Dünya-Ahiret Dengesi
Ahireti kazanmanın yolu dünyadan geçer. Ahiret hayatı, dünya hayatının devamı niteliğindedir. Sonsuz olan ahiret hayatında bulunacağımız durum, dünya hayatında yaptıklarımızla olacaktır. Yani dünya hayatında yaptıklarımızla ahiretteki durumumuzu belirleyeceğiz. Dünya’da mutlu olup, ahiret için iyi hazırlık yapmakta, Allah’ın dinine göre yaşamakla olur. Ahiret hayatında azaba uğrayanlardan olmamak için dünya hayatında Allah’ın hükümlerine göre yaşamalıyız. Allah’ın hükümleri ile yaşamak, hem bu dünya hayatı için hem de ahiret hayatı için kurtuluşa ermektir.
Dünya ve ahiret hayatı arasında bir devamlılık söz konusudur. Ahiret hayatı, dünya hayatından sonra gelerek, dünya hayatının bir devamıdır. Dünya hayatında ne yaparsak, ahiret hayatında onu buluruz.
Dünya hayatı için kazandıklarımız bizlere sadece birer emanettir, gelip geçicidir. Bu dünyada ahiret için yapacağımız hazırlıklar ebedi olarak ahirette kazanacaklarımızdır.
İslam dininin dünya-ahiret hayatı için dengeli bir yaklaşımı vardır. Hem dünya hayatını yaşama, hem de ahiret hayatına hazırlık için, dinimiz, ahiret-dünya ilişkisi ile ilgili bir ölçü belirlemiştir.
"Allah'ın sana verdiğinden ahiret yurdunu iste; ama dünyadan da nasibini unutma. Allah’ın sana ihsan ettiği gibi, sen de (insanlara) iyilik et. Yeryüzünde bozgunculuğu arzulama. Şüphesiz ki Allah, bozguncuları sevmez." -Kasas: 77-
Bizde bu ölçüye göre dengeli bir hayat sürdürmeliyiz. Bir bölüm Müslüman gibi ahireti unutarak hırsla dünyaya bağlı kalmamalıyız. Bir bölüm Müslüman gibi ise dünyayı, dünya nimetlerini kendimize haram kılarak, sadece ahirete yönelik olarak hazırlanmamalıyız. Dinimiz dünya ve ahireti bir bütün olarak görmektedir. İslam dini, dünya hayatına sarılıp hırsla sadece dünya hayatı için çalışmayı emretmediği gibi dünya hayatını unutup sadece ibadet ile meşgul olmayı da emretmemekte. İslam’ın gayesi insanları dünya ve ahiret mutluluğuna ulaştırmaktır. İslam’a göre iki hayata da gereken önem verilmelidir.
Peygamberimiz (s.a.v.) bir hadisinde “Sizin hayırlınız ahiret için dünyasını, dünyası için ahiretini terk eden değildir. Bilakis sizin hayırlınız dünyadan da ahiretten de nasibini alandır.”(Muhtarul Ehadis, Keşfu'l-Hafâ)
Unutulmamalı ki ebedi olan ahiret mutluluğu dünya mutluluğuna bağlıdır. İslam’da ne dünyayı ahirete, ne de ahireti dünyaya tercih etmek yoktur. Dinimiz her iki hayatı da bir birine feda etmez. Dünya ve ahireti tek bir yol olarak görür. “Açıkça görülüyor ki güzel bir Ahiret mükafatı için başka, dünya hayatının ıslahı için de başka bir yol yoktur. Yani bu iki hayatın güzelliklerine kavuşmak için birbirinden ayrı iki yol yoktur. Bir tek yol vardır. Hem dünya, hem Ahiret hayatını iyileştirecek bir tek yol. Eğer bu yol bir kenara itilirse dünya hayatı bozulur. Ahiret hayatı da kaybedilir. Bu tek yol da hiç kuşkusuz iman, takva, ve ilahi nizamı dünya hayatına egemen kılmaktır” (Seyyid Kutub – İslam Bilinci)
Bugün ise insanlar bu iki yolu ayırarak yalnız birine önem vermektedir.
“Günümüzün sıradan bir insanı olsun veya şaşkın insanlığın kamuoyu olsun, bu iki yolu bir birine kavuşturacak bir yol tanımaz hale gelmiştir. Hatta bundan da öte, ya Ahiret tamamen hesaptan çıkarma pahasına dünya yolunu, ya da dünyayı tamamen boş verme pahasına Ahiret yolunu sevmeyi bir zorunluluk diye görmektedir. Bu anlayışın sonucu olarak bu iki yolu ne düşünce planında, ne de pratik planda birleştirmeyi imkansız görmektedir.” (Seyyid Kutub– İslam Bilinci)
Dünya hayatı ile ahiret hayatı arasında bir uyum, bir denge vardır. İnsan bu dengeyi koruyamadığı zaman hem bu dünya hayatında, hem de ahiret hayatında hüsrana uğrayanlardan olur.
”Ey Rabbimiz bize hem dünyada hem de ahirette iyilik ver. Bizi cehennem azabından koru.” -El Bakara: 201-
Amin…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.