Psikolog Sayar: Öğrenciler sevdiği bölümü seçmeli, aileler baskı yapmamalı

Psikolog Sayar: Öğrenciler sevdiği bölümü seçmeli, aileler baskı yapmamalı
Hayatlarının en kritik kararlarından birini vermeye hazırlanan öğrenciler, bir yandan hayallerindeki bölüme ulaşma telaşı yaşarken bir yandan da aile baskısıyla karşı karşıya kalabileceğini vurgulayan Psikolog Hipnoterapisi Sinan Sayar, öğrencilerin kendi istekleri doğrultusunda tercih yapmaları gerektiğini belirtti.

Üniversite tercihlerinin, genç bireylerin yalnızca kısa vadeli hedeflerine değil, aynı zamanda uzun vadeli yaşam planlarına uygun biçimde şekillenmesi gerektiği; bu sürecin ruhsal denge ve doğru yönlendirme açısından özenle ele alınması gerektiği vurgulanıyor.

Yükseköğretim Kurumları Sınavı (YKS) sonuçlarının açıklanmasıyla birlikte üniversite tercih süreci resmen başladı. Üniversiteye giriş sürecinde tercih dönemi, yalnızca akademik başarıya değil, bireyin kendini tanıma ve doğru yönlendirme becerisine dayalı bir süreç olarak dikkat çekiyor.

Öğrencilerin hayatlarında önemli bir dönemeç olan üniversite tercih süreci, psikolojik olarak da yoğun bir değerlendirme ve karar verme evresi olarak öne çıktığını belirten Psikolog Hipnoterapisi Sinan Sayar, ailelerin ve öğrencilerin süreci başarılı bir şekilde nasıl atlatabileceğiyle alakalı İLKHA'ya konuştu.

"Her insan sevdiği işle başarılı olur"

İnsan ne yaparsa yapsın sevdiği işle meşgul olması gerektiğini belirten Sayar, “YKS bir süreçten oluşuyor. Bu sürecin başlangıcı lise eğitiminde son yıla gelen öğrenciler. Bir yıl boyunca sınava girmek için hazırlanıyorlar. Zaten bu bir yıl boyunca çocuklar çok stresli, çok kaygılı bir şekilde sınava hazırlandılar. Geçtiğimiz günlerde bu emeklerinin karşılıklarını tamamen olmasa da bir puan elde ettiler bir sınav sonucunda ve bu puanla birlikte şu anda üniversitelerin bölümlerine yerleşecekler. Şimdi bu dönemde, genelde artık sınav stresinin yerine daha çok kaygı bırakır. Çünkü bu kaygı da ‘Acaba aldığım puanla bir yere yerleşebilecek miyim? Ailem bu konuda nasıl düşünecek? Arkadaşlarım ne diyecek?’ gibi bir sürü konu üzerine hem kaygı hem düşüncelerin çok daha yoğunlaştığı bir döneme girdik. Bu dönemde benim öğrencilere ve ailelerine tabii ki birkaç önerim olacak. Bu önerilerimden bir tanesi, öğrencilere özellikle sırf tercih yapmak için tercih yapmamalarını öneriyorum. Çünkü mutlu olamayacağınız ya da ilerleyen zamanlarda kendinizi orada hissetmediğiniz bir bölümü okumak ve o bölümle başarılı olmak çok da mümkün olmayacaktır. Çünkü her insan sevdiği işle başarılı olur. Eğer çok sevmediğiniz bir bölüme gidip o bölüme sırf gitmek için giderseniz, ne olur gitmeyin. Öncelikle bu birinci kuralımız olsun. Bir yıl daha hazırlanabilirsiniz sonuç olarak. Aileniz size destek oluyorsa eğer bu konuda... Bunun dışında da ailelere aslında birkaç önerim olmalı bu konuda. Çünkü çocuklar zaten çok kaygılılar.” diye konuştu.

“Yapmak istedikleri mesleklere yönlendirilmeliler”

Fevri olunmadan sakin bir şekilde iyi kararlar verilmesi gerektiğini anlatan Sayar, “Bu süreç içerisinde ailelerin de yapması gereken aslında şu: Onlara otoriter bir süreç içerisinde baskılamadan, yapacakları seçimi göstermek yerine onlara rehber olmalılar aslında. Çünkü çocuklar zaten bu süreç içerisinde çok gergin oluyorlar, çok kaygılı oluyorlar. Az önce belirttiğim gibi ailelerin bu konuda biraz daha destekleyici, daha güven verici ve onların sevdiği, yapmak istediği mesleğe yönlendirmeli ki çocuklar da bu konuda kendini biraz daha rahat hissetsin. Tercih döneminde bu kadar stres yapmalarının sebebi; puan ve puanla beraberinde gelen bir sıralama oluyor. Aslında öğrencilere ‘ileride ne olacaksın’ sorusu bize küçüklükten beri sorulmaya başlar. ‘İleride ne olmak istiyorsun ne olacaksın ne istiyorsun?’ diye. İlkokul dönemlerinde genellikle itfaiyeci, polis, doktor gibi meslekler seçilse de büyüdükçe düşünceler olgunlaşır ve kendinizi çok daha yapmaya ait hissettiğiniz bir bölüm bulursunuz. Ve o bölüm üzerinde de çalışmaya başlar, sınava girersiniz ve belirli bir puan alırsınız. Tabii ki toplumun her kesimindeki her insan en iyisini ister. Ama ne yazık ki sınavdan gelen bir başarı sıralaması ve bu sıralama ile beraber yerleşmeniz gereken bir bölüm vardır. Öğrencilerin burada dikkat etmesi gereken, bu stres ve bu kaygı ile beraber bu durumu çok iyi yönetebilmek, acele karar almamak. Öncelikle bunu hem rehberlik hocalarıyla beraber gerek psikologlarla beraber gerek aileleri ile beraber istişare ederek ama en önemlisi kesinlikle sevdikleri ve mutlu olabilecekleri bölümü seçmeleri gerekir. Onun için bu dönemde çok acele etmeden, çok sakin bir şekilde başarı sıralamalarına baksınlar ve bu sıralamayı da tercih yaparken çok daha realist davranmalarını öneriyorum kendilerine.” şeklinde konuştu.

“Hayatımız gerçekten bir kelebek etkisinden ibaret”

Tercih süreçlerinde sıkça yaşanan sıkıntılardan örneklemelerde bulunan Sayar, “Ailelerde de şöyle bir sorun oluyor. Aileler çocuklarını kendi kafalarında daha somut, daha kendi yaşam hikayelerine göre, daha çok para kazanabilecekleri, belki daha rahat edebilecekleri bir iş tercih etmek için zorlarken, çocuklarda daha çok kendi yapabilecekleri, az önce dediğimiz sistem tamamen çalışırsa… Farz edelim bir öğrencimiz bizim bu yolumuzu izledi ve gerçekten sadece kendi duyguları ve kendi isteğiyle gidebileceği bir bölüm kafasına koydu. Ailesi de tamamen buna karşı çıktı diyelim. Böyle bir senaryo olsun. Bu senaryoda çocuk ailesine boyun eğdi diyelim veya ailesi tarafından zorla istemediği bir bölüme yazdırıldı. Peki bu ne olacak? Bu size üniversitede başarısızlık getirir. Şimdi diyelim ki eşit ağırlık bölümünde belli bir puan yapmış bir öğrencimiz var. Bu öğrencimiz, matematik ve Türkçe gibi dersleri çok iyi yapmanız gerekiyor. Ama farz edelim ki bu eşit ağırlık bölümünde çok az bir matematik yaparak, daha çok sözel ağırlıklı bir puan yaptı ve kazandı. Matematiği hiç sevmiyor diyelim çocuğumuz. Ama ailemiz, matematik öğretmeni olursa çok rahat edebileceğini, özel dersler verebileceğini, bunun sayesinde hem öğretmen hem de özel dersle beraber çok rahat bir hayat yaşayabileceğini çocuğa dikte etsin. Çocuğumuz baskılara dayanamayıp matematik bölümünü seçsin. Sizce nasıl başarılı olacak bu çocuk? Olamaz. Çünkü çocuk matematikle çok fazla arası yoktu, zaten sevmiyordu bu çocuk matematiği. Ama biz ne yaptık? Aile olarak dikte ettik ve çocuğu matematik bölümüne gönderdik. Üniversite eğitimi sırasında zaten bu çocuk derslerin çoğunu veremeyecektir, mutsuz olacaktır. Üniversite ortamının ne kadar değişik olduğunu aslında bizi izleyen ailelerin çoğu, eğer üniversiteye gittiyse, bilir. Üniversiteler biraz daha çocukların kendi özgür alanlarının olduğu, daha özgür, daha sorumluluk sahibi olabilecekleri bölgeler. İşte burada da yalnızken, derslerin kötü gitmesi ve her şeyin kötüye gitmesiyle beraber depresyona girmesi, yanlış seçimler yapması… Yani aslında bazen diyoruz ya ‘kelebek etkisi’ dediğimiz şey; hayatımız gerçekten bir kelebek etkisinden ibaret. Onun için her dönemde neye nasıl yaklaştığımız çok önemli.” ifadelerini kullandı.

“Lütfen çocuklarınızın seçimine karışmayın”

Bütün öğrenci adaylarının baskı altına alınmadan sakin bir şekilde uzman desteği alarak tercih yapılmasının öneminden bahseden Sayar, “Ailelere de o yüzden buradan söyleyelim. Çocukların tercih zamanlarında, lütfen onların sevdiği, yapabilecekleri veya yapmak isteyecekleri bölümleri tercih etmeliler. Evet, rehber olalım onlara, ışık olalım onlara. Hayatı nasıl yaşayacağını ya da yapmak istediği bölümle ilgili neler yapabileceği noktasında belki destek olabiliriz. Ama benim buradan ailelere kesinlikle direkt önerim şu olacak. Lütfen çocuklarınızın seçimine karışmayın. Çünkü onlar zaten sevebilecekleri bölüme gitmek istiyorlar. Başarısızlık duygusu, genelde insanoğlunun doğuşundan itibaren büyüdüğü çevre ile ilgili yaşadığı bir durumdur. Çünkü neden? Eğer büyüdüğü aile içerisinde başarı odaklı değillerse, çocukların genel itibarıyla daha psikolojik durumlarına önem gösteren bir aile ise, zaten başarı odaklı olmayacaktır. Ama büyüdüğü aile ve toplumumuzun yüzdelik verecek olursak yüzde 70 ve yüzde 80’i her zaman çocuğa başarıyı dikte eder. Ve başarılı olursa sevileceğini, başarılı olmazsa sevilmeyeceğini konuşur ve söyler. O yüzden zaten bu başarı örgüsü bizim hayatımıza YKS ile gelen bir şey değil. Zaten çok daha öncesinden başlıyor bu durum. Aslında ilkokulda bile kırmızı kurdele alırsınız okumayı öğrenince, sırf işte babanız ya da anneniz sizi akşam daha çok sevsin diye o kurdeleyi alıyorsanız, zaten size bu çocukluktan beraber dikte edilen bir şeydir. Zaten konu buna gelirse başarı baskısı her zaman hayatınızdaydı, zaten yeni gelmedi. Ama sırf sizi birileri aileniz ya da anneniz babanız mutlu etmek için başarı baskısının altına girmek çok da doğru değil. Çünkü bu sizi hem hayattan keyif almamaya iter hem daha çok fazla sese maruz kalırsınız, depresyona girme ihtimaliniz daha yüksektir. Çünkü her sınavdan 100 alamazsınız bu hayatta. Her sınava girdiğinizde çok başarılı çıkamazsınız. Başarısız çıktığınız bir sınavın sonucunda ise kendinize, o kadar yaptığınız artının yanında bir tane eksiyle beraber tüm hayatınızın çok daha kötü olacağı düşüncesine girmek doğru olmayacaktır. O yüzden diyoruz ki: Genelde üniversite okurken de kişiler bu strese girerse, eğer bunun çok doğru olmadığı, başarı odaklı yaşamamak gerektiği noktasında… Çünkü bilindiği üzere insanoğlu ortalama 70-80 yıl ömür yaşıyor ve bu ömür içerisinde, bu yıllar içerisinde de genel itibariyle hayatın keyifli anlarını yakalayabilmek, daha çok değerleriniz neyse o değerlere göre yaşayabilmek, bir meslek yapabilmek çok önemli. Topluma faydalı olmak, devlete faydalı olmak, belki ailenize faydalı olmak… Bir sürü hikâye var biliyorsunuz. Çoban olan çocuğun doktor olup ailesine bakması, başarılı bir ailenin çocuğu da yine başarılı olup ailesine tekrardan süre gelen bir durumu devam ettirmesi gibi bir şeyler olabiliyor arada. Onun için çok başarı odaklı olmak yerine, evet, tabii ki başarılı olmalıyız ama başarılı olurken ki değerlerimiz de önemli.” dedi.

“Aslında artık çocuk da değiller, yetişkinler”

Gerek kariyer gerek işin nasıl geliştirileceği konusunda ailelere büyük pay düştüğünü söyleyen Sayar, “Başarısızlığa da bence biraz alışmamız gerekiyor. Çünkü insan kaybettiğini anlayınca, aslında biraz daha başarılı olmaya başlıyor. Aile olarak rehber olmalısınız çocuğunuza. Sevdiği bir bölümü, o bölümden mezun olduktan sonra neler yapacağı noktasında biraz destek olunmalı. Onu anladığınızı lütfen onunla konuşarak her zaman söyleyin. Onu anladığınızı, onun yanında olacağınızı, ona her zaman destek olacağınızı… Şimdi, aynı zamanda üniversiteye giden öğrencilerin ilk defa özgür olma, ilk defa bir sorumluluk sahibi olma geliyor. Çünkü çoğu öğrenci artık ailesinden ilk defa ayrılıp farklı bir şehirde, farklı bir hayata atılıyor aslında. İşte bu noktada ailelerin biraz daha kaygı giderici ‘Merak etme, biz senin yanındayız.’ durumu biraz daha açıklayıcı belki maddi yönden açıklayıcı ‘Biz sana şu kadar bir bütçe ayırdık ve bu kadar bütçeyi biz sana aylık olarak şu kadar gönderebileceğiz. İlk gidişinde biz sana yardım ederiz.’ yani daha doğrusu bu dönemde ailenin, çocuğun aklındaki soruları, bilinmezlikleri gidermeye çalışması çok daha etkili olacaktır. Bırakın çocuk bölümü kendisi seçsin. Aslında artık çocuk da değiller, yetişkinler aslında. Siz sadece onların aklındaki o bilinmezlikleri, kaygıları gidermeye çalışın ki çok daha rahat bir dönem geçirebilsinler. Kariyer noktasında çocuklara bir psikolog olarak söyleyeceğim şey şu olur. Tabii ki aldığınız puan karşılığında çok daha iyi bir üniversiteye gidip, çok iyi bölümler okuyup, onun sonucunda çok iyi paralar kazanıp hayatınızı çok daha böyle gelir seviyesi orta veya orta üstü geçirmek herkesin hayalinde olan bir şeydir. Bazen çok mümkün olmuyor, bazen mümkün oluyor. Çocuklara bu kariyer noktasındaki önerim de bu olacak. Kariyerinizde yön verirken her zaman sevdiğiniz bölüme gitmeye önem gösterin. Çünkü sevdiğiniz bölüm size başarı getirecek, başarı da zaten her zaman size ihtiyacınız olan her şeyi sağlayacaktır. Bunun dahilinde şu ya da bu bölümü okuyun diyemem. Söylediğim gibi her öğrenciye hitap eden bölüm ayrıdır. Mesela radyo-televizyon bölümünü çok okumak isterken ailesinin baskısıyla beraber makine mühendisliğine gönderilip, makine mühendisliği 2. sınıf veya 3. sınıf, hatta son sınıfında okulu terk edip okulu bırakıp tekrardan radyo ve televizyon bölümüne gitmeyi destekleyen, radyo televizyon bölümüne gittikten sonra çok başarılı olan kişilerin hikayelerine denk geliyorsunuzdur. Ya da tam tersi olabilir. Bu doktorluk da olabilir, bu avukatlık da olabilir, bu psikolog da olabilir, bu eczacı da olabilir. Bir sürü bunun gibi hikâye var. Ama benim tercih yapacak olan öğrencilere bir önerim de: Daha realist, çok daha araştırarak... Aslında günümüzde zaten teknoloji çok aktif olarak kullanılıyor. Yani bugün çeşitli yapay zekâ uygulamalarına sorulabilir. Yapay zekâlar zaten sizin sevdiğiniz bölümle ilişkili olarak kariyerinizi nasıl ilerletmeniz gerektiği noktasında ipuçları verebiliyor. Siz de bu ipuçları ile beraber davranabilir, hatta etrafınızda varsa tanıdığınız bu mesleği yapan onlara da sorup, onlardan da bilgi alabilirsiniz.” ifadelerine yerverdi.

Psikolog Sayar: Öğrenciler sevdiği bölümü seçmeli, aileler baskı yapmamalı

Psikolog Sayar: Öğrenciler sevdiği bölümü seçmeli, aileler baskı yapmamalı

Kaynak:İLKHA

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.