Tülay Demircan Koyuncu

Tülay Demircan Koyuncu

Yürek bir kere sever...

Yürek bir kere sever...

Defalarca yazılsa da... Anlatılmayan yada tarif edilmeyen bir duygudur... Kalemi ne zaman elime alsam, Yazmak istesem "aşk'ı" hep hüzün dökülür yüreğimden. Sitemler acılar yazar istemeden kalemim...

Aşk ah be aşk, girme yüreklere diyesim var. Ama beni dinleyen ne yürek ne de akıl var. Aşk haydi anlat kendini... Neden acılar ile sarmaş dolaşsın? Neden aşk denilince gözler dolar... Masallar da bile hüzün içirirsin yüreklere.

Bir aşk hikayesini de benden okuyun... Yaşanmış bir sevda... Kocaman güçlü sesli bir ailenin torunlarıydılar. Aynı apartmanda büyümüşlerdi. Aynı okula gitmişlerdi. Sabah erken saatte kalkıp el ele tutup okula gitmek nasılda mutluluk verirmiş onlara. Kendilerini birbirlerinin sevdalarına bağlamışlardı. Aile büyüklerinin gelişi güzel kullandığı kelimeler ile bağlanmışlardı birbirlerine. Ah anneler ah!!! "Senin oğlun yok benim oğlum senin kızını alsın. Zaten akrabayız. Kızımızda aile içinde kalsın." Türünde cümlelere karşılık verilirdi."

Senin benim mi var? Verdim gitti. Karaoğlum o benim. Büyüsünler evlenirler..."sonu düşünülmeden Çocukların yanlarında konuşulan cümleler... İki çocuk büyüyünce evleneceklerini bildiklerinden, öyle bağlanırlar ki birbirlerine. Harçlıklarını biriktirip beraber harcarlar. Kimin parası olmazsa diğeri ona verir. Yıllar böyle gelir geçer. Babasız büyüyen kızımız, amcasına gelin olacağı günleri bekler. Oğlumuz ise kendini evin erkeği görür. Bu kadar mutluluk yeter der...Hayat iki sevdalıya.

İki elti anlaşamazlar. Büyüklerin lafıdır; "eltilerin eti bile aynı kazanda kaynamaz." derler. Bu kelimeler iki elti için de geçerlidir. Oğlanın annesi kızımızı sever beğenir amma velakin; "ben seninle anlaşamam ondan kızını gelin alamam" der. Kız annesi dik kafalı gururludur. Asla alttan almaz. "Bende istemem vermem kızımı" deyip kesip atar. Egolar tatmin olmuştur. Akıllarına bir nakış gibi işlenen sevdaları iki annenin isteğiyle sökülüp atılacaktır. Ne kadar da kolay...

Damlaya damlaya akan su öyle bir iz yapar ki...taşta oyuk oluşturmaz mı? Şimdi ayrılacaklardır. Kız annesine asla karşı gelemez. Annesi gençliğini adamıştır evlatlarına. Böyle fedakar anneye nasıl karşı gelirdi ki!!! Oğlan isyanlar eder ama ne fayda... En acı karar verilir. Oğlan hemen evlenecek... Ve olay kapanacaktır. Kendi akıllarınca... Düğüne tüm yaralarını sararak gider, kızımız. Tüm davetliler nerdeyse ona bakar. Acısını bastırıp gülümser ve tebrik eder sevdasını. Bile bile ateşe atmışlardır evlatlarını.

Aradan yıllar geçer kız evlenmez. Oğlan mutsuzdur. Evladı da olmamıştır. Belki olsa avunup evliliğini bir şekilde kurtarabilirdi. Kızımız gizli bir hastalığa yakalanmış ve kimsenin de haberi olmamıştır. İki genç son günlerini beraber yaşamaya karar verirler. Bir kere de olsa her şeye rest çekmişlerdi. Sevdasına doyamadan toprağın bağrına bırakır henüz yirmi iki yaşındaki esmer güzeli melek yürekli aşkını... Hayatta yaşamak için bir anlamı kalmamış olduğunu düşünüp intihara kalkar. Ömrü veren bitti demedikçe bitmez hayat sayfaları.

Aradan yıllar geçer. Bir gün kardeşiyle yazışır; "ben hiç bir zaman sevdamı unutmadım. Kaç kez evlendim olmadı. Hep onu aradım. Onun adıyla hitap ettim yanımda kim varsa. Yürek bir kere severmiş. Ben ikinci bir aşk yaşayamam. Şuan seninle yazışırken bile heyecandan kalbim çıkacak. Sanki sevdam var uzakların ardında yazıştığım. Onun rüzgarını yolladın bana... Teşekkür ederim."diye yazar.

İki tarafta artık yanaklarına süzülen yaşları silmektedirler... Yanlış kelimelerin yüreklere verdiği Aşık ol emri... Ardından gelen Annelerin egolarını tatmin etmeleri doğrultusunda, yaşanan hüzünlü bir aşk hikayesi...Ve takdiri ilahi ile gelen gerçek ayrılık...

Evlatlarımıza ne kadar büyük kötülükler yapabiliyoruz. Neden ebeveynler haklı olmak zorundalar??? Kendi istek ve doğrularını niçin evlatlarının hayatlarına empoze ediyorlar… Onların da kendilerine göre bir yaşamlarının olması gerektiğini kabul edememek? Nasıl bir hastalık ya da ruh halidir. Bencilik ego tatminsizliği...

Ey anneler-babalar.. Sizler dünyaya gelmelerine vesile oldunuz, büyüttünüz, her türlü fedakarlığı yaptınız. Canınız acıdı canları yandığında, onlar için en iyisini istediniz, ama sizlerin doğruları ile... Onlarda bu hayatın birer ferdi. Bırakın kendi doğru ve yanlışları ile yaşasınlar. Ellerinden elbette tutalım. Her düştüklerinde... Lakin bırakalım da düşmeyi öğrensinler. Güneş hep var olsa, soğukluk hep özlenir. Kar hep yağsa, kardan adamlar sevilmez ki...

Hep gülse dudaklarımız gözlerimiz, yaşarmasa kalplerimiz temiz kalabilir mi ki? Aşk yine anlatılamadı! Aşk yüreklere sadece girip "taht kurabildi"

Aşk'ı nerde ne zaman hangi yaşta olursa olsun yaşamanız dileğimle sevgili okurlarım. Bırakın aşk kazansın...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Tülay Demircan Koyuncu Arşivi