Dindar Nesil!
Muhafazakar iktidarın on altı yıllık serencamı sonucunda oluşan hedefsizlik ve rehavet maksimum limitte seyrederken, İslami kesim olarak çok acı bir fiyaskoyla karşı karşıya kalmış durumdayız. Yetiştirilmeye çalışılan “dindar nesil” şeklen muhafazakar, aslen tüketim kültürüne ve nihilizme müptela birer ucube haline gelmiş durumda. Aslında şeklen dahi muhafazakarlık bu nesilde bir kaplumbağa kamburundan başka bir şeye benzemiyor. Ağır aksak ve zoraki bir etiket belki.
Hedefine “İslami devrim” i koymuş önceki kuşağın post modern torunları hedeflerine İslami olan hiçbir amaç koymadan hippi tarzı bir hayat sürer olmuş. Ahlak ve haya yerine daha çok özgürlük alanları oluşturulmuş sosyal ağlarda poz veriyorlar. Fallingstars (kayan yıldızlar) akımına kapılmış imamın manken kızları, ziynetin bilerek gösterilmesinin mahremliğini bırakın bir yana ziyneti üstüne basa basa sergilemenin kabalığını ve absürtlüğünü yaşamada Nişantaşı’nın son model laik kızlarıyla yarışı başa baş götürmekteler.
Hasıl-ı Kelam liste kabarık ve hiç iç açıcı değil. Gençlik doğru düşünceyi doğru yorumlama becerisine sahip değil. Sonuç; hiçbir şey.
Peki, sorun ne?
Her şeyden önce “dindar nesil” vurgusunun yanlış mecralarda dile getirilmesi bu yöndeki inşanın da yanlış mecralarda sürdürülmeye çalışılmasına sebep vermiştir. Siyasi erkin dindar nesil yetiştirme vurgusunun siyaset içinde yankılanması dindarlıktan ziyade alabildiğine politize olmuş bir gençlik kazanımı ortaya çıkarmıştır. Hedefe konu olan gençlik tüm çaba ve kuvvetini politik kimlik oluşturmaya adadığı için vurgudaki “dindarlık” atıl kalmış ve bir türlü bağlamına oturtulamamıştır.
Oysa daha başından beri dindar nesil vurgu ve çabası siyasi erkin politik maslahatından azade olmalı ve ancak eğitim kurum ve kuruluşlarının üstleneceği bir program olmalıydı. Ya da en azından, siyasi erk bu alana hiç müdahale etmeden sosyal dokunun bu yöndeki çabalarına engel olmamakla zaten bu konudaki bir kazanıma en iyi faydayı vermiş olacaktı. Çünkü iktidarın en muhafazakar biçiminde dahi olursa “nesil inşa etme” yetkisini kendinde görmesi aslında başlı başına büyük bir problemdir. Söz gelimi; Ak Parti’nin kendi seçmen kitlesini kurtarmaya ve kimlikleştirmeye yönelik bu vurgusu aslında yıllardır aynı seçmene zorla giydirilmeye çalışılan “laik-Kemalist” ideolojinin baskısına başkaldırıdan başka bir şey değildir. Ama aynı zamanda düşmandan devşirilen kes-kopyala-yapıştır pratiğinin de düşmana benzemekten başka bir sonucu vermesi beklenilemezdi. Nitekim gelinen noktada inşa edilmeye çalışılan “dindar nesil” dindar olmanın haricinde her şey olmaya meyyal durumda. Evet, Aşırı politik bir nesil oldu, sorgulamayan, eleştirmeyen, itaatkar birer partili nesil oldu, partizanca düşünüp partizanca hareket eden bir nesil oldu, modernizmin tüm yelpazesini içkin rol-modeller oluştu ama dindar bir nesil maalesef oluşmadı. Oluşan istisnai durumlar ise genele etkisi bakımından pek kayda değer değil.
Şimdi gelinen nokta Türkiye kültür ve medeniyet havzasının avantaj ve handikaplarının farkına varılmadığının bir kanıtıdır. Aynı zamanda İslam anlayışının da çok iyi anlaşılmadığının da kanıtıdır. İslami eğitim kaynağının ve iletişim biçiminin yeniden okunmasına ihtiyaç duyulduğunun farkına varmış bulunuyoruz. Çünkü İslam insan yetiştirme çabasını kendine haz bir metodolojiyle sunmaktadır. İslam’ın insan yetiştirme metodu diğer herhangi bir dini veya seküler yapılanmanın ideolojik kalıplarıyla asla uyuşmaz. Bu yönde bir eğitim çabasının da İslami bir sonuç vermesi beklenemez.
Anlaşılan o ki, iddia sahiplerinin bu iddialarını tekrar gözden geçirmeleri gerekiyor. Hem iddialarını yürütülebilirlik açısından değerlendirmeleri hem de bu iddianın muhtevasının haiziyeti bağlamında çaba sarf etmeliler. Yoksa form ve ritüel düzeyinde yapılmaya çalışılan bir inşa süreci elbette başarısızlığa uğramakla mukadderdir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.