HÜDA PAR Van'da "Son Kale: Aile" paneli düzenledi: 6284 sayılı Kanun gençleri evlilikten soğutuyor

HÜDA PAR Van'da "Son Kale: Aile" paneli düzenledi: 6284 sayılı Kanun gençleri evlilikten soğutuyor
HÜDA PAR Kadın ve Aile Başkanlığı tarafından Van'da "Son Kale: Aile" paneli düzenlendi. Panelde ailenin içinde bulunduğu durum ve çözüm önerilerine dair sunumlar yapıldı.

HÜDA PAR Kadın ve Aile Başkanlığı tarafından Van'da düzenlenen "Son Kale: Aile" panelinde konuşan HÜDA PAR Kadın ve Aile Başkanı Aynur Sülün, "Süresiz nafaka ve 6284 sayılı Kanun'un oluşturduğu mağduriyetler şiddeti, boşanmaları ve kaosu artırırken gençleri evlilikten soğutuyor." dedi. HÜDA PAR Genel Başkan Yardımcısı İshak Sağlam ise "Aile sadece neslin devamlılığını sağlayan bir kurum değil; medeniyetimizi, kültürümüzü, inancımızı, örf ve âdetimizi nesilden nesile aktaran bir kurumdur." ifadelerini kullandı.

Kur'an-ı Kerim tilavetiyle başlayan panelin moderatörlüğünü Araştırma Görevlisi Dr. Aytekin Çelik yaptı. Panelde; Prof. Dr. Abdulhak Halim Ulaş "Aileyi tehdit eden iç ve dış tehlikeler ve bunlara karşı alınacak önlemler", Dr. Ebuzer Dalga, "Aileyi korumaya yönelik tedbirler ve aile içi iletişim", Fulya Okur ise "Aile bütünlüğünü koruma tedbirleri ve arabuluculuk" başlıklı birer sunum yaptı.

"Aileler artık eski aileler değil"

Açılış konuşmasına katılımcılara teşekkür ederek başlayan Sülün, "Maalesef ki aile kurumumuz küresel kuşatma altında can çekişiyor. Batı'nın bize dayattığı uluslararası sözleşmelerle bu kuşatmanın hukuki boyutunu yürütürken; aynı zamanda finanse ettiği medya ve içimizdeki STK'larla da psikolojik yönü sürdürülüyor. Bizler son on yılda şiddetini daha da artıran bu kuşatmanın oluşturduğu acı tahribatla daha fazla yüzleşiyoruz. Aileler artık eski aileler değil, çocuklar da eskiden büyüklerinin bakışlarından ne demek istediğini anlayan çocuklar değil." dedi.

"Avrupa'nın 150 yılda kat ettiği demografik değişimi biz 60 yıl gibi bir zamanda kat ettik"

Boşanmaların arttığını ve evliliklerin azaldığını ifade eden Sülün, "Bu yıl içinde nüfus artış hızımız 1,48'e kadar geriledi. Avrupa'nın 150 yılda kat ettiği demografik değişimi biz 60 yıl gibi bir zamanda kat ettik. Yıllarca kadınları az çocuk doğurmaya ikna etmek için annelikten soğutan nüfus politikaları sonucunda artık kadınlar ikiden fazla çocuğa sahip olmak istemiyor. Böyle devam ederse bu durum tek çocuğa evirilecek. Avrupa tek çocuklu bir toplum. Yapayalnız! Kardeş olmayınca bir nesil sonrası için amca yok, hala yok, teyze yok. Yani kimsen kalmıyor." şeklinde konuştu.

Aynur Sülün

"Çocuklar sosyal medyada kendilerine sunulan rol modeller tarafından yönlendiriliyor"

Aile kurumunu yıpratan uygulamalara değinen Sülün, şöyle devam etti: "Genç yaşta evlilik yapanların cezalandırılması, süresiz nafaka ve 6284 sayılı Kanun'un oluşturduğu mağduriyetler şiddeti, boşanmaları ve kaosu artırırken gençleri evlilikten soğutuyor. Evlenme yaşına geldiği halde evlenmeyen gençlerin oranı 19 milyonu aştı. Yüz yıldır Yüce Allah'ın celal ve cemal sıfatlarının yansıması olarak yaratılan kadın ve erkeklere yüklediği o doğal, fıtri ve iş birliği esasına dayalı sorumluluklar ve roller aşağılanıyor. Bazı ailelerde yaşanan sorunlar araçsallaştırılıp, sorunların kaynağı İslam'ın aile modeliymiş gibi kirli bir algı yürütülüyor. Erkeğin aile reisliği despotizm; kadının anneliği ve ev içi rolleri kölelik; ev ise şiddetin üretildiği yer olarak gösteriliyor. Ebeveynlerin ellerinden çocuklarını terbiye etme hakları dahi kanunen alınmış. Çocuklar hiçbir denetimin olmadığı sosyal medyada kendilerine sunulan rol modeller tarafından yönlendiriliyor. Üstelik sosyal medyada her türlü sapkınlık ve ahlaksızlığın propagandası ile karşı karşıyalar. Ebeveynler çocukları konusunda bir tükenmişlik hissiyatı yaşıyor."

"Ailedeki çöküşün telafisi yok"

Ailede yaşanan tahribatı doğal afetlere benzeten Sülün, "Depremin yıktığını, tsunaminin savurduğunu, yangının yaktığını bir süre sonra telafi edebilirsiniz. Ama ailedeki çöküşün telafisi yoktur. Birtakım maddi tedbirlerle saydıklarımızdan çok daha fazla olan sorunlarımızı çözemeyiz. Yapılması gereken şey, çok açık ve nettir; hükümet yetkilileri hukuki ve psikolojik olarak yürütülen bu küresel kuşatmaya karşı içimizdeki ve dışımızdakilerin baskılarına aldırmadan, hiçbir siyasi kaygı gütmeden karşı çıkmalı, inanç ve değerlerimizi referans alan düzenlemeler yapmalıdır. İstiyoruz ki sorunlarımızın boyutlarını, neticelerini ve çözüm yollarını konuşacağımız panellerimiz de bu noktada yetkililerin elini güçlendirecek bir adım olsun." ifadelerini kullandı.

İshak Sağlam

"Kültürümüzü, örf ve âdetimizi aile üzerinden bir sonraki nesle aktarabiliriz"

Aile kurumundaki tahribatın boyutlarının henüz farkına varılmadığını ifade eden HÜDA PAR Genel Başkan Yardımcısı İshak Sağlam ise öncelikle bu işin önemini anlayıp kamuoyuna yansıtmak için bir gayret içerisinde olunması gerektiğini belirtti.

"Bir toplumun en önemli kurumlarından biri inanç ise diğeri de ailedir." diyen Sağlam, "Neden inanç ve aile bir toplumun en önemli kurumlarıdır? Çünkü biz yine biliyoruz ki toplumda aile sadece nesil aktarımıyla bir görev icra etmiyor. Aile, aynı zamanda medeniyetin aktarılmasını da icra ediyor. Emin olun, her tarafımız kitap ve kalem olsa, medeniyetin bir sonraki nesle aktarılması için gayret içerisinde olsak, kütüphanelerde bulunan bu kitaplar medeniyetimizin ve kültürümüzün sonraki nesle aktarılması konusunda bizim için hiçbir görev icra etmeyecektir. Medeniyeti eğer bir nesilden sonraki nesle, bir kuşaktan sonraki kuşağa aktarmak istiyorsak bunu ancak aile üzerinden yapabiliriz. Kültürümüzü, örf ve âdetimizi aile üzerinden bir sonraki nesle aktarabiliriz." şeklinde konuştu.

"Ailemizi koruyalım derken devleti ailenin içine müdahale eder hâle getirdik"

Aileye dışardan yapılan müdahalelerin tahribatın boyutlarını artırdığına değinen Sağlam, "Biz nerede kaybettik? Aslında nerede kaybettiğimizi belki çoğu insan çok fazla dillendirmek istemiyor ama biz ailemizi koruyalım derken devleti ailenin içine müdahale eder hâle getirdik. Evin içerisinde eşlerin birbirleriyle olan münasebetleri, çocukların anne babalarıyla, ebeveynleriyle olan münasebetlerinde bunu devlet işi, bir devlet kurumu gibi gördük, ona göre kural ve kaide getirmeye çalıştık ve biz ailemizi aslında oradan itibaren kaybetmiş olduk." dedi.

"İslam'ın ailesine, İslam'ın halifesi giremezken maalesef biz herkesi karıştırır olduk"

"İslam'a uygun aile nasıldır?" sorusunu sorarak bir örnekle açıklayan Sağlam, şöyle konuştu: "Bilirsiniz Hazreti Ömer (Allah ondan razı olsun), adaletle anılan, hemen aklımıza adaletin geldiği bir şahsiyet; Medine'de devlet başkanı, belki şu anda 10-12 devletin sınırlarını kapsayan bir alanda İslam devletinin halifesi. Hazreti Ömer, acaba adalete aykırı bir şey var mı diye Medine sokaklarında dolaşırken bir evin içerisinde nahoş bazı şeyler duyuyor. Tahmin ediyor, burada olumsuz bir şey var. Kapı kapalı olduğu için duvardan atlayıp evin içerisine giriyor. Bakıyor; o dönemin anlayışına göre had gerektiren bir içki âlemi var. Ev sahibine der ki: "Seni yakaladım, sana had uygulayacağım." Ev sahibi, her ne kadar sarhoş ve meşru olmayan bir iş yapıyorsa da fıkıhtan anlayan birisi, der ki: "Ya Ömer, ben bir cürüm işledim, had gerektirir. Ama sen buraya gelmekle üç had gerektiren bir suç işledin." Hazreti Ömer der ki: "Nedir benim işlediğim suç?" Ev sahibi der ki: "Birincisi, Rabbimiz 'Tecessüs etmeyin, evin içerisini, insanların gizli sırlarını araştırmayın.' buyuruyor. Sen kapımı dinleyip burada olumsuz bir şey olduğunu gördün, önce burada bir yanlış yaptın. İkincisi, Rabbimiz yine Kur'an-ı Kerim'de 'Evlere, girerken kapılardan girin; dolambaçlı yollardan, gizli bir şekilde evin içine girmeyin.' diyor. Sen bunu da ihlal ettin. Üçüncüsü, Rabbimiz 'Eve girdiğinizde eğer size izin verilmezse geri dönün.' buyuruyor. Benim iznim olmadığını bildiğin hâlde izinsiz olarak evime girdin." Hazreti Ömer der ki: "Sen benden vazgeç, ben de senden vazgeçeyim." Günümüzün hukuki tabiriyle şunu diyebiliriz: Usule uygun olmayan yöntemlerle elde edilmiş delilleri yok sayıyor ve Hazreti Ömer had uygulamaktan vazgeçiyor, dışarı çıkıyor. İslam'ın ailesine, İslam'ın halifesi giremezken maalesef biz İslam'ın ailesine, toplumumuzun ailesine herkesi karıştırır olduk. Sadece anne ve babaları dahil etmedik. Anne babaları oradan çıkarmışız."

"Böyle devam ederse kendimizi büyük ihtimalle huzurevinde veya bir köprü altında bulmuş olacağız"

"Biz medeniyetimizle övünüyoruz ama eğer biz ailemizi korumazsak ileride bir medeniyete sahip olamayız." ifadelerini kullanan Sağlam, "Küreselcilerin bize dayattığı bir toplumla karşı karşıya olacağız. Zaten yapılmak istenen de budur. İslam'ın halifesinin girmediği yere biz maalesef bir amirin emriyle, bir polis memurunun zoruyla girdik ve anne babaları dışarı çıkarttık. Şu anda öyle bir hâle gelmişiz ki bir anne baba, "Oğlum, bunu yapma; bu sana yakışmaz, sen bunu yapamazsın" dediği zaman polis gelir, anneyi veya babayı dışarı çıkartır ve o belki uygun olmayan davranışları, işleri çocukların yapmasına müsaade eder. Böyle devam ederse çok uzak olmayan bir dönemde kendimizi büyük ihtimalle huzurevinde veya bir köprü altında bulmuş olacağız."

"Biz ailenin ne olduğunu artık tartışır hâle geldik"

Ailenin içinde bulunduğu durumun idrak edilmediğine yönelik sözlerini sürdüren Sağlam, "Bu nedenle şu anda belki birçok yerden şöyle bir tepki de alıyoruz: "Canım ne olmuş ki, biz normal evde geçiniyoruz. Bu tehlike nasıl böyle büyük olabilir? İşte bizim evimizde bir sorun yok" diye bir tepkiyle karşılaşıyoruz. Belki bunu bir sözle anlatabiliriz: Bu aile konferansları ya da aileyle ilgili bir toplantıda aile tanımlanırken ilk karşılaştığımız söz "Aile bir erkek ile bir kadından oluşur." diye başlıyor. Aslında böyle bir tanımlama zorunluluğu bile bunların bir aşama kat ettiğini gösteriyor. Biz ailenin ne olduğunu artık tartışır hâle geldik. Aynı cinsten insanların aile kurabileceği düşüncesi var ki ama öyle olmaz, aile böyle olur diye bunu tarif ediyoruz. Demek ki bunlar bir aşama kat etmişler, bir sonraki aşama belki artık bizim bunu söyleyebilecek mecalimizin olmadığı aşamadır." şeklinde konuştu.

"Eğer medeniyetimizi kaybedersek vatanımızı da kaybederiz"

Sağlam, bu aşamaya 'kadına ve çocuğa özgürlük' vaatleriyle gelindiğini belirterek, "Ama durduğumuz nokta maalesef bu özgürlük vaadiyle bireyleri bireyselleştirilen fertler, ana babasız ve toplumda başıboş gezen bir nesil hâline getirmiş olacağız. İnşallah biz bu tehlikeyle karşı karşıya kalmadan erkenden tedbirimizi alırız. Yani aile sadece neslin devamlılığını sağlayan bir kurum değil; medeniyetimizi, kültürümüzü, inancımızı, örf ve âdetimizi nesilden nesile aktaran bir kurumdur. Biz öncelikle buna sahip çıkmalıyız. Eğer medeniyetimizi kaybedersek kişiliğimizi, benliğimizi, vatanımızı da kaybederiz. Burada bizim gibi yaşayan, bizim medeniyet değerlerimize sahip insanlar yoksa bu vatan bizim vatanımız olmaktan çıkar. Tehlike bu kadar büyüktür." ifadelerini kullandı.

HÜDA PAR Van'da "Son Kale: Aile" paneli düzenledi: 6284 sayılı Kanun gençleri evlilikten soğutuyor

HÜDA PAR Van'da "Son Kale: Aile" paneli düzenledi: 6284 sayılı Kanun gençleri evlilikten soğutuyor

Kaynak:İLKHA

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.