzer satırlar göze çarpıyor:
“Kim hiçbir ayrım yapmadan İslam’dan söz eder, İslam’ın bir din olarak özelliklerini dikkate almaz ve bu dine inananları töhmet altında bırakırsa, bu kişi için önemli olan etkin bir provokasyondur. Bu kişi için İslam’a yönelik önyargı ve korkular siyasetin odağında yer alır. Barışçıl bir şekilde birarada yaşam yerine de toplumun bölünmesine katkı sağlanır.”
Süddeutsche Zeitung konuyu şu şekilde yorumlamış:
“Almanya için Alternatif partisi İslamcıların en büyük isteğini gerçekleştirdi: İslam ve İslamcıları aynı kefeye koydu. Parti, nefret dolu bir niyetle siyasi İslam’ı anayasa ile bağdaşmayan bir ideoloji olarak nitelendirdi. Farklı bir şekilde söylenirse: Böyle bir iddiayı ortaya atan parti, anayasa ile bağdaşmaz. Kim bir dini 'yabancı bir öge' olarak tanımlarsa, kim minareyi yasaklamak isterse, iç barışa zarar verir. Kim anayasayı dikkate almazsa, anayasa zeminini de terk etmiş olur.”
AB, Kuzey Afrika’dan Avrupa’ya gelen mülteci sayısını azaltmak için Akdeniz’deki operasyonlarını Libya’yı kapsayacak şekilde genişletme planlıyor. AB dışişleri bakanları da Lüksemburg'daki buluşmasında bu çerçevede Libya'daki ulusal birlik hükümetine destek vermeyi kararlaştırdı.Nürnberger Nachrichten gazetesi, bu anlaşmayı bir -'ikilem' olarak nitelendiriyor:
“Hızlı bir çıkışın olmadığı zor bir durum: Avrupa’nın bütün mültecileri kabul edemeyeceği son derece açıktı. Ama buna rağmen bir çok insanın yine yola çıkacağı da belliydi. Ne yapılacak? Türkiye ile olduğu gibi Akdeniz’e kıyısı olan diğer ülkelerle de bir anlaşma yapılması düşünülüyor. Böylelikle insanlar deniz aşırı bir yolculuktan alıkonulursa, bu bir çözüm olabilir. Ancak Libya gibi istikrarsız ülkeler nedeniyle bu anlaşma zor ve pahalıya mal olabilir. Zira bu anlaşma orada insanlık onuruna yakışacak kampları ve sığınma başvurularını inceleyecek olanakların sağlanmasını gerektiriyor. Bu anlaşma belki de yeni trajedilerin yaşanmasını engelleyecek bir fırsat olacak. Ancak bu durumda da AB yine kendini demokrasi ve insan hakları konusunda Erdoğan’dan daha çok kuşku yaratan ortaklara bağımlı kılacak; bu da bir ikilem.”
Akdeniz'de yine mültecileri taşıyan bir teknenin batmasıyla Avrupa'ya gelmeye çalışan yüzlerce kişinin yaşamını yitirmesi ise Freiburg'da yayımlanan Badische Zeitung'da şu sözlerle yorumlanıyor:
“Balkan güzergâhının kapatılmasının ardından, Akdeniz’deki çok daha tehlikeli olan güzergâh üzerinde yine mültecilerin boğularak yaşamını yitirmesi bir zaman meselesiydi. Çok sayıda savaşın, krizin ve ekonomik istikrârsızlığın hüküm sürdüğü devlet varken, sınırlar kapatıldığı için insanların şansını Avrupa’da aramaktan vazgeçeceğini düşünmek büyük bir yanılsama olur.”
Kaynak:dw
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.