Yapıcıoğlu: "Yusufiler hürriyetlerine kavuşmadan adalet tecelli etmiş olamaz"

Yapıcıoğlu: "Yusufiler hürriyetlerine kavuşmadan adalet tecelli etmiş olamaz"
Partisinin Diyarbakır 2'nci Olağan Kongresine katılan HÜDA PAR Genel Başkanı Yapıcıoğlu, 25 yıldan fazla cezaevlerinde kalmaya devam eden Yusufilerin hürriyetlerine kavuşmadan adaletin tecelli etmiş olmayacağını söyledi.

Partisinin Diyarbakır 2'nci Olağan Kongresinde önemli açıklamalarda bulunan HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu, Yusufilerin hürriyetlerine kavuşmadan adaletin tecelli etmeyeceğini söyledi.

HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu, Seyrantepe Spor Kompleksinde gerçekleşen HÜDA PAR Diyarbakır 2'nci Olağan Kongresinde gündeme dair önemli değerlendirmelerde bulundu.

"Ana temamız insan ve adalet"

Yola çıktıklarında 'Dürüst Siyaset Gerçek Adalet' diye yola çıktıklarını belirten Yapıcıoğlu, bu yolculuk sırasında türlü zorluklarla karşılaştıklarını vurguladı.

Yapıcıoğlu, "Bu yolculuğumuz sırasında türlü zorluklarla karşılaştık. Karşılaştığımız bu zorluklardan bazılarında şehitler verdik. Diyarbakır'ın aziz şehitleri Hasan'a, Hüseyin'e, Riyad'a, Cumali'ye, Turan'a, Yasin'e ve Aytaç'a rahmet olsun. Onlar mazlumca şehit edildiler. Ama bir çıra gibi yolumuzu aydınlattılar. Zulüm nedir, adalet nedir herkese gösterdiler. Zalimin yüzündeki perdeyi yırttılar. Vahşette sırtlanları utandıracak kadar vahşileşenleri tüm dünyaya dost düşman herkese gösterdiler. Ana temamız insan ve adalet. 'Önce insan, Öncelik adalet.' Adalet insan için, insanın çabası da adaletin yeniden tesisi için. Yola çıkarken adaleti birinci öncelikli hedefimiz olarak kabul ettik ve adaletin hiçbir şeye feda edilemeyeceğini söyledik. Adalet bizim sürekli talebimiz oldu. Israrla bunu ülke gündeminde tutmanın bir sonucudur ki ülke gündeminde birçok kişinin gündemi adalet oldu." dedi.

"Yüz yılı aşkındır bu coğrafyada zulümler işleniyor"

28 Şubat darbesi ve 28 Şubat sürecinde yaşananlara değinen Yapıcıoğlu, şunları kaydetti:

"Dindar insanlar aleyhine cadı avı başlatılan o süreçte, kızlarımızın örtülerinden dolayı okullardan uzaklaştırıldığı, yerlerde sürüklendiği, dindar insanların memuriyetlerine son verildiği, gümüş yüzük takanların ordudan atıldığı o günlerde gözlerden uzak yerlerde bir şey daha oluyordu. Genelkurmayın brifing salonlarında yüksek rütbeli hâkimler yüksek rütbeli askerlerden talimat alıyorlardı. O talimatları alan hâkimler İslami kesim aleyhine bir yargı terörü estirdiler. O günlerin şahidi olarak yakinen biliyoruz. O günün yargı terörünü estiren yargıçlardan birinin ölüm haberi ajanslara düştü. Ülke gündemini çokça meşgul eden davaların görüldüğü mahkemenin başkanı hiçbir torpilin olmadığı, hiçbir rütbenin fayda vermediği, yalancı şahitlerin bulunmadığı, insanların azalarının şahitlik ettiği o yüce divana gitti. Herkes yaptıklarının hesabını verecek. Geçenlerde Sayın Cumhurbaşkanı bir laf etti: 'İnsanlar adalet talep ediyor. Eğer insanlar adalet talep ederken çığlık atacak duruma gelmişse sorun var' diyor Cumhurbaşkanı. Sorun bugün değil. Dönemin başbakanı rahmetli Erbakan hocanın Bingöl'de yaptığı bir konuşmada yargılandığı günlerde de başlamadı. Sorun çok eski. Yüz yılı aşkındır bu coğrafyada zulümler işleniyor. İnsanlar çığlık atıyor. Zulüm altında inleyen insanlar çığlık atıyor. Çığlıklar arşa yükseldi. 28 Şubat'ın brifingli yargısı gibi zulmeden, başka yerlerden emir alan FETÖ yargısı da vardı. Onların büyük bir kısmı başka hâkimlerin karşısında hesap veriyor. Onların önemli bir kısmı bugün cezaevlerinde. Ama onların zulmen cezaevlerine hapsettiği Yusufiler de cezaevlerinde kalmaya devam ediyor. Onlar hürriyetlerine kavuşmadan adalet tecelli etmiş olmaz. Onların yolunu gözleyen anneler yolu gözlemeye devam ettikçe adalet tecelli etmez. Çocuklarına hasret anne babalar, babalarına hasret çocuklar, eşler… Kimilerinin gençliğini çaldılar. Kiminin babasının cenazesine katılma haklarını gasp ettiler. Bu zulümler halen devam etmekte. Halk çığlık atıyor. Ama çığlıkları duyan yok. Biz zulümden bizar olmuş halkın feryadını memleketin dört tarafına ulaştıracağız. Ne zamana kadar? Hak yerini buluncaya kadar."

"Memleketin hangi meselesine el atarsanız onun altında adaletsizlik yattığını görürsünüz"

Memleketin hangi meselesine el atıldığında onun altında adaletsizliğin yattığının net olarak görüldüğünü söyleyen Yapıcıoğlu, "Zulüm sadece mahkeme salonlarında mı işlendi? Şu anda taşeron işçilerle ilgili düzenleme var. Onlara kadro vereceklerini söylediler. Bu kadrolar adil bir şekilde dağıtılıyor mu? Güvenlik soruşturmasına takılan insanlar seslerini duyurabiliyor mu? Sadece 28 Şubat'ın brifingli yargısı, FETÖ yargısı mı zulmetti? O zamanın memurları bir hafıza oluşturdu. O hafızayla hareket eden memurlar halen devam ediyorlar. Yanlış iliklenen düğmelerin üzerine yeni düğmeler ilikleniyor. Evet, o gün devletin hafızasına pek çok insanı terörist diye, devlete millete zararlı unsurlar diye yazdılar. O gün pek çok insanı 'milleti birbirine düşüren insan' diye lanse ettiler. Bunu en iyi şimdi hükümet edenler bilir. Sayın Cumhurbaşkanı, siz de okuduğunuz bir şiir yüzünden Diyarbakır'da yargılanarak halkı kin ve nefrete tahrikten mahkûm edilmediniz mi? Okuduğunuz şiir halkı kin ve nefrete mi yönlendiriyordu? Ama minareyi çalan kılıfını uyduruyor. O dönemlerde benzer kılıflarla benzer kumpaslarla, hukuksuzluklarla yargılanmış insanların çocukları dahi işe giremiyorlar. Güvenlik soruşturmalarında karşılarına çıkıyor. Senin annen, baban, kardeşin veya amcan devlet aleyhine suça karıştı diye gençler işten mahrum ediliyor. Bu zulüm değil midir? Memleketin hangi meselesine el atarsanız onun altında adaletsizlik yattığını net olarak görürüsünüz." ifadelerini kullandı.

"Onlar Kürtlerin değil, ancak kendilerinin temsilcisi olabilirler"

Memleketin en büyük sorununun Kürt sorunu olduğuna dikkat çeken Yapıcıoğlu, konuşmasına şöyle devam etti:

"Adaletsizlik diz boyu. Memleketin en büyük sorunu Kürt sorunu iken yüz yıla yakın bu zulüm devam etti. Bu zulüm bitecek diye bir süreç başlatıldı. Biz o gün de bu sürece çözüm süreci değil, çatışmasızlık süreci dedik. Çünkü çözüm çıkmayacağı belliydi. Çünkü sürecin temeli yanlış atılmıştı. Çünkü yanlışlığın sonuçları sebep olarak algılanmıştı. Yapılan yanlışlardan biri de sorunun elinde silah olanların silah bırakmasına indirgenmiş olmasıydı. Onları tek temsilci gören, elindeki silahları bırakma şartıyla pazarlığa oturanları defalarca uyardık. 'Onlar Kürtlerin değil, ancak kendilerinin temsilcisi olabilirler.' dedik. Temel hakları pazarlık konusu yapmayın dedik, sesimizi duyuramadık. O gün o süreci yürütenlere silahı bırakmayacaklar dedik, yine dinletemedik. Bu çağrılarımızdan dolayı türlü türlü olumsuzluklarla itham edildik. Sonra ne oldu? Adına çözüm süreci denilen süreçte şehirler silah ve patlayıcı deposuna çevrildi. Çatışmalar başladıktan sonra meşru talepleri rehin edenler, bu kez 'biz bu saatten sonra hiçbir şey yapmayacağız, bizim muhataplarımız yeniden silaha sarıldılar, kiminle konuşacağız?' diye daha önce söylediklerini tersten konuşmaya başladılar.

Şu anda çatışmalı süreç başladı diye meselenin çözümü adına adım atmayanlar eski hafızalarından kurtulamadıklarını ortaya koydular. Neydi o hafıza? Elinde silah olanları yanlış mevkide oturtmak, bütün Kürtlerin temsilcisi görmek. Çatışmaların yeniden başlaması, meşru hakların tanınmasına herhangi bir engel teşkil etmemelidir. Tam tersine eğer hükümet gerçekten bu konuda samimiyse, memlekette huzur gelmesini istiyorsa birilerinin elindeki silahın tehdidiyle değil, gerçekten adaletin gereği diye meşru talepleri karşılamak zorundadır."

"Afrin, hükümetin Amerika'yla kurduğu dostluğun sonucudur"

Silahlı çatışmaların, meselenin bir sonucu olduğunu dile getiren Yapıcıoğlu, "Silah sorunun sebebi değildir, sonucudur. Afrin de bir sonuçtur. Afrin, hükümetin Amerika'yla kurduğu dostluğun sonucudur. Kürt meselesinde yapılan yanlışlıkların, haksızlıkların sonucudur PKK. PKK bir sonuçtur. Sonuç olanlar sebep olarak görüldüğü müddetçe doğru bir çözüme ulaşmak mümkün olmayacaktır. Çatışmalar başladı diye haklar rehin tutulursa, çatışmanın başlamasından zerrece hoşlanmayanlar bile bundan zarar görüyorsa, çatışmalar başladı diye Irak Kürdistanı'yla ilişkiler bozuluyorsa zihniyette ve bakış açısında bir problem vardır." dedi.

"Eğer siz adaleti ayakta tutamazsanız siz devleti de ayakta tutamazsınız"

Milletin gündeminin geçim, işsizlik ve ekonomik sorun olduğunu söyleyen Yapıcıoğlu şunları kaydetti:

"Önce insan öncelik adalet. Adalet terazisi memlekette doğru tartmıyor. Memleketin en önemli sorunlarından biri de ekonomik sorunlardır. Geçim darlığı, işsizliktir. Fakat seçimlere daha 20 ay varken siyasetin gündeminde seçim ittifakları, uyum yasaları veya seçimlerin öne alınıp alınmayacağı var. Bu kongre süreçlerinde pek çok yerde söyledik. 2012 yılında anayasa değişikliği için kurulan uzlaşma komisyonunda meclisteki partilerin dördü de asgari ücretin vergiden muaf olması için anlaştılar. Fakat millete verdikleri sözü unuttular. İşsizlik çift haneli rakamlara çıktı ve daha da tırmanacak gibi görünüyor. Kendi imkânlarıyla kendi ekmeğini kazanmak isteyenler partizanca muamelelerle karşılaşıyorlar. Diyarbakır teşkilatımıza derdini anlatan bir seyyar satıcı, kendisine ayrılan yerde sebze satarak nafakasını kazanıyor. Belediye kendisine diyor ki 'eğer sen burada iş yapmaya devam etmek istiyorsan AK Parti il başkanlığına uğra. Onlar uygun görürse sen burada pazarcılık yapmaya devam edebilirsin.' Kayyumlardan önce, belediye başkanları mensup oldukları partiyi adres gösteriyorlardı. Onların şehri iyi idare etmediğinden yakınan hükümet, Ankara'dan kayyum atadı. Siz pazarcılık yapan ve ailesinin rızkını kazanan pazarcının gideceği il başkanlığını değiştirmek için mi kayyum atadınız? Zulümde vardiya değişimi mi diyelim? Eğer zulüm devam edecekse, eğer pazarcının kazandığı 3-5 kuruşuna birilerini ortak edecekseniz bu nasıl adalettir! Açılan kadroları, siyasi erkânın hadi hepsini katmayalım bir kısmı menfaat karşılığında pazarlıyorsa -siyasi veya maddi menfaat fark etmez- memleketin çivisi çıkmış demektir. Eğer siz adaleti ayakta tutamazsanız siz devleti de ayakta tutamazsınız. 'Adalet mülkün temelidir' öylesine söylenmiş bir söz değildir. Eğer adaleti yıkarsanız o yapı temelini kaybeder."

"Siz bir âlimin verdiği fetvayı beğenmeyebilirsiniz ama ilmi bir meseleyi adliyeye havale edemezsiniz"

Herhangi bir Müslümanın, dinin herhangi bir söylemine itirazı olduğunda, İslam düşmanlarının istifade edeceği şekilde bunun ulu orta söylenmemesi gerektiğini vurgulayan Yapıcıoğlu, "Suni gündemlerden biri de bir hocanın 5-10 yıl önce verdiği bir fetva üzerine koparılan fırtınalardır. Ve o söz gerekçe yapılarak İslam düşmanlarını topyekûn saldırıya geçmesi. Belki bu vahametin üzerine tuz biber olan soruşturma. Sayın cumhurbaşkanının çıkışından sonra o sözlerin sahibi hakkında savcılık, halkı kin ve düşmanlığa tahrikten soruşturma açmış. Siz bir âlimin verdiği fetvayı beğenmeyebilirsiniz. Bir ayet veya hadise farklı bir yorum getirebilirsiniz. Ama ilmi bir meselede siz olayı adliyeye havale edemezsiniz. Aynı sözlerden dolayı ana muhalefet liderlerinden biri savcılığa başvurmuş. Savcılık soruşturmayı tamamladıktan sonra şubat ayında bu sözler suç oluşturmaz diye takipsizlik kararı vermiş. Ama sayın cumhurbaşkanı itiraz etti diye başka bir savcı jet hızıyla soruşturma başlattı. Adaleti tesis etmesi için görevlendirdiğiniz kişilerin talimatla hareket etmesi adaleti yaralıyor. Bir şey daha; dediğim gibi bu tartışmalar başladıktan sonra asıl dertleri İslam olanlar koro halinde İslam'a hakaret etmeye başladılar. Bu tartışmayı başlatanlara tavsiyemiz; herhangi bir Müslüman bir âlimin herhangi bir söylediğine itirazı varsa İslam düşmanlarının istifade edeceği şekilde ulu orta bunu söylemesin. Yanlışı düzeltmenin, nasihat etmenin, eleştirmenin bir üslubu, bir adabı vardır. Herhangi bir işini İslam'a göre düzenleme veya ona göre hareket etme derdi olmayanlar, mal bulmuş mağribi gibi dinimize hakaret ediyorlar. Hükümet cenahından peş peşe açıklamalar… ilahiyat fakülteleri ve Diyanet konuşmalı. Zaten konuşuyorlar. Onların konuşmasına kimse bir şey demez. Ama din konusunda sadece ilahiyat fakülteleri, sadece diyanet konuşacak derseniz olmaz. İslam'da ruhban sınıfı yoktur. Aksi bir davranış, yani herkesi susturup sadece resmi sıfat taşıyan diyanet mensuplarının ve ilahiyatçıların konuşması mümkündür derseniz bu, dinin devletin tekeline alınmasıdır. Bu kabul edilebilecek bir şey değildir ve kabul edilmeyecektir." dedi.

"Bizim hiçbir partiden, hiç kimseden ittifak beklentimiz yoktur"

Kendilerinin hiçbir partiden ve hiç kimseden ittifak teklifi beklentilerinin olmadığını belirten Yapıcıoğlu, şunları söyledi: "Siyasetin gündemindeki konulardan biri de ittifaklar konusudur. Bize göre eğer normal zamanında yapılacaksa Kasım 2019'da yapılacak seçim için şimdiden ittifakların konuşulması normal değildir. Öyleyse 20 ay varken niye ittifaklar o kadar konuşuluyor? Ya seçimi öne alacaklar ya da ülkenin gündemini değiştiriyorlar. Millet bize soruyor. Erken dediğimizde bize şunu soruyorlar; siz şu ittifakta bu ittifakta yer alacak mısınız? Siz ittifak yapar mısınız yoksa kapılarınız kapalı mı? Parti olarak almış olduğumuz bir karar yoktur. Diyorlar ki siz ittifaklara kapalı değilseniz o zaman HÜDA PAR bütün partilerden teklif bekliyor. Söyledim, bir kez daha söylüyorum; bizim hiçbir partiden, hiç kimseden ittifak beklentimiz yoktur. Kategorik olarak şu veya bu partiyle ittifak yapmayız diye bir önyargımız da yoktur. Bizim bir çizgimiz vardır. Bizim değerlerimiz vardır. O değerlerimize zarar verecek, çizginin dışına çıkaracak hiçbir harekette bulunmayız. Herkes şunu bilsin. İslam'a ve bizim değerlerimiz olan şeylere, Müslümanlara açıktan fiilen saldıranlarla bizim yürüyecek tek bir adımımız yoktur." (İLKHA)

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.