Kemik erimesi sadece kadınları değil erkekleri de tehdit ediyor

Kemik erimesi sadece kadınları değil erkekleri de tehdit ediyor
Halk arasında “kemik erimesi” olarak da bilinen osteoporoz, dünyada en yaygın görülen iskelet sistemi hastalığı.

20 Ekim Dünya Osteoporoz Günü... İnsan ömrünün uzamasına bağlı olarak yaşlı nüfusun artışı osteoporoz hastalığına yakalananların da sayısını hızla yükseltiyor. Bugün dünya genelinde 200 milyon osteoporoz hastası, kemik kaybına bağlı kırık tehdidiyle karşı karşıya.

 

İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Dilşad Sindel, bilinenin aksine erkeklerin de osteoporoz hastalığına yakalandıklarını hatta erkeklerde bu hastalığa bağlı kırık riskinin prostat kanseri riskinden daha fazla olduğuna dikkat çekiyor. 50 yaş üzeri her 5 erkekten 1’inin osteoporozdan etkilendiğini belirten Sindel, “Osteoporoza bağlı kırıklar, 65 yaş altındaki her 5 kadına karşılık 1 erkekte, 65 yaş üstünde ise 2 kadına karşılık 1 erkekte görülüyor” diyor. Sindel, 2050 yılında erkeklerde osteoporoza bağlı kalça kırığı riskinde % 310, kadınlarda ise % 240 oranında artış beklendiğini de kaydediyor.

 

Osteoporoza bağlı kırıkların çoğu düşme sonucu oluşuyor

 

Prof. Dr. Dilşad Sindel, kadınlarda kemik kaybının menopoz sonrası hızlandığını, erkeklerde ise 50’li yaşlarda başladığını söylüyor. Menopozun tüm kadınlar için geçerli olmasına karşın erkeklerin sadece %20-35’inde yaşlanmaya bağlı androjen eksikliği tablosu geliştiğini belirten Sindel, osteoporozun cinsiyetler arasında görülme farklılığını ise şöyle anlatıyor:

“Osteoporoz, kadınlarda daha çok görülmekle birlikte ileri yaşlarda erkeklerde de sık karşılaşılan bir hastalık. Östrojen, testosterona göre kemik mineral yoğunluğu ile daha güçlü ilişki içinde. Erkek osteoporozunda aşırı alkol alımı, kortizon kullanımı, hormon eksikliği gibi ikincil nedenler daha sık görülür. Erkeklerde hastalık konusunda yeterli farkındalığın sağlanmamış olması tedaviye uyumu ve başarısını da doğal olarak engelliyor.”

 

İlerleyen yaşla birlikte osteoporozun görülme sıklığının ve buna bağlı düşmelerin arttığına da değinen Sindel, “65 yaş üzeri her üç kişiden biri düşerken, osteoporoza bağlı kırıklarının %90’ı da düşmeler sonucu oluşur. Osteoporoza bağlı üst kol kırıklarının %75’i, el bileği kırıklarının %95’i ve omurga kırıklarının ise %25’i düşmeler sonucu ortaya çıkar. Düşmelerin yaklaşık yarısı evde gerçekleşir, bunların da çoğunluğu banyoda ve merdivende meydana gelir” diyor.

 

Kalça kırığı ölüme yol açıyor

 

Prof. Dr. Dilşad Sindel, osteoporoza bağlı kırıkların sıklıkla omurga, kaburga, kalça ve el bileğinde meydana geldiğini belirtirken, omurga kırıklarına bağlı olarak kamburluk, sırt ağrısı, solunum problemleri ve günlük aktivitelerde kısıtlanma yaşandığını dile getiriyor. En ciddi osteoporotik kırığın kalçada olduğunu vurgulayan Sindel, bu konuda şunları söylüyor:

“Dünya nüfusunun yaşlanmasıyla osteoporoza bağlı kalça kırıklarının sıklığında da büyük oranda artış yaşanıyor. Kalça kırıkları sonrası ilk yıl içinde yaklaşık %10-20 oranında ölüm görülüyor, hayatta kalanların ise %30’unda kalıcı sakatlık ortaya çıkıyor. El bileği kırıkları ise genel olarak daha az işlev kaybına yol açmakla birlikte, günlük yaşam aktivitelerini kalça veya vertebra kırıklarıyla aynı ölçüde olumsuz etkiliyor.”

 

Türkiye’de 50 yaş üzerindeki 4 kişiden biri osteoporoz

 

Yapılan araştırmalar sonucunda Türkiye’de 50 yaş ve üzerindeki bireylerin %50'sinde düşük kemik yoğunluğu (osteopeni), %25'inde ise osteoporoz görüldüğünü aktaran Sindel, “Ülkemizde 50 yaşında yaşam boyu kalça kırığı geçirme olasılığı kadınlarda %14.6 ve erkeklerde ise %3.5’dur. Türkiye’de kentleşme ile birlikte artan yaşlı nüfusta, gelecekte kalça kırıkları giderek artan bir problem olmaya devam edecektir” diyor.

 

Kemik kaybı 40’lı yaşlarda başlıyor

 

Kemik kaybının genellikle 40’lı yaşlardan sonra başladığını ve kaybedilen kemikler kadar yerine yenisi konamadığını söyleyen Prof. Dr. Dilşad Sindel, hem kemik oluşumunda hem de osteoporoz gelişiminde genetik faktörlerin önemine de değiniyor. Doruk Kemik Kütlesi (DKK)nin normal büyümenin sonucunda elde edilen ve kemik kaybı başlamadan önce kişinin sahip olduğu en yüksek kemik kütlesini ifade ettiğini belirten Sindel, DKK’ya erişme yaşının en erken 17-18, en geç ise 35 olduğunu söylüyor. Çocukluktan itibaren DKK‘nın artırılmaya çalışılmasını ve bu amaçla kalsiyum ve D vitamini alımı yanında dengeli beslenmeye ve hormon yetersizliklerinin erken dönemde tanımlanmasının önemli olduğunu kaydediyor.

 

Osteoporozdan korunma anne karnında başlamalı

 

Bebeğin anne karnındaki beslenmesinin de kemik sağlığını yakından etkilediğini söyleyen Prof. Dr. Dilşad Sindel, ebeveynlere ise şu önerilerde bulunuyor:

“Rafine gıdaların tüketiminden, fast-food tarzı beslenmeden, fosforik asit içeriği yüksek gazlı içeceklerden çocukluk çağından itibaren kaçınılması gerekiyor. Çocukların uzun saatler bilgisayar karşısında zaman geçirmeleri yerine basketbol, voleybol, ip atlamak, zıplamak ve dans etmek gibi kemik yoğunluğunu artırıcı fiziksel aktivite ve egzersizleri yapması teşvik edilmeli.“

 

Tedavi ile kırık riski azalıyor

 

Osteoporozun önlenebilen ve tedavisi mümkün olan bir hastalık olduğunu da vurgulayan Prof. Dr. Dilşad Sindel, “Genel olarak, medikal tedavi ile kırık riski %30-70 arasında azalmaktadır. Medikal tedavide kullanılan ilaçların omurga ve omurga dışı bölgelerdeki etkinlikleri arasındaki farklılıklar, uygulama şekilleri ve hastanın tedaviye uyumu gibi özellikler göz önünde bulundurulmalı“ diyor.

 

Osteoporoz tedavisinin uzun süreli olduğunu vurgulayan Sindel, ilaçtan beklenen yararın sağlanabilmesi için hekim tarafından önerildiği şekilde ve sürede alınmasını söylüyor. Prof. Dr. Dilşad Sindel, ayrıca yeterli kalsiyum ve D vitaminin alınması, güneş ışığından yararlanılması, düzenli egzersiz ve fiziksel aktiviteler ile birlikte düşmelerden korunulmasını da tavsiye ediyor.

 

Kimler risk grubunda?

 

  • Ufak tefek ve ince vücutlu olanlar
  • Ailede osteoporoz öyküsü olanlar
  • Erken menepoza girenler
  • Yaşlılar
  • Beyaz ya da Asya ırkından olanlar
  • Düzensiz regl olanlar
  • Hareketsiz yaşam sürenler
  • Uzun süreli kortizon kullananlar
  • Tiroid hormonu çok çalışanlar
  • Sigara içenler
  • Aşırı miktarda alkol, kafein ve tuz tüketenler,
  • Protein ağırlıklı beslenenler

Kaynak:HÜR24 Haber

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.