Peygamber Sevdalıları

Peygamber Sevdalıları
Yenişafak Gazetesi Yazarı Faruk Beşer'in "Peygamber Sevdalıları" adlı köşe yazısı...

Yenişafak Gazetesi Yazarı İlahıyat Profesörü Faruk Beşer'in "Peygamber Sevdalıları" adlı köşe yazısı:

Pazar günü 'Peygamber Sevdalıları' mitingine katılmak üzere Diyarbakır'daydım. Geçen sene çağırmışlardı, gidemeyince seneye geleceğim inşallah demiştim. Hamdolsun, hasta halimde sözümü tuttum.

Siyasi ya da sosyolojik tahlil yapabilecek değilim, ama duygularımı paylaşabilirim.

Mitingi düzenleyenler Hüda-Par siyasi ekseninde buluşan ve etnik olarak Kürt ağırlıklı 'İslamcılar'. Ama asıl kimlikleri ne Kürt ne de Hüda-Par. Tevhit düşüncesi üzerinde birleşen, ümmet bilincine sahip Müslümanlar. Milli Görüşçülerin biraz daha ümmetçi ve evrenselci olanları. Mitingdeki konuşmacılardan biri ırkçılığı lanetleyen ateşli bir nutuk attı. İslam'ı ortadan kaldırdığınızda ne Türkün Türklüğü, ne Kürdün Kürtlüğü, ne de Arabın Arablığı kalır dedi.

Hareketin üst düzey yetkilileriyle ve Âlimler ve Medreseler Birliği, İttihadü'l-Ulema üyeleriyle görüşme ve uzun uzadıya sohbet etme fırsatım oldu. Hareketin ilmi kanadını bu birlik oluşturuyor. Ağırlıklı olarak Doğu ve Güneydoğu olmak üzere bütün Türkiye'de yüzlerce medreseleri ve müderrisleri var. Kızların yetiştirilmesine özellikle önem veriyorlar.

İki bin on ikiye kadar özellikle emniyet güçleri tarafından işkenceye ve tehdide maruz kaldıklarını söylediler. Devlet size bunu niçin yapsın diye sorduğumda, bunun çoğunlukla cemaatin polislerinden kaynaklandığını, onların kendileri dışında bir İslami oluşum istemedikleri için böyle yaptıklarını söylediler.

Doksanlı yılların karanlık ortamlarında da Jitem ve derin devlet tarafından kara propagandaya maruz kaldıklarını ve olduklarından farklı gösterildiklerini anlattılar. Tabii ki bizim de hatalarımız oldu, ama biz onları gördük ve onlardan dersler çıkardık dediler. Başlangıçta kullandıkları 'Hizbullah' ismi sebebiyle Lübnan Hizbullahı ve İran'la bağlantılarının olacağını düşündüğümü ve bu harekete karşı içimde tereddütler taşıdığımı kendilerine açıkça bildirdim. Irkçılık ve mezhepçilik üzerine kurulu İran devriminin asla bir İslam devrimi sayılamayacağını, İran'la işbirliği yapan bir hareketin de bütün bir ümmetin vahdetinden söz edemeyeceğini vurgulayarak söyledim. Böyle bir göbek bağlarının bulunmadığını söylediler. Doğrusu, kendilerini faaliyetlerinde ve söylemlerinde inandırıcı buldum.

Hizbullah, anlamlı bir Kur'an-ı Kerim kavramı, vaktiyle onu isim olarak seçmiş olmamızda bir sakınca olmamalı. Ama İran'ın özellikle Suriye politikasını tasvip etmiyoruz. Başlangıç itibariyle harekette bir İran sempatisinden söz edilebilir. Ama bu, İran Devrimine bir İslam devrimi olarak bakıldığı için o zamanlar Türkiye'deki bütün İslamî hareketlerde var olan ortak bir sempati idi. İran'la hiçbir bağlantımız yok ve bizim meselemiz ümmetin vahdeti meselesidir dediler.

Gerçekleştirdikleri miting başlı başına bir başarı. Mitinge katılan beş yüz bin ile bir milyon arası insandan söz ediliyor. Diyarbakır'ın nüfusunun 1,5 milyon olduğunu düşünürsek ve katılımcıların ancak onda birinin çevre illerden geldiğini hesaba katarsak Diyarbakır için bunun ne demek olduğu anlaşılmış olur. Katılanların çoğunun genç kadınlar olması da ayrı bir gösterge. Küçük çocuklar dâhil, eğitimle bire bir ilgileniyor ve Müslüman bir gençlik yetiştirmeye çalışıyorlar.

Bizi hoca olarak gören gençler sık sık etrafımızı sardı, dua istediler. Aklıma gelen duaları söyledim, ama ikna olmamışlar ki, gencin birisi,hocam dua edin de ben de şehit olayım dedi, duygulandım. Bu serdengeçti tavırları sebebiyle miting alanında bomba patlayacak, gitmeyin fısıltı propagandaları bile onları asla yıldırmamış.

Çözüm süreci yanlış yürütüldü, ama son kararlı mücadeleyerinde olmuştur diyorlar. Eğer bu kararlı tavır sürdürülmezse sonunun daha kötü olabileceğini ilave ediyorlar. Öldürmeyen her darbe güçlendirir sözü aklıma geldi.

Sonuçta doğuda ve batıdaki dindar kesim arasında da bir kopukluğun, iletişimsizliğin ve yanlış tanımanın bulunduğunu fark ettim. Sadece müminlerin kardeş olabileceğini hesaba kattığımızda bu iletişimin öncelikle Batıdaki âlimler ve kanaat önderleri tarafından kurulup sürdürülmesi gerektiği kanaatine vardım. Buna devletin kemikleşmiş reflekslerini gözden geçirmesi gereğini de eklemeliyiz.

Kaynak:Yeni Şafak

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.