Başkalarının inançlarına, kutsallarına hakaret etmeyi, yalan ve iftiralarla saldırmayı ‘Özgürlük’ olarak göstermek isteyenler; ya din, aile, namus, şahsiyet… Gibi hiçbir değeri olmayan veya aynı amaca hizmet eden değersiz kişiliklerdir.

        Lafa gelince ‘Kitap’ ve ‘Okumayı’ kutsarlar. Ama insanlık, Adalet, Özgürlük, Barış, kardeşlik rehberi olan Kur’an’ ı yakarlar. Kimse sizin inancınıza, ideolojinize, yaşam tarzınıza karışmazken, İslami değerlere bu düşmanlık ve saldırılar neden?

        Devlet ve polis korumasında yapılan bu saldırılar bireysel tepkilerden ziyade, belli amaçları olan projelerdir. Müslümanlara rehber olan Kur’an ve Resulü itibarsızlaştırma amacına yönelik çalışmalarının bir yönüdür. Âlimleri, Hadis ve sünneti itibarsızlaştırma çalışmalarından sonra Kur’an’ı da itibarsızlaştırmak istiyorlar.

        İftira ve saldırılarla İslami değerleri basitleştirmek istiyorlar. Kötülüklere sessiz ve tepkisiz kaldıkça, o kötülükler sıradanlaşıyor ve hayatımızın bir parçası haline gelebiliyor. Kur’an ve Resule yapılan hakaret ve saldırılara tepkisiz kaldıkça, bu saldırılar yayılacak ve evlerimizin içine kadar gelecektir. Ve sessiz kalarak bu vebale ortak olunacaktır. Artık Kur’an’ı ve İslam’ı bilgisi olmayan cahiller ve liyakatsizler, değerlerimize hakaret ve alay etmeyi pis egolarını tatmin aracı olarak görecekler.

        Kutsal olan özgürlük, hadsizlik değil, bilakis haddini bilmektir. Başkalarının haklarına ve değerlerine saldırmak değil, haklarına saygılı olmaktır. Batı bu konuda da yalan söylemektedir. Kur’an ve Peygamber gibi değerlerimize, hakaret ve saldırıya “özgürlük” diyen batı, ‘Anti semitizm’ yasalarıyla, Siyonistlere en ufak eleştiriyi ‘suç’ saymaktadır. Yahudi ve Ermenilere soykırım uygulanmadığını söylemeyi suç saymaktadır. Örtülü Müslüman hanımlara saldırmaya göz yumarken, Yahudi ve Hıristiyanların örtüsüne saygı göstermektedir. Avrupa’da ayrımcılık ve nefret, suç olarak kabul edilmektedir. Ama İslam ve Müslümanlara karşı hakaret ve saldırılar, Kur’an yakmada görüldüğü gibi devlet korumasında yapılmaktadır.

        Gücümüzün yettiği kötülüğü önlemeye çalışmak İslami ve İnsani bir sorumluluktur. Gücümüzün yetmediğini dillerimizle eleştirmek, düzeltmeye çalışmak gerekir. Buna da imkân ve gücümüz olmadığı zaman, o kötülükten kalben nefret etmek imanın en zayıf noktasıdır. Yeme, içme, makam ve menfaati herkes kendine istediği gibi, ‘sorumluluk’ da bireyseldir. Herkes kendinden sorumludur. Devleti yönetenlerin, batı işbirlikçisi kral ve diktatörlerin görevlerini yapmamaları, bizi sorumsuzluktan kurtarmaz. Ve ilginçtir ki, bu ahlaksızlığa karşı tepki gösterirken; hakaret ve ahlaksızlığa ses çıkarmayan yerli işbirlikçiler, bizim ahlaksızlığa tepkimize itiraz etmektedirler. Ve bu çok akıllı ve çokbilmişlerin; gayri Müslimlere ve değerlerine, batıl ideolojilere, günümüz kötülüklerine en ufak bir eleştiriye de tepki göstermeleri, samimiyetsiz ve taraf olduklarını göstermektedir.

        Başkalarının ihmal ve yanlışları bizim için ölçü olamaz. İslam ve insan olarak kendimizden sorumluyuz ve kendimize yakışanı yapmalıyız. İnsanı, İnancını, hakkını ve şahsiyetini kutsal biliriz. Kur’an’a da, İncil ve Tevrat’a da; Bütün Peygamberlere de, insanların kutsadıkları değerlere de hakaret ve ahlaksızca saldırıları hoş görmez, tepki göstermeliyiz.  

        Her kim ki, Kur’an ve Peygamberimize hakaretler eder ve saldırırsa; bizler de onları, destekçilerini ve işbirlikçilerini ‘lanetlemeye’ devam edeceğiz. Eğer hakaret ve saldırılar, ahlaksızları savunmak Özgürlük ise; hakaret ve iftiralarla değerlerimize saldıranları, onları destekleyenleri lanetlemek de bizim Özgürlük hakkımız olmalıdır.

        Hiç kimsenin başkalarının hak ve kutsallarına saldırmadan; Herkesin kendisini ve iyiliklerini anlatmaya çalıştığı bir gelecek dileğiyle...