Durun Biraz!
Durun Biraz
Dinleyin gönüllerden arş-ı alaya yükselen feryatları!
Tek damla gözyaşı dökemeyen kurumuş gözlerdeki acıyı, tükenmişliği, çaresizliği anlamaya çalışın!
Ne kadar hayal görüyor gibi hissetseniz de, etrafınızda olup biten, azalmayan ama gün geçtikçe artan, arttırmayan ama gün geçtikçe eksilten, yürekleri kor gibi dağlayan acılara bakın!
Zor gelse de seyretmek, kabullenmesi aklı çatlatırcasına ağrıtsa da, gözleriniz bakmaktan kaçmak için çırpınsa da durup bir seyredin neler olup bittiğine...
Biraz dursak ve kendimizi vicdan ve iman penceresinden seyretsek nasıl olurdu acaba?
Sorularımıza cevap bulabilir miydik?
Cevaplar, içimizdeki huzursuzluk fırtınalarını dindirebilir miydi?
Neler sorardık kendimize?
Neden bu kadar canavarlaştığımızı mı sorardık, yoksa can almayı marifet saymamızın nedenlerini mi?
İnsanlığımızı unutup esfel-i safiline neden bu kadar düşmek için çabaladığımızı da merak eder miydik?
Kim bilir, belki de yaptıklarımızdan gurur duyardık pervasızca!
...
Neler oluyor bize böyle?
Her gün farklı bir yerden acımasız bir şekilde gerçekleşen ölüm haberleriyle yüz yüze geliyoruz. Her gün birileri, evlatsız, babasız, kardeşsiz kalıyor. Her gün farklı bir eve ateş düşüyor, düştüğü yeri yakıp kül ediyor...
...
Bu dünya geçici bir misafirhanedir elbette. Gün gelecek zamanı dolan herkes bu dünyadan ayrılacak ve ebedi memleketine doğru yol alacak.
“Kim zerre miktarı hayır işlerse onu görecek, kim de zerre miktarı şer işlerse onu görecek.” düsturuyla güzel şeyleri heybesine koyanlar güzellik, kötülüğü ve fenalığı taşıyan heybesini açtığında şüphesiz fenalık bulacak.
Kim ister ki fenalık görmeyi, eza çekmeyi...
...
Çevremizde olup bitenler insan dışı varlıkların eseri değil. Meydana gelen ölümler, katliamlar hep insan eliyle gerçekleşen insanlık dışı olaylardır.
“Bir insanı öldüren, bütün insanları öldürmüş gibidir.” diyor Allah azze ve celle.
Her gün haksız yere kaç insan öldürülüyor peki?
Her gün kaç defa bütün insanlar “öldürülmüş gibi” oluyor?
...
Bir insanın yaşama hakkını haksız yere elinden alan kişi kendisini cehennem odunu haline getirmiştir. Din günü geldiğinde kendisine ait olduğunu zannettiği dili bile onun istediği gibi konuşmayacak; çünkü dili konuşturan “o gün” kendisi olmayacak. Öyle ki organları bile dile gelecek ve onun kendilerini kullanarak haksızlık yaptığını, harama daldığını, öldürdüğünü... söyleyecek.
...
Ey insan!
Dilin bile aslında sana ait değil. Bu dünyada misafir olduğun gibi bu beden de sana verilmiş bir emanet. Sen bu emanet bedenle bin bir türlü günah işlersen, gün gelir emanetin sahibi bunu mutlaka sana sorar. Yapıp ettiklerin çarşaf gibi serilir önüne.
Buna rağmen neyine güveniyorsun bu kadar? Savunmasız yakaladığın insanların canına kastetmen mi seni bu kadar cüretkâr kılıyor? Bu kadar aciz olduğun halde, nasıl oluyor da her şeyin sahibiymiş gibi davranıyorsun? Ne cüretle hakkın olmadığı halde masum bir canın yaşama hakkına kastediyorsun?
...
Vicdan ve iman penceresinden kendimizi seyretmemize ihtiyacımız var. Tabi imanımız ve vicdanımız hȃlȃ yozlaşmamışsa...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.