İhsan Pınar

İhsan Pınar

Neden Huzur Bulmuyoruz?

Neden Huzur Bulmuyoruz?

Çünkü huzuru yok etmek için her şeyi fazlasıyla yapıyoruz. Her ne kadar dillerimiz ‘Huzur’ istese de, yönümüz ve çabalarımız huzursuzluğa yöneliktir.  

        Hepimiz Haktan, adaletten, liyakatten, paylaşmaktan, barış ve özgürlükten bahsediyoruz. Peki, bunlara uyuyor muyuz? Bir şeyi hak etmek için çaba göstermek gerekir. Peki, bizim çabalarımız hangi yönde?  

        Huzur için öncelikle sevgi ve saygı olmalıdır. Anne ve babamızdan başlayarak çocuklarımızı, akrabalarımızı, komşularımızı, arkadaşlarımızı… İnsanı sevmeliyiz. Büyüklerimizin tecrübelerinden faydalanmalı, küçüklerimizi çalışkan ve iyi bir insan olarak yetiştirmeye çalışmalıyız. Ama maalesef beğenmediğimiz büyüklerimiz evlerde yalnız veya bakım evlerinde. Çocuklarımız ise ilim, ahlak, insan sevgisinden uzak batıl ideoloji veya hevalarının peşinde sürükleniyor. Mesai ve terfi için iş arkadaşımızla; partiler için komşu ve akrabalarımızla kavgalıyız.    

        Huzur ve zenginlik için çalışmak, işini iyi yapmak ve üretmek gerekir. Peki, biz ne yapıyoruz? Çalışmadan zengin olmak istiyoruz. En alttan en üstte kadar, kendi işimizi ihmal ederek hep başkalarından hizmet ve dürüstlük istiyoruz. Mesul olduğu tek kişilik vazifesini yapmayan zavallı, kendisi dışında herkesi eleştiriyor. İlim ve gelişme yönünde kullanmamız gereken Zekâ ve emeği, maalesef kötülüğe kullanıyoruz.   

        Huzur için birbirimize ve haklarımıza saygılı olmamız gerekir. Peki, toplum olarak buna ne kadar uyuyoruz? Kapitalist bencillik ve Marksist partizanlık bütün değerlerimizi yok etti. 3-5 kuruşluk çıkar ve partizanlık yüzünden insanlarımız birbirine düşman oldu. Parti ayırımı yapmadan siyasileri hizaya getirmemiz gerekirken, parti ve örgütlerin arkasında kuyruk gibi sürükleniyoruz. El ele verip kardeşçe ileriye doğru gitmemiz gerekirken, kavga ve çekişmelerle kin, nefret ve yoksulluğa sebep oluyoruz.  

        Birinci ağızdan duyduğum iki örnek vermek istiyorum: Bizim köylerden Antalya’ya çalışmaya giden bir arkadaş anlatmıştı. Kardeşi ve aynı inşaatta çalışan komşu köyden bir hemşerilerinin kavgasını köy kavgasına çevirmişler. Öyle olmuş ki, işi bırakmış intikam için birbirleriyle uğraşmışlar. Hastane ve hapishanelere yetiştiremedikleri para için Müteahhitten avans istemişler. Gülerek anlatıyordu: Müteahhit “Oğlum akıllanmayacak mısınız? Allah bilir köyde aileleriniz yokluk içinde sizden gidecek birkaç kuruş bekliyorlar. Belki borçlarınız da var. Ama sizler yardımlaşmanız gereken hemşerilerinizle kavga ediyor; ailenize göndermeniz gereken paraları hastane ve hapislere veriyorsunuz. Paranızı alın, sizin gibi işçi istemiyorum.” Paramızı fazlasıyla ödeyerek işimize son vermişti.    

        Bir başka köyü vatandaş anlatmıştı: Varlıklı iki aile arasında borç yüzünden çıkan kavga, köy kavgasına dönüşmüş. Yaralılarımız Diyarbakır hastanelerinde yatmaktaydı. Cezaevi ve hastane ziyaretlerinde her karşılaştığımızda kavga ediyorduk. İki taraftan da çoğumuz hastane ve hapislere düşmüştük. İşimizi bırakmış birbirimizle uğraşıyorduk. Her iki taraf olarak perişan olmuştuk. En sonunda esas kavgalım olan borçluyu yalnız yakaladığım bir yerde, ellerimle boğmak için saldırmıştım. Ama o, benden önce davranıp silahı bana uzatarak “Al beni öldür de kurtulalım. Arkadaş ödeyecek param yok ve bizim yüzümüzden bütün akrabalarımız perişan oldu” dedi. Bende “ulan oğlum! Baştan söyleseydin de bizim yüzümüzden bu kadar insan perişan olmasaydı. Oğlum param gitti, niye canım gitsin veya katil olayım? Git Allah’ından bul. Yalnız akrabalarına söyle bu iş bitti, artık kavga yok” dedim. 

        Evet, kavga ve tembelliğin sonucu yoksulluk, kan ve gözyaşıdır. Yıllardır acı tecrübelerle bunu yaşıyoruz ve artık ders almalıyız.  

        Çalışmalı, üretmeli ve görevimiz ne olursa olsun, işimizi en iyi şekilde yapmalıyız.  

        Parti, ırk, çıkar, örgütler yüzünden hiç kimseyi ötekileştirmemeli ve kavga etmemeliyiz.  

        Kendimize hak gördüğümüz İnanç, siyasi düşünce, parti tercihi, özgürlük… Aynı şekilde herkesin en tabii hakkı olduğunu kabullenmeliyiz.  

        Kendi inandığınız bazı değerleriniz, idealiniz, davanız varsa; bunu, başkalarına saldırmadan, hakaret ve iftira etmeden, güzel bir üslup ve doğru bilgilerle ikna etmeye çalışmalısınız.  

        Ayrıştırarak, küfür ve bedduayla ancak kötülüğe sebep olursunuz. Eğer iyilik istiyorsanız; Sevgi, saygı, adalet, dua, çalışkanlık ve barış yol ve dilini kullanmalısınız…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
İhsan Pınar Arşivi