AFRİN’DE NELER OLUYOR?
Son bir haftadır Sosyal Medyada Afrin’de kaçırıldıktan sonra canına ve namusuna kıyılan bir genç kızın haberi dolaşmaktadır. Her zaman olduğu gibi kimileri ırk, kimileri ideoloji üzerinden muhaliflerini suçlamaktadır. Oysa doğru bilgi ve vicdandan yoksun, kör tarafgirlik ve şaşı gözle olaylara baktığımız sürece bu acılarımız dinmeyecektir.
Emperyalistlerin girdiği coğrafyalarda çeteleşmelerin, ırk ve mezhep kavgalarının, katliamların, işkence ve tecavüzlerin katlanarak artığını görmeliyiz. Amerika ve yandaşlarının müdahil olduğu Irak, Afganistan, Suriye’de milyonlarca insan öldürüldü, yüzbinlerce tecavüzler yaşandı; insanlarımız memleketlerini terk etmek zorunda bırakılırken, altın ve petroller emperyalistlerin hazinesine aktı…
18. Asırda başta İngilizler olmak üzere emperyalist güçlerin dünyayı egemenlikleri altına alıp, daha az masraflı gördükleri yönetim şekli ve başımıza atadıkları işbirlikçi Kral, diktatör ve yöneticilerle huzur, adalet ve insanca yaşamaya hasret kaldık. Adalet olmayınca huzur bulamadık. Öfke ve gücümüzün yönelmesi gereken egemen güçler ve işbirlikçileri; ırk, mezhep ve ideoloji üzerinden bizi birbirimize vurdurtarak sömürü düzenlerini güvenceye aldılar, alıyorlar.
Irak’ta, Suriye’de yaşanmadık bir insanlık suçu kalmadı. ABD, Rusya, İngiltere, Fransa, Hollanda… Suriye’ye müdahil olmayan bir devlet yok. Her devlet kullanacağı bir örgüt peşinde ve Suriye halkı, bütün bu silahlı güçlerin ayakları altında ezilmektedir. Milyonlarca insan katledildi, milyonlarcası mülteci oldu, şehirler harap oldu; tecavüzler, ırk ve mezhep savaşları… Maalesef hep canımız yanıyor ama ne yazık ki hala da taraf olarak bu acıların sürmesine alet olmaktayız.
Yerel kaynaklardan edinilen bilgilere göre Afrin bölgesinde son dönemlerde adam kaçırma ve tecavüz olayları epey artmıştır. Bunu da Doğu Guta’dan gelen ve kendilerine Sultan Murat Tugayı ve Hamza Tugayı diye isimlendiren gruba bağlamaktadırlar.
Katil Esed ve PYD’den sonra Zeytin Dalı hareketiyle Türkiye Afrin’e girdi. Haliyle şu an Afrin’de adalet ve emniyeti sağlamak Türk güçlerinin kontrol ve sorumluluğunda olmalıdır. Türkiye, “halkı bir örgütün tahakkümünden kurtardım” derken, başka bir örgütün vahşetine bırakmamalıdır. Tıpkı 1990’lı yıllarda bölgemizde yaşanan adam kaçırma, infaz, tecavüz, fidye… Gibi alçaklıkların yapılmasına asla müsaade etmemelidir. Saha gerçeği ne olursa olsun, resmi ve hukuki olarak Devlet olan Türkiye; egemenliği altında bulundurduğu Afrin ve diğer bölgelerdeki halkın can, mal, inanç, namus emniyetinden sorumludur ve bu sorumluluğun gereği olarak, bu alçaklıkları yapanları biran önce teşhir ederek en ağır şekilde cezalandırmalıdır.
Maalesef bir şans olan ‘Çözüm Sürecini’ ve koalisyon ortağı olma şansının verildiği seçimi HDP ve PKK iyi kullanmayarak heder etti. Afrin ve diğer Kürt bölgelerini hâkimiyeti altın alan Türkiye’de, gerek içerde gerekse dışardaki Kürt kardeşleriyle bütünleşme şansını heder etmemelidir. Biz içerde Nüfusun yarısına yakının Anadili olan Kürtçenin resmi dil olmasını beklerken; nüfusunun % 85’i Kürt olan ve daha önce Kürtçe eğitimin verildiği Afrin’de, Kürtçe eğitimin müfredattan çıkarıldığını öğreniyoruz. Türkiye’de alışılagelmiş, ezberletilmiş, önyargılı bir tarafgirlik var. Ama peki ya Afrin’de, % 85’nin Kürt olduğu insanlara Kürtçe eğitimi yasaklayarak, Arapça ve Türkçe eğitim vermenin Akli, İlmi, Vicdani, İnsani bir açıklaması olabilir mi? Allah aşkına yarın Yunanistan ile bir savaş çıksa ve Atina’ya kadar alırsak, Yunanlılara Türkçe eğitim mecburiyeti mi getireceğiz? Eminim ki Kürtçe eğitime karşı çıkan hiç kimse, Yunanlılara, Bulgarlara, İsrailliler, Almanlara… Kendi dillerinin resmiyetten ve eğitim müfredatından çıkarılarak Türkçenin dayatılmasını doğru bulmaz. Peki bu hakkı beraber yaşadığınız ve kardeş dediğiniz Kürt kardeşlerinizden neden esirgiyorsunuz?
Doğuştan gelen Irkımızı ve cinsiyetimizi biz seçmiyoruz. Nefret ettiğiniz bir ırktan olabilirdiniz. Ben bir Türk anne – babadan olabileceğim gibi, Reisi Cumhur veya sizler de bir Kürt anne- babadan olabilirdiniz. İnancımız bütün insanların, ırkların, dillerin Allah’ın ayetlerinden olduğunu ve hiçbirinin diğerlerinden bir frakının, bir üstünlüğünün olamayacağını belirtmektedir. Peygamberimiz ırkçılığı yasaklayarak “ırkçılık yapan bizden değildir” buyurmaktadır. Eğer Müslüman isek, ırklar arasında ayırım yapmamalıyız; bir ırkın, bir dilin sahip olduğu tüm haklara diğerlerinin de sahip olmasının en tabii hakkı olduğunu savunmalıyız.
Eğer Demokrat iseniz; demokrasinin gereği olarak farklılıklara saygı göstermeli, en az 50 milyon insanın konuştuğu Kürtçenin resmi olmasının bir hak olduğunu kabullenmelisiniz
Eğer insan ve insan haklarından yana iseniz; 50 milyon insanın Anadili olan Kürtçeden rahatsızlık duymamalı ve resmi dil olmasına taraf olmalısınız.
Eğer özgürlükten yana iseniz; 50 milyon insanın Anadilini dilediği gibi kullanmasından yana olmalısınız.
Eğer milliyetçi ve Türkiye’nin bütünlüğünden yana iseniz; Türkiye nüfusunun yarısını oluşturan Kürtlerin de başta Anadilleri olmak üzere sizin sahip olduğunuz bütün hakları kullanmasını; adalet ve eşitliğin sağlanarak Türkiye temellerinin sağlamlaştırılmasını savunmalısınız. Irkçılık yapanlar Türkiye’ye en büyük zararı verdiklerini bilmelidirler.
Eğer kardeş isek, kardeşliğin gereği olarak eşitlik sağlanmalıdır. Adalet ve eşitliğin olmadığı yerde huzur ve kardeşlik olmaz. Barış ve huzur sağlayacak en güçlü temel adalettir.
Türkiye bu temel insani hakları gözetleyerek Afrin ve diğer bölgelerde Adalet ve kardeşliği sağlayarak örnek olabilecek güzel bir model oluşturmalıdır. Adalet ve eşitlik üzerinden oluşturulacak bir model, kardeşliğimizi pekiştirerek iç birliğimizin güçlenmesine de katkı sağlayacaktır. Terörün panzehiri Adalet olduğu gibi, birlik ve güçlü olmanın temeli de Adalettir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.