Sevmeyi Bile Öğrenemedik...
“Akıl gibi mal, İyi huy gibi dost, Edep gibi miras, İlim gibi şeref olmaz” -Hz.Ali -
Ne kadar ince anlamlı yüreğe nakış gibi işlenen sözler. Bir anne ve babanın evladlarına bırakacağı en büyük mirastır. Edepli, ahlaklı ve ilim sahibi olarak yetişmelerini sağlamaları.
Zaman değiştikçe miraslar da değişkenlik göstermekte. Bir ebeveyn olarak evlatlarına mal-mülk bırakması için çalışıp didinmesi elbette normaldir. Her anne-baba evladlarına, en iyi koşullarda yaşaması için gelecek sağlarlar. Bu koşullar sağlanırken her ikisi de kendi hayatlarından ödün verirler. Zamanı evlatlarının geleceğine aktarırlar. Nasıl oluyor demeyin...
Çok yoğun bir tempo ile çalışan ebeveynler, ilerde evlatları sıkıntısız bir hayat yaşamaları yani az çalışıp bolca gezmeleri dinlenmeleri için...Kendi hayatlarındaki günleri, ayları hatta yılları onların hayat hesaplarına aktarırlar. Gayet tabii ve normal değil mi?...
Hayır efendim!!! yanlış ... Rabbul Alemin her kuluna ayrı bir hayat bahşetmiştir. Ve kullarının çalışıp iki dünya hayatını(dünya ve ahiret) kazanmalarını dilemiştir. Dünya hayatının bir önemi vardır. Ahiret yurdu olan ebedi ikamet edilecek mekanı kazanabilme adına çeşitli imtihanlar sunmuştur biz kullarına. Yani her kul özel imtihanlardan geçer.
İmtihan deyince akıllara ne gelir? Cevabını çalışarak öğrenebileceğimiz sorular... Elbette bir kağıt üzerinde gelmiyor bizlere. Bir masa başında da oturup çalışıp cevap yazma şekli de değil... Nedir peki?...Dünya hayatındaki imtihanlar, bedenin ve ruhun imtihanıdır. Hastalıklar, mal-mülk derdi, (olanında olmayanında), akraba ilişkilerindeki dertler(dedikodu, arabozuculuk...) Ve en büyük imtihan sorusu evlattır. Rabbim bazı kullarına evlat vermez. Olmayışı imtihandır. Bakar ki kulumun sabrı ne kadardır. Teslimiyeti ne ölçüdedir. Bazı kullarına bolca evlat verir. Bu sefer her biriyle imtihan eder. Birini hasta eder. Birini tembel kılar. Birini asalak eyler. Birini imansız...
Ve aralarında farklılık gözetmeden sevgi koyar ana-babanın yüreğine. Lakin o sevgiyi de eşit kullanmasını diler. Bu da bir imtihandır. Evlat arası ayrımcılık (genelde mal paylaşımında olur). Allah-u Teala böylece her yarattığı kulun çalışıp kendi hayatlarını kazanmalarını diler. Ebeveynler çalışıp iyi bir gelecekleri olsun derken her daim unuttukları büyük bir yanlışlık yaparlar. Mal-mülk miras bırakmak evlatlara yapılacak bir iyilik değildir. Bazı zamanlarda en büyük kötülüktür. Aile çalışırken zamanı onlarla geçirmeye ayırmayışlarının cezasını maalesef iş işten geçince anlarlar.
Sevgi eksikliği... İlgisizlik... Para hırsı... Ve her istediğin kolayca elde edilmesine için hazırlanan ortam... Bazen arkadaşları ile kavgalarında bile anne ve babalarını kullanan evlatların kişilik bozukluklarının oluşmasını kendi elleri ile hazırlar ebeveynler... Evlatlarının en küçüğü olduğundan dolayımı?...Hep şımartmıştı (en büyük hata)deyim yerindeyse her ne isterse anında önüne seriliyordu. Diğer kardeşler durumu algılasa da ellerinden gelen sadece susmaktı.
Yıllar yılları kovalamış küçük şımartılan kız büyümüştü. Değişen bir şey olmamıştı. Hala eline dolamış (mecazi anlamda tabi ki) annesini her istediğini yaptırıyordu. Diğer evlatlara uygulanan edep ahlak ve yasak olan kuralları küçük kız için geçerli değildi.
Bir gün diğer bir evlat bu ayrımcılığın sebebini sormuştu annesine; "Neden her şey kardeşime serbest. Neden onun her sıkıntısını bizler gidermekle yükümlüyüz..." Cevap çok vahimdi; "o babanızı görmedi... Onun babası olmadı…" gibi anlamsız sözlerin ardına saklanmıştı anne... Bir evde baba yoksa diğer evlatlarında yok olmalıydı... Anne, evladını koruma adına yaptığı yanlış yetiştirme, küçük kızın kişilik bozukluğuna mal olmuştu. Her yaşadığı olumsuzluklarda(mesela; evlilik hayatında, arkadaş çevresinde...)annesine sığınıp, annesinin onun yerine hareket etmesini sağlaması...ne kadar üzücü ve vahimdi.
Aileler evlatları arasında özellikle sevgi göstergesinde eşit olmalıdır. Şimdi her okuyan ben eşitim demekte. Peki toplayın evlatlarınızı etrafınıza ve sorun bakalım. Cevapları duymaya hazırsanız elbette... Anne yada baba olmak hatasız olmak anlamına gelmez. Hatta özür dilemez anlamına da. Eğer yanlışlarımızı görebiliyorsak o zaman kişiliğimizi yansıtan bir birey olabilmişizdir. Özür dilemek alçaklık eziklik değil ki... Tam aksine erdemliktir.
Yetiştirmekte olduğumuz evlatlarımıza veya çevremizdeki bizden küçüklere bazen büyüklerimize bile örnek olacak yaşantımız olmadıkça...Bırakın mal zenginliği. Ardınızdan söylenecek sözleri duymak bile istemezsiniz. Hz.Ali’nin sözlerine mahzar olmak varken... Ne lazım iki parça kefene...
Elinden vermedikçe…ardından gelmedikçe, elleri dua niyetine yüzlere sürmedikçe… Yaban dillerin duası sana dönmedikçe... Okumak bile fayda vermemişse... Sen insan olamamışsın illa yüzüne söylenmedikçe... Aklın başına musalla taşında gelse... Faydasız be fani beden faydasız... Üstadların yüreklere küpe olan sözleriyle noktala koyalım...
“Mal cimrilerde, silah korkaklarda, karar da zayıflarda olursa işler bozulur.” -Hz.Ebubekir (r.a)-
“Çok kimseler, mirasçıları kavga etsinler diye mal toplar” -Hz.Ali-
“Hayatın için malını, ahiretin için dinini korumalısın” -Süfyan-ı Sevrî-
“Can da ne oluyor, ince mercan da ne oluyor, canan için harcanmadıktan sonra!” -Hz.Mevlâna-
“Senden geriye kalan senin sayılmaz.” -Sadi-i Şirazî-
“Cahil mal arar, akıllı ise kemâl” -Ahmed Kazancı-
“Fikir sahibi olmaya, mal sahibi olmaktan ziyade lüzum göreceğimiz gün, hakiki zenginliğin sırrını bulacağız” -Peyami Safa-
Evlatlarımızı sevelim ama şımartmadan…
Sevgi dolu günleriniz olsun değerli okurlarım…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.