Selman URUK

Selman URUK

Dünyayı Kim Yönetiyor?

Dünyayı Kim Yönetiyor?

Yedi milyar insan…

İki yüz’den fazla ülke…

Bütün bu toplamı kim yönetiyor? Bir ülke mi? Yoksa birkaç ülke vatandaşından müteşekkil bir gizli cemiyet mi? Ya da sadece bir ülkedeki bir komite mi? Yoksa sadece birkaç kişi mi?

Bütün bunlar doğrudur ama aynı zamanda yanlıştır.

Doğrudur, çünkü; Dünyayı ve dünya üzerindeki ülkeleri, bunların siyasi ve ekonomik geleceklerini planlayan bir üst akıl mevcuttur. Bu akıl siyasi, askeri, ekonomik, sosyo-kültürel ve dini tüm verileri kullanarak dünya siyaseti üzerinde hegemonya kurmuş bir vahşi canavardır. Bu sistem dünyadaki tüm korkunç cinayetlerin ve katliamların bir numaralı müsebbibidir. Aynı zamanda genel dünya sisteminin dizayn edicisidir.

Yanlıştır, çünkü; dünyanın asıl neden-sonuç ilkesini bu üst aklın varlığı değil, insanların kişisel ve toplumsal bağlamdaki yaptıkları veya yapmadıkları belirler. Sartre’ın değişiyle; praksis. Yani eylemlerimiz.

Kur’an şöyle der: “Üzülmeyin, gevşemeyin; eğer gerçekten inanmışsanız üstün gelecek olanlar sizsiniz” (Al-i İmran 139) Bu ayet tüm insanlığa ve özellikle mustazaf ve mazlum insanlığa bir müjdedir. Asıl gücün üst akıl veya herhangi bir gizli tarikatın elinde olmadığına dair müjde. Bu ayet dünyayı bu karanlık komitenin değil, “inancın” yönetebileceğini müjdeliyor. 

Demek istiyor ki, her ne kadar dünyayı bu korkunç cinayet ve katliamlarla karanlık bir zindana çeviren şer güçleri hükümran gözükse de ümit odur ki “inanç” ta sebat edip dünya karanlığına aydınlığı getirecek erlerde mevcuttur. Ve bu ümit boş bir avuntu değil; ayet ile muhkemleşmiş bir ümittir.

Kent toplumu içinde kendine yabancılaşmış insan, ekonomik sıkıntılarla ömür tüketmeye mahkûm edilmiş işçi-memurlar, ya tüm hakları elinden alınmış ve sadece “ev işleri/çocuk bakımı” ile hayat bitiren kadınlar ya da haklarımı elime alıyorum diyerek modernite tuzağında salt bir reklam metasına çevrilmiş kadınlar, oyun yerine bilgisayarda kan ve savaş simülasyonlarına müptela kılınmış çocuklar…

Tüm bu toplum katmanlarının ümitsiz, monoton, sevgisiz ve anlamsız dünya yaşantısına bir de bugünlerdeki savaş çığırtkanlıkları eklenince insana bir ümit elzem oluyor. İşte o ümit “inanç” ve “inançta sebat”tır.

Üzülmemek ve gevşememek lazım. Karanlığın askerlerinin elinde dünyayı dizayn eden siyasi/askeri/ekonomik silahlar mevcuttur. Ama buna karşın aydınlığın askerlerinin de elinde ALLAH’IN SÖZÜ gibi eşi ve benzeri bulunmaz bir silah mevcuttur. Bu silah kullanılırsa yeryüzündeki herhangi bir silah veya güç buna karşı koyamaz.

Dezenformasyon ile kitleler üzerinde uygulanmaya çalışılan yılgınlık etkisine karşı Kur’an’ın bu ayeti tüm bilgilerin fevkinde bir bilginin hiç unutulmaması gerektiğini öğretiyor. Tüm bu yalan-yanlış bilgiler, sanal ekonomik ve siyasi tehditlere karşı “üzülmemek ve buna karşı gevşememek” gerektiğini öğretiyor. 2. Dalgalar, 3. Dalgalar hep bu minvalde değerlendirilmelidir. Bu dalgalara karşı elbette tedbirli olunmalı. Ve zaten tedbirden maksat da bu konuda üzüntüye ve gevşekliğe kapılmadan hareket etmeye devam edilmeli. Olacaksa bir başka dalga ve hatta işgal, buna karşı duracak imanı ve inancı, bunun yanında askeri, ekonomik, teknolojik imkânları hazır tutmalı. Ama 2. Dalga veya işgalin sanal bir yalandan ibaret kalabilme ihtimaline karşı teslim bayrağını çekecek gevşekliğe de düşmemek lazım.

Dünyayı işte bu inanç yönetiyor. Tarihe insanın müdahalesi bu ümitvar hareket ile güzellik ve yaşanılası bir anlam kazandırıyor.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Selman URUK Arşivi