Takvim kültürümüze ne oldu?
İki hafta önce yazmış olduğum “Kültür Emperyalizminin tahribatları!” adlı yazımda emperyalistlerin silahla yapamadıklarını kültür emperyalizmi ile sosyal ve kültürel olarak bizleri çökertip köle ettikleri konusu üzerinde durmuştum.
Bu yazımda da kültür emperyalizminin açtığı tahribatların yanı sıra teknolojik gelişmeler ve iletişim çağının getirdikleri yeniliklerle yaşam tarzımızın değişmesi, gelenek-görenek ve kültürümüzden uzaklaşmamızı ele alacağım…
Gerek emperyalistlerin planları, gerekse gelişen ve dayatılan hayat tarz ve metodu sonucunda sadece kültür ve sosyal değerlerimizi değil, aslında kendimizi de kaybediyoruz. Sonra da hatırladıkça geçmişimize nostaljik bir anı olarak bakıp, “Ne güzel günlerdi” deyip dururuz. Fakat kendi elimizle o günleri terk ettiğimizi nedense göz ardı ederiz.
Mesela bir daktilo kültürümüz ve “F klavyemiz” vardı. Yıllarca okullarda daktilo dersi verilmesine rağmen Avrupa’ya uyacağız diye “Q Kalavye” ye geçtik. Sonra da bilgisayar, tablet, mobil iletişim ve cep teknolojileri ile daktilo diye bir kültürümüz kalmadı. Oysa neler kaybettiğimizin farkında bile değiliz. Yeni iletişim teknolojileri ile yetişen nesiller okumaktan ve yazmaktan uzak bir şekilde yetişti. Hayat hızlanmasına rağmen bırakın cümleleri kelimeleri bile kısaltarak yazar oldular. Okuma derseniz zaten bir paragraf bile okumaktan üşenir hale gelen bir toplum olduk. Elimiz kalem tutmaz oldu. Bir not almaktan ve kalem taşımaktan aciz hale geldik.
Eskiden evlerimizi, işyerlerimizi, okul ve sınıflarımızı süsleyen takvimlerimiz vardı. Okulda öğretmenler ilkokulda bizlere kartondan takvim hazırlama ödevleri verirdi ve bunu büyük bir mutlulukla yapardık. Dükkânımızı açtığımızda ilk olarak o günün takvim yaprağını koparıp okur ve kaldırırdık. Sınıfta ilk olarak kara tahtanın sağ üst köşesine gün, ay ve yılı rakamla, altına da haftanın hangi gününde isek o günü yazardık. Zamanın kıymeti ve bereketi vardı. Evlerimizi aynı şekilde takvim süsler, hem miladi hem de hicri olarak hangi dönemde olduğumuzu bilirdik. Tarihte bugünden, özlü sözler, ayet ve hadislerden bebek isimlerine kadar birçok faydalı bilgiyi öğrenirdik. Havanın ne zaman soğuyacağı veya ne zaman ısınacağını? Cemrenin ne olduğunu ve ne zaman hangi cemrenin düşeceğinden, namaz vakitlerine kadar birçok ansiklopedik ve hayati bilgiye kolayca ulaşırdık. Şimdi bütün bunları unuttuk. Nesillerimiz zaten cemrenin ne olduğunu bile bilmiyor. Birçok uygulamayı tablet ve cep telefonlarına yükleyen teknoloji şirketlerinin esiri olduk. Alıştık her şeyi internetten sormaya zaten. Bütün bu bilgileri belki elde edebiliriz lakin o samimiyet ve hazzı hiçbir zaman alamayacağız. Kol ve duvar saatinden, çalar saate kadar olan birçok alette neredeyse tarih oldu. Telefondaki uygulamalar onlara da ihtiyaç bırakmıyor. Şimdi sadece paralı olup ta pahalı saatlerde “Karizma arayanlar” dışında kimse saat takmıyor. Ne oldu bize böyle? O takvimlerde ne faydalı bilgiler ve anılar vardı. İslam ve tarih büyüklerimizin hayatları, mücadeleleri, doğum ve vefat yıldönümleri bizlere hatırlatılırdı. İnternet ise bizi bağımlı birer köle yapmaktan öte bir şey yapmıyor.
Bu şekilde gazete, dergi ve kitap okuma alışkanlığı da gittikçe ortadan kalkıyor. Aynı yazıları belki internetten de okuyabiliyoruz, yalnız elimize aldığımız gazete vd. mecmualardan aldığımız zevki o mecralardan almıyoruz. Artık varsa yoksa tablet ve telefonlar. Hayatımızı bu küçük cihazlarla esir alıyorlar. Bizlerde kendi inanç, tarih, örf ve sosyal değerlerimizi unutarak bağımlı olmakla ilerleyeceğimizi ve mutlu olacağımızı sanıyorsak yanılıyoruz.
Selam ve dua ile…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.