Veysi DEMİR

Veysi DEMİR

Özgüven Patlaması Hastalığı

Özgüven Patlaması Hastalığı

Asrımız insanının en önemli hastalıklarından biri de aşırı özgüven hastalığıdır. Bu bazen 'ego' olarakta  tarif edilir.

Aslında insanın kendinden emin olması ve özgüvene sahip olması iyi bir şeydir. Ancak her şeyde olduğu gibi aşırıya kaçma, ifrat ve tefrit içinde bocalama ve nefsin devreye girmesi sonucu zararlı bir hal almaya başlıyor.

Toplumlarımız maalesef her şeyi bilen, her işten anlayan ve hiç bir eksiği olmadığını zanneden okumuş cahillerle doludur. Cehalet genelde bilinmeyen ve cahil ise, bilmeyen kişi olarak tarif edilir. Bunu tedavi etmek tabiki kolaydır. Lakin zamane insanları gibi cehaletin; 'bildiğini zanneden' veya 'bilmediği halde kendini biliyor sanan' cehli mürekkep içinde olunca bunları tedavi etmek gerçekten çok sıkıntılı ve zorlayıcı bir durumdur. Bilmeyene öğretmek kolayken, bildiğini zanneden, bilmiyorken; bilmediğini de bilmeyen okumuş cahillere bir şey öğretmek neredeyse mümkün değildir. Bizim sorunumuz bilmemezlik değil, çok bilmekten(!) kaynaklanıyor.

Asrımızın insanları kendilerini çok beğenen ve her şeyi yapabileceklerini zanneden ve bununda prim yaptığına inanan anlaşılmaz bir özgüven patlaması taşıyorlar. Böyle olunca okumaktan, ilerlemekten, gelişmekten kendilerini müstağni görüyorlar. Öyle ya her şeyi mükemmel olan kişi, neden okusun ve çalışsın ki? Zaten her konuda en üstün vasıflara sahip olan insanlar neden gelişme ve ilerlemeye vakit ayırsın ki?!

Bu davranışımızı hayatın her alanında görmemiz mümkündür. Toplumumuzun her ferdi her işten anlayan ancak gerçekte hiçbir konuda uzmanlaşmayan kişilerden oluşuyor. Fakat nedense nefis ve şeytanın oyunu sonucu, insanlarımız egolarını ön plana çıkarıp kendilerini mükemmel ve eksiksiz görüyor. Böyle olunca herkes her şeye karışıyor ve her konuda fikir beyan edince toplumda kargaşa ve kaos meydana geliyor.

Aynı şekilde her konuda konuşmadan edemiyoruz. Bu sadece gençlerde değil, siyasilerimizde, akademisyenlerde, gazetecilerde ve imamlarda alabildiğince ileri noktada karşımıza çıkıyor. Bir konferansa veya TV programına baktığımızda konuşmacı sanki bütün bildiklerini bir kerede anlatmak zorunda imiş gibi mikrofonu bırakmıyor ve zamanı çok aşıyor. Maalesef, mikrofonu eline alan (mikrofonda ne hikmet varsa artık) mikrofonu bırakmak istemiyor. Bu durumla taziyelerde de karşılaşıyoruz.  Konuşmaya başlayan hoca mikrofonu bırakmak istemiyor.

Bu durum su bidonunu bardağa sığdırmaya çalışmaya benziyor. Bütün bildiklerimizi bir defada anlatmak zorunda değiliz. Hayat kitabı Kur'an'ı Kerim'in 23 yılda tedricen inzal edildiğini unutmayalım.

Bilmediği halde, 'ben biliyorum' diyen insanlara Mevlana Hazretlerinin, "Hamdım, piştim, yandım" sözünü ve anlamını okumalarını tavsiye ediyorum. Kısaca: "Hiç bir bilgi sahibi değilken (hamdım), her şeyi bildiğimi zannediyordum. İlimde biraz derinleşince ALLAH'ın ilmi karşısında kendi bildiklerimin ne kadar yetersiz olduğunu fark ettim (Piştim). İlimde daha da ilerleyince ilmimin ALLAH'ın ilmi karşısında hiçbir şey olmadığını anladım(yandım)..." diyor.

Son olarak, şunu belirtelim ki, aşırı özgüven hastalığı sosyoloji ve psikolojide Narsisizm; benmerkezci, kendilerini herkesten üstün gören kendilerinin “herkesten farklı”, “olağanüstü”, “eşi bulunmaz”, “üstün”, “önemli” ve “çok özel” bir kişi olduklarını düşünen kişiler oldukları ifade edilir.

Unutmayalım ki, Sa'd 76 ve A'raf 12'de geçtiği gibi 'ben' yani 'Ene' hastalığı ilk olarak ALLAH'ın emrine uymayıp Hz.Adem'e secde etmeyen İblis'in davranışıdır ve kişiyi helaka götüren bir davranış ve düşünce yapısıdır. Bu davranış ve düşüncenin Müslümanların ve aklı selim sahiplerinin davranışı olamayacağını unutmayalım...

Selam ve dua ile...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Veysi DEMİR Arşivi