Rahmet mağfiret ve kurtuluş ayı: Ramazan

Rahmet mağfiret ve kurtuluş ayı: Ramazan
Nurlu gölgesi üzerimize düşmeye başlayan, bütün müminler ve insanlık için rahmet, mağfiret ve kurtuluş iklimi olan ramazan ayı, 6 Mayıs günü başlıyor.

Kur'an-ı Kerim'de, "(O sayılı günler), insanlar için bir hidayet rehberi, doğru yolun ve hak ile batılı birbirinden ayırmanın apaçık delilleri olarak Kur'an'ın kendisinde indirildiği ramazan ayıdır. Öyle ise içinizden kim bu aya ulaşırsa, onu oruçla geçirsin. Kim de hasta veya yolcu olursa, tutamadığı günler sayısınca başka günlerde tutsun. Allah, size kolaylık diler, zorluk dilemez. Bu da sayıyı tamamlamanız ve hidayete ulaştırmasına karşılık Allah'ı yüceltmeniz ve şükretmeniz içindir. (El Bakara-185)" buyruğuyla bahsedilen ramazan, 6 Mayıs günü başlıyor.

"Ramazan ayı mübarek bir aydır. Allah Teâlâ, size ramazan orucunu farz kıldı. O ayda rahmet kapıları açılır, Cehennem kapıları kapanır, şeytanlar bağlanır. O ayda bir gece vardır ki bin aydan daha kıymetlidir. O gecenin [Kadir gecesinin] hayrından mahrum kalan, her hayırdan mahrum kalmış sayılır. (Nesaî)." hadis-i şerifiyle de anılan ramazan hakkında merak edilenleri İLKHA derledi.

Ramazan ayı verme ayıdır; ihtiyaç sahiplerine malını, ibadet ve İslami hizmetlere vaktini ve ömrünü, Allah yolunda canını vermektir. İslâm uğruna makamını, Allah'a, Resulüne ve müminlere gönlünü, ilme, bilgiye, hikmete aklını vermektir. İnsanlara ilim, bilgi ve hikmet vermektir.

Ramazan ayı, insanın Rabbine yaklaşmak için yoğun bir ibadet programına girme ayıdır. Bu yoğun programda hemen hemen bütün ibadetler vardır. İbadetlerin asıl amacı ise güzel ahlaklı insan oluşturmaktır; "Namaz çirkinlik ve kötülükten alıkoyar." (Ankebut 45) "Kötülüklerden korunasınız diye size oruç farz kılındı." (Bakara 183) "Onların mallarından, onları kendisiyle arındıracağın ve temizleyeceğin bir sadaka (zekât) al." (Tevbe-103) ayetleri ibadetin temelinde ahlak olduğunu ortaya koymaktadır.

Dolayısıyla "ramazan ayı, ahlak ayıdır" diyebiliriz. Ancak İslâm'da ibadetler gibi ahlakın belli bir vakti yoktur. İslâm bizden ömür boyu ve her an güzel ahlak istemektedir. Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi Vesellem) "Kim kötü söz ve eylemlerden vazgeçmezse, yeme içmeyi terk etmesine Allah'ın ihtiyacı yoktur" (Buhari) diyerek güzel ahlak olmadan tutulan orucun sadece açlık ve susuzluktan ibaret olduğunu ifade etmiş, güzel ahlaka ulaştırmayan ibadetlerin amacından yoksun olduğunu bildirmiştir.

Allah Teâla Leyl suresinde insanları amellerine göre ikiye ayırır; verenler ve vermeyenler. Verenler dünya ve ahirette kolaylığa erişirken; vermeyenler ise zorluğa erişenlerdir: "Şüphesiz sizin çabalarınız elbette çeşit çeşittir. Onun için kim verir, Allah'a karşı gelmekten sakınır ve en güzel sözü (kelime-i tevhidi) tasdik ederse, biz onu en kolay olana kolayca iletiriz. Fakat kim cimrilik eder, (vermezse) kendini Allah'a muhtaç görmez ve en güzel sözü (kelime-i tevhidi) yalanlarsa, biz de onu en zor olana kolayca iletiriz. (Leyl 5-10)"

Dolaysıyla Ramazan ayı verme ayıdır; fakir ve muhtaçlara malını vermektir, ibadet ve İslami hizmetlere vaktini ve ömrünü vermektir, Allah yolunda canını vermektir, İslâm uğruna makamını vermektir, Allah'a, Resulüne ve Müminlere gönlünü vermektir, ilme bilgiye hikmete aklını vermektir, insanlara ilim, bilgi ve hikmet vermektir.  

Ramazan ayı ne zaman başlıyor?

İslam âlemi, on bir ayın sultanını her yıl büyük sevinç ve mutlulukla karşılıyor. Bu mübarek ay birlik, beraberlik içerisinde geçirilirken camiler dolup taşıyor, eller semaya yükseliyor.

On bir ayın sultanı olarak bilinen bu mübarek ay, 6 Mayıs Pazartesi başlayacak, 3 Haziran'da son bulacak. 4 Haziran'da ise Ramazan Bayramı'nın birinci günü idrak edilecek.

Müslümanlar için büyük önem taşıyan, fazileti, sevabı bol, bin aydan daha hayırlı olan Kadir Gecesi bu sene Mayıs ayı içinde olacak. Ramazan ayının son haftasına denk gelen Kadir gecesi 31 Mayıs'ta idrak edilecek.

Ramazan ayının fazileti

Kur'an-ı Kerim'de ismi açık olarak zikredilen tek ay ramazan ayıdır. Kur'an-ı Kerim bu ayda indirilmiştir. Kur'an-ı Kerim'de, "bin aydan daha hayırlı" olduğu belirtilen Kadir Gecesi, bu ay içerisindedir. Dinimizin beş temel esasından biri olan oruç ibadeti bu ayda farz kılınmıştır.  Fıtır sadakası vermek bu aya mahsus bir ibadettir. Teravih namazı da bu aya mahsus ibadetlerdendir. Ramazan ayının son on gününde itikâfa girmek sünnettir.

Ramazan ayı en faziletli aydır. Bu konuda Peygamber Efendimizden bir takım hadis-i şerifler rivayet edilmiştir: "Ramazan ayının ilk gecesi olunca Allah Teâlâ ümmetime (rahmet nazarıyla) bakar. Allah her kime (rahmet nazarıyla) bakarsa ona ebedi olarak azap etmez." "Akşamladıklarında ağızlarının kokusu Allah katında misk kokusundan daha güzeldir." "Melekler her gün ve her gece onlara istiğfar ederler, Allah'tan bağışlanmalarını dilerler."

Teravih ve sahur

Teravih, sevabı çok olan müstehab namazlardan biridir. Sahur ise oruç tutmak niyetiyle fecirden önce kalkıp bir şeyler yemek veya içmektir. Sahura kalkmak sünnettir.

Teravih için camileri tercih etmek daha evladır. Zira cemaatle kılınan namazın sevabı 25 veya 27 kat daha fazladır. Teravihin meşruiyetiyle alakalı Validemiz Hazreti Aişe (radiyallahu anha), şöyle rivayet eder: "Bir Ramazan gecesinde Allah'ın Resulü (sallallahu aleyhi vesellem), çıktı mescitte insanlarla birlikte namaz kıldı; onunla birlikte namaz kılanlar sabahleyin bunu başkalarına konuşunca ikinci gece daha kalabalık bir cemaat toplandı. Onlar da bunu konuşunca üçüncü gece mescit tam doldu. Üçüncü veya dördüncü gecede mescide sığmayacak kadar insan toplandığını gören Allah'ın Resulü mescide gitmedi. Ta ki sabah olunca gidip sabah namazını kıldırdı. Namazdan sonra cemaate dönüp kelime-i şahadet getirdikten sonra şunu buyurdu: 'Yaptığınız şeyi (namaz için beni beklediğinizi) gördüm; bu namazın üzerinize farz kılınıp da sonra yapamayacağınız korkusundan başka bir şey beni bundan alıkoymadı.'

Bu olaydan sonra herkes teravihini kendi evinde veya mescitte yalnız başına kılmaya başladı. Ve bu durum Hazreti Ömer (radiyallahu anh), zamanına kadar böyle devam etti. Bir gün Hazreti Ömer, bununla ilgili Müslümanlarda gördüğü bir dağınıklık üzerine Ubey Bin Kab'ı çağırdı ve tekrar teravihin cemaatle kılınmasını emretti. İşte o günden beri bu şekilde devam edegelmiştir. Yine Hazreti Ömer'in öngörüsüyle teravih namazı 20 rekât kabul edilmiş ve bunun üzerine icmâ oluşmuştur. Ancak birçok âlim, 'Gücü yetmeyenler 8 rekât şeklinde de kılabilirler. Çünkü efendimiz sallallahu aleyhi vesellem kendisi 8 rekât kılmıştır.' demişlerdir.

Sahur: oruç tutmak niyetiyle fecirden önce kalkıp bir şeyler yemek ve ya içmektir. Sahura kalkmak sünnettir. Gecenin sonuna doğru yani tehir ederek sahur yemek ise ayrı bir sünnettir. Sahur, aynı zamanda oruca niyetin de yerine geçer. Sahurun önemiyle ilgili birçok hadisi şerif vardır. Bunlardan bazıları şöyledir: "Bir tas suyla da olsa sahura kalkınız zira sahurda bereket (vücutta oruca karşı bir kuvvet ve büyük ecir) vardır." (muttefakunaleyh) "Bizim orucumuzla kitap ehlinin orucu arasındaki fark, sahurdur." (Buhari, Müslim) "Gündüz tutacağınız oruca karşı sahurla, gece kalkacağınız teheccüde karşı da kaylule'yle (gün ortasında bir azıcık uykuyla) kendinizi güçlendiriniz." (İbni Mace, Hâkim)

Mukabele

Mübarek ramazan ayı geldiğinde camiler başta olmak üzere birçok yerde Kur'an-ı Kerim okunur, dinlenilir, karşılıklı mukabelelerde bulunulur. Kelime olarak karşılıklı verme, karşılıklı okuma anlamına gelen Mukabele, bir kimsenin Kur'an'ı ezberden veya kitaptan yüksek sesle okuması ve onu dinleyen topluluğun da kendi kendilerine tekrar etmesidir. Hadis-i Şeriflerde mukabele değil de Muârada veya Ardun-Nebiyyi şeklinde geçen Kur'an'ı karşılıklı okumayla ilgili İbn-i Abbas'tan şu hadis rivayet edilmiştir: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) insanların en fazla cömert olanı idi. Onun bu cömertliği ramazan ayı girip de kendisiyle Cebrail (aleyhisselam) karşılaşınca daha da artardı. Cebrail (aleyhisselam) ramazan ayı çıkıncaya kadar her gece Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ile buluşur, Resûlullah ona Kur'an'ı arzeder, okurdu. Resûllullah (aleyhissalatu vesselam) Cebrail ile buluşunca insanlara rahmet getiren rüzgârdan daha cömert ve daha faydalı olurdu. (Buhârî)"

Mescitlerde veya diğer toplu ortamlarda Kur'an-ı Kerim mukabelelerine katılanlar hem dinleyip hem de okuyabilirler. Bu durumda hem dinleme hem de tilavet sevabı alırlar. Ancak her ikisini bir arada yapmak biraz güçtür. Kur'an okuyanları dinleyerek tilavet ve hatim sevabı elde edilmez. Zira bir fiilin sevabını elde etmek için bizzat onu yapmak gerekir.

Kur'an-ı Kerim'i dinlemenin ecri sadece canlı birinden dinleyerek değil aynı şekilde telefon, bilgisayar, televizyon gibi elektronik cihazlardan dinlenerek de aynı ecir elde edilir. 

Kadir Gecesi

Yüce Allah, "Şüphesiz ki, biz onu (Kur'an'ı), Kadir gecesinde indirdik. Kadir Gecesi'nin ne olduğunu sana bildiren nedir? Kadir Gecesi bin aydan daha hayırlıdır. O gece Rabbinin izniyle melekler ve ruh (Cebrail), her bir iş için (yeryüzüne) iner de inerler. Tan yeri ağarıncaya kadar o gece bir selamettir, bir esenliktir. (Kadir 1-5)" diye buyuruyor.

Ramazan-ı Şerif bu ümmetin ayı olduğu gibi, Kadir Gecesi de Hazreti Muhammed aleyhissalatu vesselamın ümmetine has bir gecedir. Sahih rivayetlerde deniliyor ki, geçmiş ümmetlerin ömrü Peygamberimiz aleyhissalatu vesselama gösterildi ve Peygamberimiz onların üç yüz, dört yüz yıl gibi bir ömür yaşadıklarını ve ümmetinin ise az ömür yaşadığını görünce üzüldü. Bunun üzerine Allah (celle celaluhu), ona ve ümmetine bin aydan daha hayırlı Kadir Gecesi'ni verdi.

Bu gece bin aydan yani 83 yıl gibi hep ibadetle geçirilen bir insan ömründen daha hayırlıdır. İşte Müslümanlar, diğer ümmetler gibi uzun ömür yaşamasalar bile böylesine kendilerine bahşedilen kıymetli zamanlar sayesinde onlardan daha fazla sevap kazanabilir ve daha büyük mertebeler kat edebilirler. Bu Allah'ın kendilerine ekstradan bir lütfu ve kerimidir.

Kadir Gecesi, Ramazan ayının içinde saklıdır. Sahih rivayetlere göre bu gece, ramazanın son on gününün tekli gecelerindedir. Yine Cumhura göre bu gece, Ramazan'ın yirmi yedinci gecesidir. Yine de ramazanın tümünde bu geceyi aramak gerekir. Zaten bunun ramazanın içinde saklı bırakılmasının hikmeti de budur.

Bu gece Kur'an gecesidir. Günahları için ağlayanların, tevbe edenlerin af ve mağfiret arayanların gecesidir. Bu gece yeryüzünün en hareketli olduğu, sabaha kadar meleklerle iç içe olmanın, meleklerin müminlere şefkat kanatlarını gerdiği selam ve esenlik gecesidir. Bu gece, tevbe edip kötülüklerden arınmak isteyenlerin, kötü ihtiraslarına dur demenin, kendine yeni bir sayfa açıp hayatına çeki düzen vermenin ve kendine yeni bir yol haritasını çizmenin dönüş ve hayra yöneliş noktasıdır.

Fıtır Sadakası

Fıtır sözlükte "orucu açmak", fitre de "yaratılış" anlamına gelir. Buna "Fıtır sadakası" denir ki, fıtrat sadakası, yani sevap için verilen yaratılış atiyyesi demektir. Dini bir terim olarak şöyle tanımlanır: Ramazan Bayramı'na yetişen ve temel ihtiyaçlarının dışında belli bir miktar mala sahip olan Müslümanların kendileri ve velâyetleri altındaki kişiler için yerine getirmekle yükümlü bulundukları mali bir ibadettir.

Büyük muhaddis Vakî' Bin Cerrah derki: Namazdaki eksiklikler sehiv secdesi ile telafi edildiği gibi, oruçtaki eksiklikler de fıtır sadakası ile telafi edilir. Fıtır sadakasının hikmetiyle ilgili Abdullah Bin Abbas (radiyallahu anhuma) ise şunları söyler: Rasûlullah (aleyhissalatu vesselam) oruçluları gereksiz ve çirkin sözlerden arındırmak ve yoksullara yiyecek sağlamak için fitreyi farz kılmıştır. Fitreyi kim namazdan önce öderse, bu makbul bir zekât, kim de namazdan sonra öderse, herhangi bir sadaka olur. (Ebu Dâvud, İbn Mâce)

Şafi mezhebine göre fıtır sadakası ramazan ayının başında, Hanefilere göre ise ramazandan önce de verilebilir. Hanbeli mezhebi bayramdan önce birkaç gün erken verilmesini caiz görürken, Malikiler ancak vaktinde eda edilirse geçerli olur görüşündedir. Tüm bunlarla birlikte fıtır sadakasını bayrama yakın bir sırada vermek en iyi olanıdır. Çünkü bu sırada fakirler kendi ihtiyaçlarını karşılayarak bayram için hazırlık yaparlar.

Fıtır sadakasını verirken ramazan ayında işlediğimiz kusurları dikkate alarak vermeliyiz. Ramazanda yapılan hayır ve hasenatların ecri daha fazla olduğu gibi Allah-u Teâla'nın şeytanları zincire vurduğu bu ayda işlenen günahların cezası da diğer aylara göre daha farklıdır. Dolayısıyla bu eksikliklerimizi giderecek olan fıtır sadakasını en güzel bir şekilde minnetten, riyadan, cimrilikten uzak duracak şekilde vermeliyiz.

Ramazan ayı ve zekât

Geçmişten günümüze Allah'ın farz kıldığı zekât ibadeti için özellikle ramazan ayı tercih edilmektedir. Hatta bazı insanlar daha senesini doldurmadığı halde sırf ramazan geldi diye zekâtını erkenden vermektedir.

Ramazan ayının faziletine dair hiçbir şüphe yoktur. Bu ayın diğer aylara göre bir takım meziyetlerinin olduğu Kur'an ve sünnette belirtilmiştir. Zekât da özellikle bu aya denk getirilerek daha fazla sevabın elde edilmesi umulmaktadır. İbn-i Abbas'dan (radiyallahu anhuma) rivayet edildiğine göre Allah Resulü (aleyhissalatu vesselam) ramazan ayı geldiğinde çok cömert olurdu. (Müslim) İmam Nevevî bu hadise binaen oruç günlerinde daha cömertlik yapmanın müstehap olduğunu bildirir.

Malum olduğu bu güzel ayın bir başka meziyeti de içerisinde barındırdığı berekettir. Öyle ki oruç nedeniyle zengin de fakir de aynı seviyede olmakta, yoksulların içerisinde bulunduğu hal daha fazla hissedilmektedir. Zekâtın ise bu aya denk getiriliyor olması bereket üzerine bereket katmaktadır. Aynı şekilde ramazanın hemen akabinde gelen bayrama hazırlık, halk arasında zekâtın bu aya mahsus kılınmasının nedenleri arasındadır.

Fıkıh kitaplarında havl yani nisaba ulaşmış mal, ekin değilse üzerinden kâmil bir yılın geçmesi gerektiği yazılıdır. Bir yıl ise şemsi olarak değil de kameri olarak hesaplanır. Bu da zekâtın her yıl oruç gibi on gün geriye doğru geldiğine işaret eder. İşte bu hesabı yapamayanlar veya farkında olmayanlar, ramazan ayı vesilesiyle zekâtı tam vaktinde eda etmektedirler. On gün meselesi basite alınabilecek bir mesele değil. Zira zekâtla ilgili birçok fıkhi mesele bunun üzerine bina edilir.

İslami devlet anlayışında zekâtın sabit bir ayda olması, farklı aylarda olmasından çok daha isabetlidir. Zira zekât memurlarının sabit bir zamanda bu işle meşgul olmaları devlet, zekât verenler ve fakirler açısından değerlendirildiğinde sosyolojik olarak birçok faydayı içerisinde barındırmaktadır.

İslami hizmetlerde bulunan medrese, STK, vakıf vb. yerlere Fıtır Sadakası ve zekât verilir mi?

Hayır kuruluşları, mal sahibinden aldıkları zekatı hak sahiplerine verdikleri durumda kendilerine zekat ve fıtır sadakası verilebilir. Fakat bunu çok iyi araştırmak gereklidir. Acaba kişinin Fıtır Sadakası'nı verdiği bu kuruluşlar gerçekten İslam adına hizmetlerde bulunuyor mu yoksa bulunmuyor mu diye. Fıtır ve zekât bir sorumluluktur. Sadece maldan çıkarmak yetmez. Kuran'da geçtiği üzere zekâtı hak edenlere vermek icap eder. 

Zekâtın verilmesi gerektiği kişileri zikreden Tevbe suresindeki ayette "Allah yolunda olanlar" kısmı Peygamber (aleyhissalâtu vesselam) zamanında Allah yolunda cihad eden kimseler için geçerliydi. İslam âlimleri genel bir mana ifade eden bu ayetteki maksadın sadece cihad değil, hayırlı hizmetlerde bulunan vakıflar, İslami sivil toplum kuruluşları, içerisinde ilmin okunduğu medreseler ve Kur'an kursları gibi yerlerin de bu kısma dâhil edilebileceğini beyan etmiştir.

İtikâf ibadeti

Hazreti Aişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem vefat edinceye kadar Ramazan'ın son on gününde itikâfa girer ve derdi ki; 'Kadir gecesini Ramazan'ın son on gününde arayın.' Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'dan sonra, zevceleri de itikâfa girdiler." (Buhârî, Müslim, Muvatta, Ebu Dâvud, Tirmizî, Nesâî, İbnu Mâce)

İtikâf, kitap, sünnet ve icma ile sabit olup nâfile bir ibâdettir. Ramazanın son on gününde ise müekked sünnettir. Sadece nezredilmek suretiyle vâcib olur. İtikâf senenin her ayında olabilir. İtikâfta oruç şart değildir. Ancak oruçlu olmak itikâfın adabından olup sünnettir. Hanefîlere göre vâcib olan itikâf için oruç şarttır ve beş vakit namazın kılındığı yerlerde olmalıdır. Şafiilere göre bütün mescidlerde itikâfa girmek caiz kabul edilmiştir.

Kadir gecesini aramak için Ramazanın son on günü de itikâfa girmek müekked sünnettir. İtikâfa girmek için cami veya mescid şarttır. Şartları yerinde olsa kadınlar da itikâfa girebilirler. İçinde cemaatle namaz kılınan camide kadınların itikâfa girmeleri mekruhtur. İtikâfın azı ve çoğu için belli bir müddet yoktur. Nezredilen itikâfı yerine getirmek gerekir. Zaruri ihtiyaç olmadan camiden çıkmamak gerekir. İtikâfta olan kişiyi ziyaret caizdir. İtikâfta olanın mubah şeylerle meşguliyeti caizdir. Ziyaretçilerle konuşması, onlarla kalkması, onları uğurlaması gibi.

Ramazan ayında sevaplar gibi günahlar da katlanır mı?

Bir kimse ramazan ayı gibi şeytanların zincire vurulduğu, insanların daha fazla yüce yaratıcıya yakın olduğu zamanlarda haram bir davranışta bulunursa, bunun günahı diğer aylara göre daha fazla olur. Mübarek mekânlarda, gün ve gecelerde yapılan hasenelerin fazlasıyla ecirlendirileceğiyle ilgili şüphe yoktur. Aynı durum yapılan günahlar için de geçerlidir. Bir kimse ramazan ayı gibi şeytanların zincire vurulduğu, insanların daha fazla yüce yaratıcıya yakın olduğu zamanlarda haram bir davranışta bulunursa, bunun günahı diğer aylara göre daha fazla olur. Aynı şekilde normal yerlerde işlenen günah ile Mekke ve Medine gibi mübarek şehirlerde işlenen günahın seviyesi bir değildir.

Ramazan ayı nasıl ihya edilmelidir?

İTTİHADUL ULEMA bu mübarek ayın iyi bir şekilde geçirilmesi için şu tavsiyelerde bulunmaktadır:

Her şeyden önce Ramazan ayını en önemli ibadet ayı görüp ibadetlerimizi ona göre ihlâsla ve samimiyetle eda etmeliyiz. Kur'an ayı olması nedeniyle bu mübarek günlerde Kur'an tilavetinin katbekat daha fazla sevaplandırıldığı bilincinde olup günde en az bir cüz okuyup mukabelelere iştirak etmeliyiz.

Özellikle gece ibadetlerine önem vermeyi ihmal etmeyelim. Bu tür ibadetleri sadece Kadir gecesine has kılmayalım.

Ramazan ayı ibadet ayı olmakla birlikte bir de ilim ayıdır. Okuduğumuz Kur'an'ın manasını da öğrenme adına çaba harcayalım. Bununla birlikte Peygamber Efendimizin hadis-i şeriflerini de mütalaa edelim.

Ramazan ayını birer davet ayı da yapmalıyız. Yakın akraba ve komşularımızı evlerimize davet edip kendilerini İslami açıdan bilinçlendirmek için çaba sarf etmeliyiz.

Ramazan ayı içerisinde olup hangi günde olduğu bilinmeyen ve Yüce Allah tarafından gizlenen bin aydan daha hayırlı olan Kadir Gecesi'ni bütün Ramazan ayı içinde arayalım, her geceyi kadir gecesiymiş gibi değerlendirelim. Son on geceyi, özellikle de tekli geceleri daha fazla değerlendirelim.

Bu değerli ay içerisinde ihmal etmememiz gereken bir diğer husus da duadır. Mademki bu ay Allah katında diğer aylardan daha kıymetli ve daha değerlidir öyleyse Allah'ın rahmeti de dualara olan icabeti de çok daha fazladır. Öyleyse bu ayda kendimize ve Müslümanlara dua etmeyi ihmal etmeyelim.

Bu ay içerisinde yapılan ibadetlerden sadece Kur'an tilaveti değil diğer ibadetlerin de sevabı diğer aylara göre çok daha fazladır. Bu bakımdan bol bol zikir çekerek hadis-i şeriflerde varid olan zikirlerden kendimize düzenli virdler edinmeliyiz.

Ramazan boyunca camiyi kendimize birer mesken edinmeli, cemaatle teravih namazını kılmalı ve cami cemaatiyle iç içe olmalıyız. Camide bulunan yaşlılara hürmet etmeli kendi mahallemizde bulunan çocukları cami ortamına çekmeliyiz.

Bu ayda üzerinde durulması gereken bir diğer mesele de zekât ve fıtır sadakalarıdır. Halkımız Allah'ın bir emri olan zekâtı ehline vermeli ve verdiği kişileri iyice araştırmalıdır. Çünkü bazen verilen bu zekât ve fıtırlar insanın yükünü/sorumluluğunu azaltmaktan ziyade daha da fazlalaştırabiliyor.

Aile reisleri bu ay içerisinde kendi fertlerine karşı sorumluluklarını tekrardan göz önünde bulundurmalıdır. Onların İslam'a ve Müslümanlara karşı olan bağlılıklarının gerekliliklerini kendilerine bildirmelidir.

İslami Sivil Toplum Kuruluşlarının bu aya özel tertip ettiği etkinliklere katılmalı ve gerekli hizmetlerde bizler de yer almalıyız.

Orucun sadece açlık ve susuzluktan ibaret olmadığını bilip öyle niyet getirmeliyiz. Ve ramazan boyunca sağlığımıza dikkat ederek iftar ve sahurlarımızı düzenli ve ölçülü bir şekilde yapmalıyız.

Müslümanlar olarak ramazan ayı ile ilgili eksikliklerimizden biride Ramazanı bir şenlik ve keyif ayı yapmamızdır. Özellikle bazı illerde yerel yönetimlerin sözde hayır yapma adına ramazanı anlamsızlaştıran etkinlikler yapması orucun asıl ruhuna zarar veriyor. Mümin kardeşlerimizin bu hususta çok dikkatli olması gerekir.

Kur'an-ı Kerim ve hadis-i şeriflerde de varid olduğu gibi Allah'ı gazaplandıran amellerden biri de israftır. Farklı ülkelerde bulunan kardeşlerimiz açlık ve susuzlukla imtihan edildiği böyle bir zamanda rahat ve bolluk içerisinde olan bizlerin fazlalıklarımızı israf etmemiz haramdır. Bu bakımdan bu hususa dikkat etmeli ve kardeşlerimizi uyarmalıyız.

Allah (celle celaluhu)'nun biz müminler için ölümü ne zaman nerede takdir edeceği belli değildir. Bu bakımdan bu ramazanı son ramazanmış gibi idrak edip ibadetlerimizi en güzel şekilde ifa etmeliyiz. (İLKHA)

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.