Şehid Şeyh Said ve 46 yareninin idam edilmesinin üzerinden 97 yıl geçti

Şehid Şeyh Said ve 46 yareninin idam edilmesinin üzerinden 97 yıl geçti
"Benim bu değersiz dallarda asılmama pervam yoktur. Muhakkak ki mücadelem Allah ve dini içindir" sözünü tarihe kazıyan Şeyh Said, 46 yareniyle birlikte idam edilişinin 97’nci yıldönümünde rahmet ve minnetle yad ediliyor.

Şeyh Said ve 46 yareninin, 29 Haziran 1925'te Şark İstiklal Mahkemeleri tarafından Diyarbakır'da idam edilmelerinin üzerinden 97 yıl geçti.

Müslüman halkın dini ve kültürel değerlerine karşı İttihat ve Terakki zihniyetinin başlattığı süreçte yaşanan zulümlere karşı durduğu için hedef alınan halk önderi Şeyh Said ve yarenleri, darağacına çıkarıldı.

Şeyh Said Efendi'nin şehid edilmesinin ardından ise Müslüman Kürt halkı üzerinde büyük bir zulüm furyası başlatıldı.

Sürgünler ve toplu katliamlarla beraber İslami değerlere karşı tasfiye süreci işletildi. Bu dönemde binlerce insan katledildi. Toplumun önderleri konumunda olan birçok âlim idam edildi. Kadın, çocuk, yaşlı demeden insanlar hayattan koparıldı.

 

Kıyamın başlangıcı

Tarihin unutulmaz hadiselerinden olan 1925 Şeyh Said Kıyamı; 13 Şubat 1925 tarihinde, Dara Hênê (Hani) vilayetinin Eglê (Eğil) bucağına bağlı Pîran (Dicle) köyünde başlamıştı. Osmanlı’nın çöküşünden sonra İslam'a verilecek zararlardan endişe eden ve endişesini de gittiği her yerde dile getiren Şeyh Said Efendi, sahip olduğu her şeyi bu mücadelede feda etmişti.

Halifeliğin kaldırılması ve "Türk Ulus Devleti"nin oluşturulmasıyla sistemin dayatmaları sonucu, İslami kurumlar kapatılmış, İslami eğitim sistemi lağvedilmişti. Bu gidişatın zulüm olduğuna ve buna karşı durulması gerektiğine inan Şeyh Said, kıyamının bir tevhid mücadelesi olduğunu dile getirmiştir.

Tamamen İslami bir endişe ile kıyam gerçekleştirildi

Şeyh Said’in mücadelesi bazı kesimlerin dillendirdiği gibi kavmi, entinisiteye dayanan bir süreç değildi. Bu anlamda gayret içerisine girenler bu büyük zatı bir bölgeye, bir halka münhasır kılarak milliyetçi/ulusalcı bir karaktere büründürerek, onu Müslüman milletlerden zihni ve duygusal olarak koparmayı hedeflemektedir. Şeyh Said Efendi'nin mücadelesi Kürdistan'a hapsedilecek ve sadece Müslüman Kürt halkının özeline indirgenecek bir kıyam değildi. Bu mücadele tarih boyu var olan hak-batıl mücadelesinin örneklerinden biriydi.

Cumhuriyetin ilanından sonra Hilafet kurumunun lağvedilmesi ve İslami değerlere olan saldırılar, Osmanlı bakiyesi topraklarda tüm Müslüman halklarda olduğu gibi Kürtler üzerinde de çok büyük olumsuz etkilere neden oldu.

Kemalist/laik sistem Türk etnik ulusçuluğunu siyasal sisteme dönüştürürken bu toprakların asli unsuru olan Kürtleri de dışlamıştı. Bütün bu gerekçelerin tamamı Şeyh Said hareketine zemin hazırlamıştı. Şeyh Said Efendi ve tüm Kürt ileri gelenleri bir durum değerlendirmesi yapmış ve karşı çıkılmaması durumunda bu vebale ortak olunacağına kanaat etmişlerdi.

"Ne ben Hazreti Hüseyin’den daha değerliyim ne de benim ailem onun ailesinden daha kıymetlidir"

Şeyh Said, mücadelesinin ilk aşamalarımda çoğu zaman ailesinden uzak kalıyordu. Artık zamanını, geliştirdiği İslami değerleri ayakta tutma mücadelesine adıyordu. Bu süreçte hanımıyla çok dikkat çekici bir diyalog yaşayan Şeyh Said, şu dersi veriyordu:

"Eğer ben ve bu bastonum yalnız da kalsak ben yine de bunlara karşı çıkacağım. Ne ben Hazreti Hüseyin’den daha değerliyim ne de benim ailem onun ailesinden daha kıymetlidir. Eğer ben bunlara karşı çıkmazsam zebaniler sarığımdan tutup beni cehenneme atarlar, siz o zaman bana yardım edebilecek misiniz? Onlar bana demezler mi ‘Ey Said! Allah o kadar mal mülk verdi sana. Sen Allah için ne yaptın? Bunlar Allah’ın emirlerini ayaklar altına almışlar. Evet ben cihada başladım ve korkanlar, cihat edemeyecekler, hastalar gelmesinler. Bu yol korkakların yolu değildir!"

Şeyh Said savunmasını verir

Daha sonra baskı, zulüm ve katliam dolu günlerde, Şeyh Said ve arkadaşları tutuklanarak Diyarbakır'a getirildi.  Ardından Şeyh Said Efendi, zulümleri ve katliamları meşrulaştıran dönemin Şark İstiklal Mahkemelerinde yargılandı.  "Yargılama" sürecinde konuşan Şeyh Said, savunmasında, İslam hukukundan hareketle kıyamın vacip olduğunu, sistemin halka zulmettiğini, küfrün yayılmaya başladığını, İslam'a saldırı olduğunu belirterek hareketinin başlama sebeplerini anlatmıştı.

İdam sehpasına çıkışı

Şeyh Said, bugün Diyarbakır'ın merkez Sur ilçesinde kendi adıyla anılan "Şeyh Said Meydanında" idam edildi. 97 yıl önce 46 arkadaşıyla beraber idam sehpasına çıkarılan Şeyh Said Efendi'nin yüzünde ve hareketlerinde hiçbir korku ya da tereddüt olmamakla beraber tekbirlerle idam sehpasına gittiği o günün tanıkları tarafından anlatılagelmiştir.

Şeyh Said: "Mücadelem Allah ve dini içindir"

İdam edilmeden önce varlık gerekçesini ortaya koyarak, "Benim bu değersiz dallarda asılmama pervam yoktur. Muhakkak ki mücadelem Allah ve dini içindir." şeklindeki tarihi ifadeleri haykırmış, kendinden sonra gelecek nesillere hem davasının mefhumunu anlatmış hem de zalimlerin yüzene hakkı haykırmıştı.

İstiklal Mahkemelerinde göstermelik bir yargılamanın ardından 29 Haziran 1925 tarihinde idam edilmiştir.

Onun idamının arkasındakiler, kabrinin varlığına da tahammül edemeyerek, defnedildiği yeri gizlemişlerdir. (İLKHA)

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.